Güncelleme Tarihi:
Bütün hayatınızı tek bir fikre adamak nasıl bir şey hiç düşündünüz mü? Bir bilim insanısınız. Doktoradan sonra giriyorsunuz o soğuk, dar laboratuvara. Ve adınızın bir gün bilim tarihine geçeceği hayaliyle harıl harıl araştırmaya başlıyorsunuz. Gece-gündüz... Durmadan... Neyi? Çalıştığınız alanda 20’li yaşlarda aklınıza gelen ve bir sonraki büyük buluş olacağına bütün kalbinizle inandığınız o şeyi. O yüzden mesele eğer kanserse, kansere karşı çözüm arayan ve hedefi büyük, iddialı bir bilim insanının size önümüzdeki 10 yıl içinde kanserle savaşa damga vuracak en önemli beş konuyu objektif biçimde aktarmasını beklemek ne kadar doğru, emin olun bilmiyorum. Kendi büyük fikri varken... Ama ben denedim. Ve günde en fazla 3-4 saat uyuyan... 19 yaşındaki kızı da artık büyüdüğünden, son 19 yılını verdiği dünyanın en iyi kanser araştırma hastanesi MD Anderson’da kanser deneyleri yürüten... Araştırmasıyla arasında bir takıntı oluşmaması için özel çaba sarf eden... Bir yandan da hayatını dengeleme uğraşındaki bilim insanı Doç. Dr. Bülent Özpolat’a bunu sordum. “Kanserde bir sonraki büyük şey ne olacak” dedim. Ve işte ortaya bu beş alan çıktı:
1- BİYOMARKER’LAR
Her check-up’ta en az 20 kanser türü taranacak
Deprem için üretilen o sevimsiz klişeyi biliyorsunuz… Deprem öldürmez bina öldürür. İşte onun kanser versiyonu da şöyle: Kanser öldürmez, geç teşhis öldürür.
Bugün hem erken tanı hem de kanser riskini belirleme ve kanserli hastalarda tedaviyi yönetmede çok önemli sayılan biyomarker’ler, en bilinen şekliyle prostat kanseri vakalarında kullanılıyor. Prostat kanserinde erken teşhis imkânı sunan PSA (prostat spesifik antijen) testi, erkeklerdeki yıllık check-up’larda bakılan ve bugün dünyada prostat kanserinden ölüm oranlarının düşmesini sağlayan en büyük etken.
Ancak bu kadar etkili olmasına rağmen kan ve idrar üzerinden spesifik bir kanser riski arayan biyomarker’lar maalesef prostat dışında çok yaygın değil. Tanı olarak güvenilir olmadığı ortaya çıkan ama hastanın tedaviye cevap verip vermediğini anlamada etkili olan yumurtalık kanseri marker’ı ya da karaciğer marker’ı bunun nadir örneklerinden.
İşte Özpolat’a göre kansere karşı savaşta önümüzdeki dönem en büyük yenilik bu alanda yaşanacak. Ve kan-idrar üzerinden yapılan kanser testleri yaygınlaşacak… Bir check-up’ta sadece bir-iki değil en az 20 kanser bu yöntemle araştırılabilecek. Böylece birçok kanser vakası daha ilk evresinde tespit edilip hemen tedavi edilecek. Hatta kanser başlamasa bile yüksek kanser riski varsa buna uygun önlemler alınabilecek. Nüksetme vakaları da daha önce anlaşılacak.
Daha teknik konuşursak… Kan, idrar ya da biyopsi materyali üzerinden gen, protein ve hücredeki metabolik ürünleri profilleyen biyomarkerlar sayesinde kanda ya da dokuda “şu protein, şu gen veya şu mikroRNA’lar yüksek ya da az” denilerek kişilerdeki kanser hücreleri ya da riski çok daha önceden belirlenebilecek. Aynı şekilde… Tedavide uygulanan ilaçların etkisi de çok daha hızlı anlaşabilecek. Ve en önemlisi… Bu kısım şimdikine göre çok daha ucuz halledilecek. Böylece biyomarkerlar, hayat kurtardığı gibi semirip bir heyyulaya dönüşen kanser sektörünü de biraz olsun zayıflayacak.
