Ersin KALKAN <br>Fotoğraflar: Senih GÜRMEN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2006 00:00
Her gün yanından teğet geçtiğimiz, uzaktan garip garip seyrettiğimiz bir hikaye bu. Hakiki bir İstanbul hikayesi. Özge ve Deniz iki genç kız. Bir yıldır birbirlerine aşıklar, birlikte yaşıyorlar. "Karı-koca gibiyiz" diyorlar. Geçen yaz geziye çıktıkları Hollanda bandralı yolcu gemisinin kaptanı kıydı sembolik nikahlarını. İstanbul’da, Beyoğlu’nda lezbiyenlerin bir araya gelebileceği bir mekan açtılar. Hayalleri, Hollanda’ya gidip resmen evlenmek.
Sayfada fotoğraflarını gördüğünüz bu iki genç kız bir çift aslında. Birbirlerini uzun zamandır tanıdıklarını ve hatta karı-koca olduklarını söylüyorlar. Koca olanın adı Özge K., diğeri Deniz T. Özge, daha cesur ve kararlı. Öyle olduğu için, objektiften yüzünü gizlemedi. Fotoğrafını mozaiklemek zorunda kaldığımız Deniz ise onu yetiştirip bu yaşa getiren büyükannesinin etkilenmesinden korkuyor. Şu anda 86 yaşında olan bu müşfik kadını dünyada herkesten daha çok seviyor. Hem annesi olmuş, hem babası, hem de yıllarca tek dostu ve arkadaşı.
Korkuyor Deniz, gazetede fotoğrafını görüp kalp krizi geçirmesinden. "Çünkü ninem, mürüvvetimi görmek istiyor. Yıllarca danteller işledi, patiska çarşaflar aldı, atlas yorganlar bulup getirdi, çeyizimi yaptı. Duygularımın değiştiğinin, cinsiyetimin farklı yönlere evrildiğinin farkında olmadı. Ben de onu üzmemek için sesimi çıkarmadım aslında. Varsın öyle bilsin; ne değişir ki diye düşündüm. Kimin önce öleceği bilinmez ama bu dünyadaki günleri sayılı olan kişinin hayallerini yıkmanın yanlış olacağını hissettim. Sustum. Şimdi bu fotoğrafı görür ve gerçeği öğrenir diye korkuyorum. Yüzümü başkalarından değil sadece ondan gizliyorum..."
Biz de büyükannesi için yüzünü mozaikliyoruz. Bu hikayeye nereden başlayacağımı bilemiyorum aslında. Deniz’den mi, Özge’den mi, yasaklarla, tehditlerle kuşatılmış bir sosyal alemden mi başlamalıyım bilemiyorum. En iyisi Özge’den başlamak.
BARBİ YERİNE TABANCA
Özge, İzmirli. 26 yaşında. Söylediğine göre, küçükken ona hiç etek giydirememişler. Pembeden nefret etmiş hep. Lakin maviyi de pek benimsememiş. İki rengin, iki cinsiyetin ortasında kalmış. Annesi Barbi bebekler alırmış, o da bunları mahallenin kızlarına armağan edermiş. Barbi bebeklerden hoşlanan erkek çocuklarının silahlarıyla değiştirirmiş. Üç yaşında okumayı sökmüş. Dört yaşında yazmayı. Beş yaşında ilkokula başlamış. Liseyi İzmir’in namlı kolejlerinden birinde okumuş. Güzel bir kız olduğu için de çok sayıda erkekten çıkma teklifleri almış, genç adamlar etrafında pervane olmuş.
