Oluşturulma Tarihi: Mayıs 24, 2004 00:00
Pazartesi akşamı bir arkadaşımın davetlisi olarak 14. İstanbul Tiyatro Festivali’nin açılış gösterisi olan Metapolis adlı dans gösterisini seyretmeye gittim.Biletler numarasız olduğu için, ‘dans gösterisini önlerden seyredersek güzel olur’ düşüncesiyle, kendimizi erkenden AKM’nin fuayesine attık tabii ki. (Böyle zamanlarda geriliyorum nedense. Hani oraya kadar gittim ya, illa güzel bir yerden seyretmeliyim gösteriyi. Saçma bir hırs işte!) Uzunca bir aradan sonra ilk kez Beyoğlu’nda
yemek yemişim. Keyfim yerinde. Arkadaşımın ve benim canımız nasıl sigara içmek istiyor anlatamam. Ama her tarafta kocaman tabelalar var, ‘Burada sigara içmenin cezası bilmem kaç milyondur’ yazıyor. (Nasılsa yasak bir yerde sigara içip cezayı ödemeyeceğim için, kaç lira yazdığını da tutmuyorum aklımda!)Arkadaşım sürekli ‘Sigara içelim’ diyor. Benimse içeri gireceğimiz kapının önünden, değil bir kilometre, yüz metre bile uzaklaşmaya niyetim yok. Azimliyim, bu kadar erken geldim, iyi bir yerden seyredeceğim gösteriyi! (Nedir şimdi bu?) Kapıya en çok yüz metre uzaklıkta bir yer bulup oturuyoruz, tabii benim yüzüm kapıya dönük. Çünkü kapı açılır açılmaz atacağım kendimi salona, iyi bir yer kapacağım! (Yer kapmak? En son ne zaman kullanmıştım acaba bu kelimeyi! Hatta utanmasam, sırtımdaki kazağımı çıkartıp, yanımdaki boş koltuğa koyacağım, belki tanıdık bir arkadaşım gelir de ona veririz yeri diye. Sonra koltuğun üzerinde kazak olduğunu görmesine rağmen, birisi gelip soracak: ‘Boş mu?’ Ben tabii çok utandığım halde, ama yine de kasabalı ruhuma engel olamayarak kendimi tutamayıp yaptığım cevap vereceğim: ‘Hayır gelen var.’ Ama bu telaşımı arkadaşıma da fazla hissettirmemeye çalışıyorum. Ne de olsa serde ünlü olmak var ya! Ünlüler yapmaz böyle şeyler. Hele Tiyatro Festivali’nde hiç yapmazlar!Kapıların açılmasını beklerken etrafıma bakmayı akıl ediyorum. Az şey mi, kimlerle yarışacağımı görmem lazım! Bakalım yaşlılar mı, gençler mi, ittirip kaktırırsam ayıp olur mu, belli etmediğim(i sandığım) ‘yer kapma telaşımı’ anlarlarsa, kendimi kötü hisseder miyim? Ne de olsa rakipleri tanımak gerek! Bir baktım bizimle birlikte çaktırmadan yer kapma telaşına girenlere, amanın kimler yok ki? Türk tiyatrosunun duayenleri orada. Oyunculuğunu çok sevdiğim ‘tiyatronun cadısı’ sayın Macide Tanır, Türk sinemasının unutulmaz karakter oyuncusu Lale Belkıs, yine başarılı oyunculardan Zafer Ergin rakiplerim(iz) arasında...Tam o sırada kapı açılıyor, kalabalık kapıya doğru yöneliyor, tabii hemen ben de arkadaşımı kolundan kaptığım gibi, çaktırmadan ama adımlarımı sıklaştırarak kapıya doğru yürüyorum. Kapının önü birden kalabalıklaşıyor. Hafiften, ama ölçülü, bir itiş kakış hadisesi yaşanırmış gibi oluyor. Bazıları salona girmeyi başarıyor. Ben çaktırmadan ayaklarımın ucunda dikilip, içeriye doğru bir göz atıyorum, öteki kapılar da açılmış mı diye. Tabii ben hemen, huzursuzlanıyorum. Adımımı tam salona atıp, iyi bir yeri gözüme kestirip oraya doğru hamle yapmaya hazırlanırken, bir el hissediyorum sırtımda...‘Daha kapılar açılmadı, beyefendi. Yarım saat sonra, saat sekizde açılacak. Dışarı çıkar mısınız lütfen.’Olabilecek en kötü şey oluyor. Fedakarlık yapıp, erkenden salonun kapısında kuyruğa girmiş, yer kapma meraklısı erkenciler, salondan dışarıya alınıyorlar. Hep beraber karizmayı fena çizdiriyoruz... Hatta bu arada Macide Hanım’ın birilerine şaka yollu ‘senin yüzünden’ diye söylendiğini duyuyorum.Hepimiz sanki hiçbir şey olmamış gibi yerlerimize dönerken, hiç kimse birbirine bakmamaya çalışıyor tabii. Tam tekrar yerime otururken Lale Belkıs’la göz göze geliyoruz. Simsiyah, hafif dekolte, ama çok şık bir takım giymiş. Aynı filmlerindeki gibi. Cüneyt Arkın’la Hülya Koçyiğit evlenirken, merdivenlerden salınarak, gururla ve mağrur bir ifadeyle inecek ve ‘Bu nikah kıyılamaz’ diyecekmiş gibi. (Lale Hanım’la ilk kez karşılaşıyorum. Neden bilmem heyecanlandırıyor bu karşılaşma beni. Seviniyorum.) Ben bütün bunları düşünürken, Lale Hanım bana doğru yürüyor, iyice heyecanlanıyorum. Elini uzatıyor: ‘Merhaba. Siz ne tatlı bir sivrisiniz’ diyor bana.Ne diyeceğimi bilemiyorum. Utanıyorum. (Allah’ım nerden tutuyor kasabalılığım böyle olur olmaz yerlerde, yer kapmaya çalıştığımı anladı tabii kadın!) Sadece teşekkür edebiliyorum. Başka bir şey söyleyemiyorum. (Bazen benim de dilimin tutulduğu anlar oluyor tabii.) Bana konulan onlarca sıfattan sonra, belki de benim için en anlamlı olanı... Gülümsüyorum. Tam o sırada kapı tekrar açılıyor. Utancımdan yerin dibine geçmişim. Hiç acele etmiyorum. Yavaşça salona doğru yürüyorum. Ortalarda bir yerlerde (ama tabii sıranın tam ortasına) oturuyoruz. Lale Hanım ve Macide Hanım yerlerine yerleşiyorlar. Türk
sinema ve tiyatrosunun iki büyük oyuncusuna bakıyorum. Çocukluğum geliyor aklıma. Sadece gülümsüyorum. Yer kapma telaşıma!Bir kitap, bir hayatBatman’ın Sason ilçesinin Erdemli İlköğretim Okulu’nda okuyan öğrenciler ‘Bir kitapla bir hayat da sen bağışla’ ismiyle bir kitap kampanyası başlatmışlar. Bana Ephraim Kishon kitapları yollayan okuyucuların, bu kampanyaya da ilgisiz kalmayacaklarını umuyorum. Kitapları, ‘Erdemli İlköğretim Okulu, Sason/Batman’ adresine yollayabilirsiniz.NASIL BÜYÜDÜMBen büyürken duvarlara ‘ağlayan çocuk’ tablosu asılırdı.
button