Güncelleme Tarihi:
Patronu, senarist Sinan’dan mutlu sonla biten bir hikâye yazmasını istiyor. O da soluğu Kapadokya’da alıyor. Ama burada başına gelmeyen kalmıyor! BKM ve Böcek Yapım işbirliğiyle çekilen, Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı, Kıvanç Baruönü’nün yönettiği “Patron Mutlu Son İstiyor”, seyirciye bol kahkaha vaat ediyor. 1 Ocak’ta vizyona girecek filmin detaylarını sette ziyaret ettiğimiz başrol oyuncularına sorduk.
Ezgi Mola:Şanslı azınlıktanım
Ezgi Hanım, “Patron Mutlu Son İstiyor” için bir süredir Kapadokya’dasınız. Nasıl gidiyor burada çekimler?
- Yoğun... Artık beşinci haftaya girdik. Şimdi biraz daha kalabalık sahneler çektiğimiz için algılarımız daha açık bir biçimde, fire vermeden ilerlemeye çalışıyoruz.
Beş haftada enerjinizde bir azalma oldu mu?
Bilmem ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim; hiç sıkılmadım. “Yaşadığım şehri, kokusunu özledim” durumu henüz olmadı. Burada olmak, işe odaklanmak için daha iyi geldi.
Siz Eylül’ü canlandırıyorsunuz. Nasıl bir kadın bu Eylül?
-30 yaşında, Kapadokya’da otel işleten bir kadın. Elinden her iş geliyor. Yaptığı aktiviteler arttıkça, durum daha eğlenceli hale geliyor.
Sizin de elinizden her iş gelir mi?
- Her işe meraklıyım ama elimden her iş gelir mi bilmiyorum. Mekaniğe, teknolojiye çok meraklıyım mesela. Adrenalin sporlarına pek de meraklı değilim ama
“Yapalım” dense “Hayır” demem. Yeni şeyler denemekten çekinmem.
Eylül’ün geçmişinde neler var? Bir yerlerden mi kaçıp gelmiş buralara?
- Geçmişini çok görmüyoruz ama kaçıp geldiğini düşünmüyorum. Tamamen kendi tercihi burada olmak.
Eylül, iki aşk arasında mı kalıyor?
- Ne desem pot kırabilirim! Sadece şunu söyleyeyim; bir anda kafasını karıştıracak şeyler yaşamaya başlıyor.
DİL EĞİTİMİ İÇİN YURTDIŞINA GİDECEĞİM
Çekimler sırasında en çok keyif aldığınız sahneler hangileriydi?
- Çok var ama söylersem sürprizi kaçar. Atraksiyonlu, heyecanlı çok sahnemiz var.
İzleyici bu filmi neden sever sizce?
-Çünkü eğlenceli bir iş. Mantık hataları yok hikâyede. Yılmaz Erdoğan’ın güçlü kalemini, karakterlerinin netliğini bu filmde de görüyoruz.
Yeni sezon için planlarınız var mı?
- Gelen birkaç iş var, İstanbul’a dönünce onları okuyacağım. Aslında benim biraz eğitimimle alakalı, destekleyici bir şeylere ihtiyacım var. Onun için bir süreliğine yok olabilirim.
Yurtdışına mı gideceksiniz?
- Muhtemelen. Dil için gitmek istiyorum.
Ne kadar süre kalacaksınız yurtdışında?
- Aslında ileriye dönük plan yapabilmem mümkün değil. Ama en az iki aylığına gideceğim.
Bu plan yapamama durumu önceden de var mıydı?
- Oyunculuğa 15 yaşında başladım. Öncesini hatırlamıyorum.
O yaşta sektöre girmek avantaj mıydı sizin için?
- Ben dezavantajını yaşamadım. Hatta bu kadar uzun süredir çalışıyor olmak beni mutlu ediyor. Pişman olmadan aynı işe devam ediyorum. En az ilk günkü kadar heyecanlıyım. Ben kendi istediği, hayal ettiği işi yapabilen Türkiye’deki şanslı azınlıktanım.
MERYEM’E GÖNDERME OLSA KIZIL SAÇLI OLURDUM
En son bir cips reklamında oynadınız. O reklam üzerine çok spekülasyon çıktı, cips yemediğiniz yazıldı mesela...
- Orada biraz ayıp edildi. Üç yıl önce zayıfladığımda kilo verme sürecinde en çok neyin beni zorladığını sormuşlardı, ben de “Cips, herkes gibi benim de en çok sevdiğim şeydir, zayıflama sürecinde en çok onu kesmekte zorlandım” demiştim. Sonra “Yemediği şeyin reklamını yaptı” denildi. Keşke böyle şeylerin haberi biraz daha vicdanlı bir şekilde yapılsa.
