Güncelleme Tarihi:
İstanbul Samatya Hastanesi önü. Sürücü alt geçitten geçip Sirkeci tarafına sapacakken biri genç öteki yaşlı iki kadın otomobilin önüne atlar. Fren yapmasına rağmen genç olanına arabasının tamponu çarpar. Kadın yere yuvarlanır. Yerde yatan kadın hamiledir. Sürücü apar topar kadını hastaneye yetiştirir. Neyse ki kadında önemli bir şey yoktur. Adam kadına geçmiş olsun deyip ‘‘Birşey olursa beni arayabilirsiniz’’ diyerek kartını uzatır.
Birkaç ay sonra... Adamın iş yerindeki telefonu çalar. Almacın öteki tarafındaki kadın sesi ‘‘bir oğlunuz oldu’’ muştusunu veriyor. Adam koşa koşa hastaneye gider bir bakar ki alt geçitte çarptığı kadın doğum yapmış. Kıyameti koparır ve derhal babalık tespiti için dava açar. Test sonucu adamın kısır olduğu ortaya çıkar. Oysa adam evli ve iki çocuk babasıdır... Tuhaf bir tesadüf sonucu kısır olduğunu öğrenen adam intihar eder.
KAFA KARIŞTIRIYOR
Bu vaka, babalık tayini yüzünden intihar etmiş ya da cinayet işlemiş kişilerden yalnızca bir tanesi.
‘‘Çocuğun babası ben miyim, diye ömrü kuşku içinde geçen babalar nesep tayini için bize başvuruyorlar. İçlerinden sonucu öğrendikten sonra da gidip karısını vuranlar bile var. Bu tür olayları zaman zaman duyuyoruz’’ diyor İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy: ‘‘Öylesine olaylar var ki o insana babalık testi yapılmaması gerektiğini anlıyoruz. İkna ediyoruz. Ben A grubuyum, karım B grubu. Bu çocuk nasıl sıfır grubu oldu, diye geliyorlar. Bu çocuk amcamın oğluna benziyor, diye gelen baba bile var. Onun amcasının oğluna neden benzediğini anlatıp vazgeçiriyoruz. Hukukçunun, psikolog, pedagog ve psikiyatrın başvurularını değerlendirecek bir kurul olmalı. Üstelik hassas bir iş bu. Sonra o anda kanın bulunduğu yerde işlemi yapanın aksırması bile yanlış sonuca neden olabilir. Çocuğun gerçekten babası olduğu halde babası değil derseniz bir laboratuvar hatası yüzünden sonu ölüm olabilecek bir hadise var. Bu bir şeker analizi değil. Birdenbire dönüşü olmayan çok ciddi bir bilgi veriyorsunuz çünkü.’’
Susurluk kazasında ölen Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ'dan çocuk sahibi olduğunu iddia edip kızı için babalık davası açan manken Hülya Arık... Emperyal gazinolarının eski müdiresi Arzu Tok'un oğlu Mert'in babası olduğu iddiasıyla Kosifler Otomotiv'in sahibi Eyüp Kosif hakkında açtığı babalık davası... Açtığı babalık davalarında ünlü erkeklerden hamile kaldığını ya da çocuk doğurduğu söyleyen Zeynep Eren'in babalık davaları... Babalık tayini son zamanlarda gündemde olan konulardan biri. Babalık tayini ile ilgili 1996-1997 karşılaştırmasında yüzde 60'a varan bir artış olmuş. 96-97 yıllarının ilk altı ayı karşılaştırıldığında ise yüzde 43'lük bir artış görülüyor. Araştırma Görevlisi Neylan Ziyalar hamilelik esnasında babalık tayini isteğinin son zamanlarda sıklaştığını belirtiyor: ‘‘Teknik olarak yapabiliriz ama etik olarak yapmıyoruz. Düşük materyallerinden de çalışmalar oluyor. Bekar kadınlar düşük yaptıkları zaman düşük materyalini muhafaza edip bir kavanoza koyup getiriyorlar, bu adam benim hamile olduğuma, düştüğüne inanmıyor, diyorlar.’’