Ama o, 16 yaşındayken bir kıza aşık olmuş. Aynı kolejde burslu okuyan bu kızın annesiyle babası ayrıymış. Hiçbiri sahip çıkmazmış. Özge sahip çıkmış: "Şapkamı takar, tanınmayacak şekilde saçlarımı toplar, yüzümü makyajla biraz karartır Kemeraltı’na giderdim. Toptancıdan kemer, çanta, fırça, çorap alır, seyyar satıcıların arasına karışır birkaç saat içinde malları elden çıkarırdım. Kazandığım parayı da götürür sevdiğim kıza verirdim. Harçlık yapsın, ihtiyaçlarını karşılasın, kendine rengarenk tişörtler alsın, istediği zaman Hasan Usta’dan sakızlı muhallebi yiyebilsin diye..."
İLK AŞKINI ERKEK KAPTI
Hafta sonları, İnciraltı’na, Sahil Evleri’ne, Gümüldür’e gider baş başa piknik yapar, el ele dolaşırlarmış. O yaştaki çocuklar ne yaparlarsa onu yaparlarmış aslında. Bir gün sevdiği kızı üvey babası dövüp evden atmış. Ailesinin durumu iyi olan Özge, annesinden aldığı paralara kendi kazançlarını da ekleyerek bir ev tutmuş bu kimsesiz kıza. Bir yıla yakın o evde birlikte yaşamışlar. Okuldan çıkınca onun yanına gider, birlikte ders çalışırlarmış. Belli bir saatte evinde olurmuş Özge. Hafta sonu akşamları arkadaşında kalırmış.
Yemek yapması için küçük tüp getirirmiş ona, kışın katalitik sobası için sırtında büyük tüp taşırmış.
Liseden mezun olduğu yaz bir erkeğe aşık olan sevdiği kız, Özge’yi terk etmiş. Özge yıkılmış o yaz. Güneşe hiç çıkmadan haftalarca gölgelerde gezinmiş. Sonunda söküp atmış kalbinden o kızı. Bir müddet sonra geri dönen vefasızı reddetmiş. Yoluna devam etmiş.
OLSUN KIZIM, GEÇER!
Üniversitede moda tasarımı eğitimi almış. O yıllarda kendini vurmuş çapkınlığa. "Aldığım derin yaranın ardından, bir daha aşık olamayacağımı düşünüyordum. Günümü gün etmeye karar verdim. Kimle akşam, onla sabah moduna geçtim." Bu dönemde, sırım gibi delikanlıların tavlayamadığı kızlarla çıkmış. Bir hayli sevgilisi olmuş. Koleksiyon yapmış. Çocukları çok sevdiğinden, kendisine aşık olan bir adamla "protokollü" bir evlilik yapmış. O adamdan bir çocuk sahibi olmuş. Çocuğunu kucağına aldıktan sonra evliliğine son vermiş. Gitmiş İzmir’e ve içinde yıllardır büyüttüğü sırrını ailesine açmış. "Ben lezbiyenim" deyivermiş bir akşam yemeğinde. Ailesi sanki, "Ben nezleyim" demiş gibi davranmış. Annesi, "Birkaç haftaya kalmaz geçer kızım" diye söylediğini duymazdan gelmiş. "Bu hastalık değil ki geçsin anne" diye itiraz etmiş. Babası, "Hastalık, elbette hastalık" diye üstelemiş. "Tamam" demiş Özge, "Farz edelim ki hastalık. Ama benimki akut değil kronik" diye kestirip atmış. Zor olsa da zamanla alışmış ailesi bu duruma. Babası, "Ne olursan ol, sen bizim biricik evladımızsın" diye noktayı koymuş. Özge rahatlamış.
Bu arada okulu bitirmiş ama, şu moda işini, kendi deyimiyle "yumuşak" bulduğundan meslek olarak pek benimsememiş. Üniversite eğitimi için geldiği İstanbul’a yerleşmeye karar vermiş. Bir tekstil firmasında moda tasarımcısı olarak çalışmış önce. Sonra emlak danışmanlığı ve bar işletmeciliği yapmış. Bu sırada İstanbullu Deniz’le tanışmış.