Çin’deki gen tedavisi ABD’de yasak |
Gen terapisi denildiğinde şimdi artık gen susturma kastediliyor ama eskiden bundan bozuk, mutasyona uğrayıp inaktif olmuş geni yerine koyma tedavisi anlaşılırdı. Tıpkı hastalara, kanser vakalarının yüzde 50’sinde mutasyona uğramış olan ve tümörü baskılayıcı P53 geninin sağlamının verilmesinde olduğu gibi. Ancak geçtiğimiz yıllarda bu ABD’deki düzenleyici kuruluş FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından durduruldu. Çünkü sağlam gen yüklenen virüslerin komplikasyona ve hasta ölümüne sebep olduğu anlaşıldı. Ancak Özpolat, Amerika’da yasaklanmasına rağmen bu yöntemin Çin’de halen uygulandığını söyledi. Başarı oranı yüksek olmadığı, ayrıca kontrolsüzce yürütüldüğünden insan hayatını da riske atttığı halde. Türkiye’de de gazetelerde zaman zaman çıkan, falanca kişi Çin’e gen tedavisine gitti, haberlerinden hatırlayacaksınız. Peki niye? Özpolat’a göre tek bir sebepten: Ticaret. Sağlık turizmi. |
- Kinaz inhibitörleri: Bunlar sonu -inib ile biten ilaçlar. Örneğin imatinib, sunitinib gibi. En basit haliyle, kanserli hücrelerde “bölün”, “çoğal”, “ölme”, “yayıl” gibi mesajlar taşıyan sinyalleri önlüyorlar. Böylece kanserli hücrenin bu mesajları alamayınca yayılmasını önleyip ölmesini sağlamaya çalışlıyorlar.
- Antikorlar: Kanser hücrelerinin yüzeyine yapışıp bunları etkisizleştirmeyi amaçlayan ilaçlar. Bunların sonu da -ab ile bitiyor. Rituximab, trastuzumab gibi. Bu alanda şimdiden ilham verici pek çok sonuç elde edildi. Kemoterapiyle kombine de edilebiliyor.
- Kanser kök hücresi: İşte Özpolat’ın da çalıştığı alan. Bugün pek çok kanserde tıp hastalığı tamamen iyileştirmekten uzak. Onun yerine kanseri kronik bir hale indirgemek ya da temizleyip nüksetmesini önlemek amaçlanıyor. Ancak asıl önemli olan kanser kök hücresini yok etmek. Çünkü bunlar kemoterapi ve diğer ilaçlara dirençli olduğundan ölmüyor, kalıyor ve tekrar kanser hücreleri yaratıyorlar. Ve kanseri geri getiriyorlar. İşte bugün tıp, bu kanser kök hücresi neye hassas bunları hedefleyen ilaçlar üzerinde çalışıyor. Başarı sağlandığında, kanser tedavisi de büyük oranda başarılmış olacak. Çünkü nüksetme riski ortadan kalkacak.
- Gen susturma: Şu anda Amerika’nın genelindeki kanser araştırmalarının en yoğunlaştığı alan. Kanserli hücreyi ayakta tutan, yayılmasını sağlayan genler belirleniyor önce. Sonra bunların etkisizleştirilmesini sağlayan ilaçlar üretiliyor. Şu anda Amerika’da bu alanda sekiz çok önemli klinik deney yürütüldüğünü anlattı Özpolat. MD Anderson’da ise hayvan deneyleriyle kendilerinin aynı anda 3 kötü geni susturmayı başardıklarını söyledi. Bunu yeni keşfedilen, siRNA dedikleri küçük engelleyici RNA’larla yapıyorlar. Bu siRNA’lar nanotaşıyıcılara yüklenip kan yoluyla vücuda enjekte ediliyor. Ve sadece belirlenen kötü gene bağlanıyor. Kemoterapiye direnci sağlayan ya da mutasyona uğramış bir gen olabilir bu. Ve bağlandığı kötü genin işlevini yitirmesini sağlıyorlar. Susturuyorlar.
- Hedefli radyoterapi: Hedefli tedaviyi sadece hap olarak düşünmeyin. Klasik radyoterapi yerine normal dokulara hasarı çok daha az olan, 3D radyasyon terapisi ve proton tedavisi de önümüzdeki dönem birçok kanser türünde tedavinin en önemli ayaklarından birini oluşturan ışınlamayı kökünden değiştirecek. Öyle ki, tedavi sırasında gerçek zamanlı doz değişikliği imkânı sağlayan, ayrıca küçük moleküllerle kanser hücrelerine bağlanan hedefli radyoterapi yöntemleri ortaya çıkacak.
3- KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ TEDAVİ
Kanser hücreleri kişiden kişiye değişiyorsa tedavi de öyle olacak
Evet, Genom Projesi büyük bir kapı araladı ve insanın gen haritası şekillendi. Ancak kanserle savaş, işin bir adım ileri taşınmasını gerektiriyor. Çünkü önemli olan hangi genin ne işe yaradığını bilmek. Ve her insanın gen yapısı farklı olduğundan, gen profillemesi sonrası ona göre bir tedavi şekli oluşturmak. Özpolat, yakın dönemde bu konuda çok büyük ilerlemeler kaydedileceğini düşünüyor. Şu anda başlanan tümör biyopsilerinde Genomics metoduyla 25 bin genin, proteomics ile binlerce proteinin analizi yapılıyor. Tıp artık genleri tek tek DNA dizisiyle biliyor. ATGCGGCS gibi. Taranan 25 bin genin hangisi kanserli dokuda artmış, azalmış buna da artık bakabiliyor. Ancak sorun, halen binlerce genin henüz normal ve kanserli hücredeki fonksiyonunu tam olarak bilmiyor. Bunun için de şöyle bir yöntem izliyor: Yüksek oranda artan genleri, kanser kültür hücrelerinde tek tek susturup hücre ölüyor mu, bölünmesi duruyor mu, yayılması, yürümesi azalıyor mu bakıyorlar. Ve teknoloji sayesinde, robotik sistemlerle bunu artık daha hızlı yapıyorlar. Bir kötü gen yakaladıklarında da buna yönelik bir ilaç geliştirmeye koyuluyorlar. İşte bu yöntem, başından sonuna kişiselleştirilmiş tedavinin iskeletini oluşturuyor. Önümüzdeki dönem kanser tedavisine damga vuracak en kapsamlı metodun...
4- AŞILAR
Yoksa çözüm bağışıklık sitemi mi?
Bağışıklık sistemi, bugün kanserle boğuşan birçok bilim insanına göre kapıyı açacak en önemli anahtar. Bağışıklık sistemi çok güçlü olan çocuklarda kanseri yenme oranının, örneğin lösemide yüzde 90’a çıkması, bu teorinin en büyük dayanağı. İşte bağışıklığa odaklanan aşılar da, bu yüzden yine birçoklarına göre kansere asıl darbe vuracak yöntem.
Kanser aşıları aslında ikiye ayrılıyor. İlk grup, rahim ağzı kanserinde olduğu gibi kişide hiçbir kanser belirtisi olmasa da, kansere neden olabileceği düşünülen bir virüse karşı belli bir yaşa kadar uygulanan önleyici aşılar. Diğeri de yeni yeni gelişen, tedaviye yönelik aşılar. İlkinde başarı oranı halihazırda çok yüksek. Bilim, şimdi bu tür önleyici aşıları başka kanser türlerinde de uygulama gayreti içinde. İlerlemenin daha büyük olacağı asıl alan ise ikinci gruptakiler. FDA, bir kanser tedavisi aşısını ilk olarak 2010’da onayladı. Melanoma ve pankreas gibi ölüm oranlarının çok yüksek olduğu kanser türlerinde de şimdilik başarılı gözüken klinik araştırmalar hızla sürüyor. Özpolat, belki yaşam sürelerini uzatmada şimdilik heyecan verici bir başarı elde edilmediğini ama yöntemin başarılı olduğunun ilk deneylerden anlaşıldığını söyledi. Önümüzdeki dönem bu aşıların içeriği güçlendirilerek daha ileri sonuçlar elde edilmesini beklediğini anlattı.
5- NANOTEKNOLOJİ
En değerli fikir elindeki alet kadardır
Ve kanserle savaşta sağlanan ilerlemenin çoğunun altında yatan asıl sebep. Teknolojik yenilikler. Çünkü Özpolat’a göre de nanoteknolojide yapılan buluşlar, şimdiye kadar saydığımız bütün alanlarla yakından ilgili. Erken tanı için hayati önemdeki biyomarker’lardan mikro aletlere, mikro resimlemeden yavaş kontrollü ilaç salınımına, tümör hücresinde adrese teslim ilaçlardan aşılamaya… Aklınıza gelebilecek bütün önemli kanser araştırmalarında hep karşısınıza çıkan konu. Öyle ki, en son bu konu ABD Başkanı Barack Obama’nın açıkladığı, sonraki büyük proje BRAIN’de (beyin) de esaslı bir tartışmaya dönüştü. Ve bazı bilim insanları, projenin tamamen teknolojik kapasiteler dikkate alınarak hazırlandığını, yapılacak araştırmalara göre teknoloji üretmek yerine eldeki teknolojiye uygun bir içerik çerçevesi oluşturulduğunu savundular. Elbette önemli bir eleştiri. Ama pratik hayata etkisi var mı, tartışılır. Çok basit bir analojiyle bitirmek mümkün belki de. İnsan bıçağı ameliyat yapmak için icat etmedi. Ama bir gün bıçakla ameliyat da yapılabileceğini anladı. Sonra da onunla tıpta yepyeni bir dünyanın kapısını araladı.