O reklam filminde “tükenmişlik sendromu” vurgusu var. Meryem Uzerli’ye mi gönderme yapılıyor?
- Ali Taran, bundan nemalanacak kadar küçük bir reklamcı değil. Yıllarca sloganlar yaratmış bir reklamcı o. Gönderme yaptığını düşünmüyorum. Ben de onu hedefleyerek oynamadım. Her şeyden önce bir meslektaşıma bunu yapamam. Ayrıca bir gönderme yapılacak olsaydı, ben kızıl saçlı ve dönem kostümlü olurdum. Alakasız tiplemeler yarattık biz orada.
Erkan Can: Atçı Arif, yalnız bir adam
Kolunuzda bir problem mi var? Neden atel takıyorsunuz?
- Ağrıyor, o yüzden takıyorum. Ameliyat olacağım.
Filmde atlarla ilgilendiniz, bununla bir ilgisi var mı?
- Yok, onunla ilgili bir durum değil...
Geçmiş olsun diyelim ve filme dönelim o zaman. Siz Atçı Arif’i oynuyorsunuz. Nasıl biri Arif?
- Yalnız yaşayan, at bakan, onları kiraya veren, turist gezdiren bir adam. Ana karakterlerle yolları kesişiyor.
Atlara ilginiz var mıydı?
- Ben köy çocuğuyum, köylerde büyüdüm. Eşekler, atlar hayatımızdan eksik değildi. Bursa’daki mahallemiz, Fidyekızık köyünün yanındaydı. Oralarda hep at tepesindeydik. O zamanlar dörtnala sürüyorduk ama şimdi zor tabii... At binmek kolay bir şey değil.
Filmde at binme sahneleriniz var mı?
- Öyle bir atraksiyon durumlarımız yok.
Tolga Çevik: Her zaman gülmek isterim
Senarist Sinan nasıl bir tip?
- Enteresan bir tip. Zaten benim oynamama da bu tip vesile oldu. Naif, acıklı ve komik bir insan.
Sinan, patronunun istediği mutlu sonu ararken başına neler gelecek?
- Bir senaryo yazmaya gidecek, bin türlü komikliğin içine düşecek.
“Sen Kimsin” filminin senaryosunu siz yazmıştınız. Senaryo yazmaya devam ediyor musunuz?
- Evet, çalışmalarım var.
Bundan sonra da komedi türünde mi çalışacaksınız?
- Bir süre daha böyle olacağı kesin. Ölene kadar komediye doymaz insan. Ben her zaman gülmek isterim.
Kapadokya’da olduğunuz dönemde özlediğiniz şeyler oldu mu?
- Araba kullanmayı çok özledim. Dönünce ilk yapacağım şey bu.
Eşiniz ve aileniz bozulmasın bu yanıtınıza?
- Eşim daha dün buradaydı, evlilik yıldönümümüzü kutladık. Ara sıra gelip gidiyorlar sağ olsunlar.
Şehir dışında olmanın en keyifli yanı ne?
- Şehirdeki o curcunadan uzak kalmak.
Ersin Korkut: Taksiciyken kimse para vermiyordu
Sizin rolünüz nadir?
- Taksici Lokman’ı canlandırıyorum. Sinan’ın arabasının bozulmasıyla yolları kesişiyor ve serüvenleri başlıyor.
Sizi neden taksici yapmışlar?
- Hakkari’de yaşadığım dönem taksicilik de yapmıştım. Oradan geliyor rol. Büyük ihtimal Yılmaz Ağabey de “Taksiciyi Ersin oynar” diye düşünmüştür.
Taksiciliği seviyor muydunuz, nasıl bir dönemdi?
- Hakkari’de o dönem iş imkanı olmadığı için babam “Bir taksi alayım, sen de iş yap” demişti. Ama Hakkari’nin nüfusu 60 bin, bunun 59 bini akrabam olduğu için kimse para vermiyordu. Çok fazla değil, iki yıl yaptım.
Murat Başoğlu:İlk sinema filmim
Murat Bey, bu sizin ilk sinema filminiz değil mi?
- Evet. Televizyonu 10 sene önce bıraktığım için bu tarz işler de gelmedi. Nasip bugüneymiş. Aslında sinema filmi çok istediğim bir şeydi. Çünkü sunuculukta şunu gördüm; yaptığınız iş ekrandan kalktığında siz de yoksunuz. Sinema ise öyle değil.
Siz filmde hangi karakteri canlandırıyorsunuz?
- Ben Faruk’u oynuyorum. Çok ünlü bir oyuncu. Eylül’ün nişanlısı. Biraz egosu kuvvetli biri Faruk. Benim çok uzak olmadığım bir karakter.
Filmdeki mutlu son Faruk’a pek uğramıyor gibi bir izlenim edindim...
- Evet ama kendi dünyasında mutlu olabilir, bilemiyoruz.