GEMİDE EVLENDİLER
Deniz’in hikayesi de biraz hüzünlü. Annesiyle babası, o daha küçük bir bebekken boşanmışlar ve minik bebeği büyükannelerinin başına bırakıp kendi hayatlarına dağılmışlar. 31 yaşında olan Deniz, Özge gibi değil. Erkeklerle de birlikte olmuş kadınlarla da. Lise mezunu. Fotomodellik yapmış. Sonra da bir halkla ilişkiler şirketine girip yıllarca çalışmış. Özge’yle tanıştığında da bu mesleği sürdürüyormuş.
"Aşka olan inancımı kaybetmiştim aslında. Ama Deniz’le tanışınca iş değişti. Deniz’e bırakınca kendimi yeniden yüzme öğrendim" diyor.
Geçen yaz Hollanda bandıralı bir yolcu gemisiyle Akdeniz limanlarını gezmişler. Bu sırada geminin Türk kaptanıyla çok sıkı ahbap olmuşlar. Bir gece sürpriz yapmış kaptan onlara ve "Gelin sizi evlendireyim" demiş. Perdelerin tüllerinden bir gelin başlığı yapıp Deniz’e giydirmişler. Özge de dekolte kıyafetinin üstüne bir kıravat takarak damat olmuş. Gemi orkestrası düğün marşını çalmış. Yolcuların alkışlarıyla nikahlarını kıymışlar. Kaptan, bu evliliği seyir defterine kaydedince iş olup bitmiş. Yani yarı-resmi olarak evlenmişler...
Yolculuk dönüşünde kendi işlerini kurmaya karar vermişler. Bar işletmeciliğinde biraz tecrübe kazanmış olan Özge, "Hadi gel üçüncü cinsin, bizim gibilerin gelip gideceği bir mekan yaratalım" demiş. Anlaşmışlar. Beyoğlu’nda Mis Sokak’ta bir yer bulup kendi elleriyle boyasını, badanasını yapıp yerleşmişler. Mekanın adını da "Drums" yani davul, koymuşlar. Neden davul, diye sordum: "Biraz bağırsın istedik. Kısılan sesimizi biraz gümbürdetsin diye bu adı seçtik. Bu laf aynı zamanda ’çember’ ve ’silindir’ anlamına da geliyor. Biz maalesef bu ülkede hep bir çember içinde yaşamak zorundayız. Aile baskısı, toplum baskısı, hoşgörüsüzlük, farklı ve aykırı olana tahammülsüzlük bizi bir çember içine hapsediyor..."
HOLLANDA’DA EVLENECEKLER
Drums’ı açmalarının nedeni de kendilerine ait, özerk bir çember yaratmakmış. "Çünkü, heteroların mekanlarına gittiğimiz zaman rahat hareket edemiyoruz. En entelektüel ortamlarda bile bize tuhaf tuhaf bakan gözlerle karşılaşıyoruz" diyor Özge. Türkiye’nin erkek eşcinselliğine biraz alıştığını söylüyor Deniz, ama lezbiyenliğin hálá tuhaf bir hastalık gibi görüldüğünü savunuyor. "Drums’ta biz bize olalım. Kem gözlerden uzaklaşalım. Ruhumuza işleyen delici bakışlardan kurtulalım istedik. Bunu da başardık" diyorlar. Biraz para kazanınca Hollanda’ya gidip resmen evlenmeyi planlıyorlar.
BU YAVRU SENİN MANİTAN MI BİRADERKadıköy Çarşısı’nda el ele dolaşıyorlarmış. Polis durdurmuş çifti ve kimliklerini almış. Polislerden biri Deniz’i göstererek, "Bu yavru senin manitan mı bilader" diye alay etmiş onlarla. "Hayır, manitam değil karım" diye diklenmiş Özge. "Ne karısı lan, labunya kılıklı" diye kükremiş başka bir memur. "O sizi ilgilendirmez. Biz bir suç işlemedik. Bırakın da alışverişimizi yapıp evimize gidelim" diye araya girmiş Deniz. Sabıka kayıtlarını kontrol edip salıvermişler.