Sık karşılaşılan sorular ise taraflardan birinin haberi olmadan bu iş yapılabilir mi, türündeki sorular: ‘‘Doğmamış çocuğa yapılır mı? Karımın haberi olmadan yapalım. Kocamın haberi olmadan yapalım. Başka yerde kanı alıp gönderelim. Hamile iken bunu yapalım. Ona göre hamileliği devam ettirip ettirmeme karar verelim.’’ Oysa babalık tayininde aydınlatılmış rıza çok önemli. Enstitüye hastane doğumlarında karıştığı için gelen bebek vakaları ise yılda yalnızca bir veya iki. Akrabalık ilişkisi sorulan sorular arasında. Bu çocuk bu ailenin çocuğu olabilir mi, gibi...
TÜRKİYE'NİN MESELESİ DEĞİL
Babalık tayini, yalnız Türkiye'nin meselesi değil. Dünyada babalık tayini ile ilgili bir hareketlenme var. Her ne kadar başvuranlar kadın olsa bile talep erkekten geliyor. Dünyada da en sık ‘‘bu çocuğun babası ben miyim?’’ sorusu oluyor. İngiliz Kadın Doğum Uzmanı Dr. E. Phillip'in bir sempozyumda verdiği rakamlar oldukça çarpıcı: İngiltere'nin güney doğusunda bir kasabadaki 300 kadın arasında yapılan kan testi sonucunda çocukların yüzde 30'unun taramada kan örnekleri alınan babalara ait olmadığı tespit edilmiş.
Türkiye'de karşılaşılan sorunlardan bir tanesi de bazen elde edilen sonuçların sorulmayan sorunun cevabını vermesi. Örneğin iki aile var. Biri zengin biri fakir. Fakir aile, bir çocuğunu evlatlık olarak bu zengin aileye vermiş. Belli bir süre sonra da bundan vazgeçmiş. Bu çocukların hangi aileye ait olduğunu söyleyin, diye enstitüye başvurmuşlar. Anneler, babalar, çocukların tümü gelmiş. Herkesin kan tahlili yapılmış. Çocukların biyolojik ailesi tespit edilmiş. Ancak birşey daha tespit edilmiş bu arada: Zengin ailedeki çocuklardan birinin bu aileye ait olmadığı! Enstitü üyeleri bunu söylememek için aralarında çok konuşmuşlar. Bu da babalık tayini meselelerinde beklenmeyen sonuçların ortaya çıktığı durumlarda laboratuvarın tavrının ne olacağı konusunda ciddi bir etik tartışmayı gündeme getiriyor.
DNA KİMLİKLENDİRİYOR
DNA babalık tespitinde yüzde 99.9999 sonuç veren bir analiz. Adli Tıp Enstitüsü'nün DNA analizi yapan bir laboratuvarı var. Adli Hemogenetik Merkezi'nde annelik-babalık ve akrabalık belirlenmesine ve kan, kemik, kıl, sperm, idrar vb. ile kimlik tespiti yapılıyor. Mahkeme ve özel başvurulara bilirkişi olarak hizmet veriliyor. Kanların mahkeme kanalı ile gelen posta kitleri dışında, kesinlikle enstitüsü içinde alınması gerekiyor. Mahkeme kanalında da ancak huzurda kan alınıyor.
Babalık davalarında iki yıldır kit uygulaması yapılıyor. Ege, Akdeniz bölgeleri ve özellikle Aydın ili kitleri çok kullanan illerin başında geliyor. Kitlerin fiyatları dolara endeksli. Kitin içindeki her malzeme ithal ediliyor çünkü. Rektörlüğün döner sermayeli listesine göre 1998 yılında kişi başına 100 milyon liraya geliyor. Üç kişilik bir aile için bu 1200 dolar demek. Bu fiyata yalnızca tahlil değil hukuki danışmanlıktan psikolojik danışmanlığa kadar herşey dahil. Raporun çıkmasına kadar işlemler bir ay sürüyor.