Kanlı ayak izlerinin değil polisiye romanların peşinde

Güncelleme Tarihi:

Kanlı ayak izlerinin değil polisiye romanların peşinde
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2012 00:00

Yaşadığı dönemin tanıklığını meraklı bir göz ve akıcı bir dille polisiye türünde aktarıyor Esmahan Aykol. Beyoğlu Kuledibi’nde polisiye kitaplar satan bir sahaf işleten Alman asıllı Kati Hirşel’in Kelepir Ev’le başlayan macerası Kitapçı Dükkanı ve Şüpheli Bir Ölüm’den sonra Tango İstanbul’la devam ediyor.

Haberin Devamı

Yarattığın polisiye karakterin Kati Hirşel’in dördüncü macerası Tango İstanbul. Kati’nin diğer polisiye karakterlerden en büyük farkı zamanı durdurmayıp yaşlanması. Gerçek zamanı yaşıyor adeta, ilk maceradan günümüze 11 yaş aldı o da. Neden böyle yaşlandırıyorsun onu da?
- Kati Hirşel polisiyeleri, romanda geçen kafeler, sokaklar, alışveriş merkezleri, insan tiplemeleriyle yazıldıkları dönemdeki İstanbul sokaklarının bir fotoğrafı. Hatta romanların dili de öyle. İstanbul sokaklarında kullanılan dil neyse o. Dolayısıyla bu romanların kahramanı da herkes gibi yaşıyor ve yaşlanıyor. Kati, 1958 doğumlu. İlk roman Kitapçı Dükkanı yayımlandığında 43 yaşındaydı. Sonraki romanlarda menopozla mücadelesine tanıklık ettik, aşk acısı çektiğini, bankadan aldığı krediyi nasıl güç bela ödediğini gördük. Şimdi 54 yaşında ve bir miktar yorgun olsa bile ısrarla aşk peşinde koşmaktan vaz geçmiyor.
Gerilim, cinayet gibi polisiyenin olmazsa olmaz kurallarına çok da riayet etmiyorsun aslında. Kati, polisiye edebiyatına ilgisi ve bilgisi yüzünden düşüyor olayların peşine. Bu tavrı nasıl yorumluyorsun?
- Kanlı ayak izlerinin delil olduğu vahşi cinayetler, kesik başlar, ucundan kan damlayan hançerler Kati Hirşel’in tarzı değil. Kati, meraklı komşu gibi bir kadın. Zaten cinayetlere de merakı yüzünden dahil oluyor. Her şeye burnunu sokuyor, araştırıyor, soruşturuyor. Bir miktar da naif Kati. İnsan seviyor. Hemen ahbaplığa başlıyor, gerekli gereksiz bir sürü şey soruyor, öğrendiklerinden sonuç çıkarıyor. Cinayet çözmeye dair esas bilgisi, okuduğu polisiyelerden edinilmiş. Tango İstanbul’da çeşitli romanlara gönderme olmasının nedeni de bu. Örneğin suç mahallindeki kameranın kayıtlarını incelemek o sırada okumakta olduğu roman sayesinde aklına geliyor. Okumanın insana kattığı erdemleri, okumakla kazanılan insan psikolojisi bilgisini önemsiyor Kati. Bence en sempatik yanlarından biri de bu.
Polisiye yazmanda hukuk eğitimi almanın etkisi oldu mu?
- Ben, ‘hukuk değil guguk’ lafının moda olduğu günlerde hukuk okudum, şimdi guguk bile kalmadı. Yine de pratiğini bir yana bırakırsak, hukuk analitik düşünceyi kutsayan iyi bir eğitim. Hukuki metinleri analiz etmek, yargı kararları okumak, neden sonuç ilişkisi kurmak, mutlaka roman kurgusu yaparken işe yarıyor.

Haberin Devamı

KARAKTERLERİN GERÇEK HAYATTA KARŞILIĞI VAR

Haberin Devamı

Muhabiriyle yasak aşk yaşayan bir gazete yayın yönetmeni tiplemesi var romanda. Gerçek bir karakterden mi yola çıktın?
- Neredeyse tüm karakterlerin gerçek hayatta karşılığı var, elbette yayın yönetmeninin de... Medya mensuplarının kendileri de medyanın malzemesi haline geldikleri için kimin kim olduğunu bulmak zor değil. Romandaki olayları kurgularken gazetelerde ve medya sitelerinde çıkan haberlerden de yararlandım.
Kati’nin maceraları devam edecek mi?
- Evet. Hatta bir sonraki maceranın açılış sahnesini kafamda yazmaya başladım. Kati, cezaevlerindeki açlık grevcilerine destek eyleminde yürürken cep telefonu çalacak ve olaylar başlayacak... Bu kez İstanbul’daki Afrikalı göçmenlerin yaşadığı semtlerde dolaşacak. Aralık ortası Berlin’e gider gitmez yazacağım.
Sen kimleri okursun bir polisiye yazarı olarak?
- Benim sevdiğim yazarlar dönem dönem değişiyor. Bu aralar en çok P.D. James ve Andrea Camilleri’yi seviyorum.
İtalyancaya çevrilen romanların İtalya’da bestseller listesine girdi ve uzun süre kaldı. Oradaki bu ilgiyi neye bağlıyorsun?
- İtalyanlarla birbirimize müthiş benziyoruz. En sevdiğim yazarların da çoğu İtalyan. Benimle röportaj yapan İtalyan bir gazeteci, “Bu romandan Türkiye ve İstanbul’u çıkar, yerine İtalya ve Roma’yı koy, aynı olaylar bizde de geçiyor olabilir,” dedi. Ortak bir damar var ve anlaşılan ben onu yakaladım.

Haberin Devamı

Almanya’da yaşamasam Kati’yi yaratamazdım

Ben Almanya’ya gitmemiş olsam Kati Hirşel’i yaratamazdım. Yaratma ihtiyacı duymazdım da zaten. Alman toplumunda bir Türk olarak yaşadıklarımı, ayrımcılığı anlatmak istediğim bir dönemde Kati Hirşel imdadıma yetişti. Onun sayesinde “Bir Alman da Türkiye’de ayrımcılığa uğruyor” diye düşünmeye başladım ve delirmekten kurtuldum. Ayrımcılığın en berbat yanı, ispatlanabilir bir şey olmaması. Hiç kimse, “Türk olduğun için sana böyle davranıyoruz,” ya da “Kadın olduğun için şunu şunu yapamazsın,” demiyor ki... Arkadaşlarım bile, fazla hassas davrandığımı, başıma gelenleri önyargılı değerlendirdiğimi söylüyordu. Kati Hirşel sayesinde ‘Almanya’da bir Türk’ün trajedisi’ başlıklı kendi hikâyeme göz yaşı dökmekten vaz geçip ‘İstanbul’da bir Alman’ın maceraları’nı hayal ettim. İlk kitabı yazmadan önce İstanbul’da yaşayan Almanlarla röportaj yaptım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!