Kalbinize dokunmak isteyen kadın

Deliliğin sınırlarına yollandıktan sonra kaderini kendi ellerine almaya karar veren Matmazel Julie’nin hikâyesi tiyatroseverlerin yabancısı değil... 39 yaşındaki İsveçli yazar August Strindberg ‘Matmazel Julie’yi 124 yıl önce, 1888’de yazmış. Geçen yaz Avignon Festivali’nde sahnelenen oyun bugün Paris’te Odeon Tiyatrosu’nda sahneleniyor.
Sıcak, doğal, samimi, baştan çıkarıcı, yakın, tanıdık, güzel.
Juliette Binoche bütün bu özelliklere sahip...
Oyuncunun öyle bir aurası var ki sahneyle tiyatroseverler arasındaki mesafe Binoche’un sahneye çıkmasıyla ister istemez kayboluyor. Konservatuvar öğrencisiyken öğretmeni Vera Gregh’in “Oynamaktan vazgeç” dediği genç kız, bugün hocasının ne demek istediğini çok iyi anlıyor...
Nicolas Bouchard ve Benedicte Cerutti’nin başarılı oyunculukları ve yönetmen Frederic Fisbach’ın zaman zaman tartışılan seçimleriyle konuşulan ‘Mademoiselle Julie’de Juliette Binoche sahneye çıktığı zaman gözünüz ünlü oyuncudan başkasını görmüyor... Alber Elbaz’ın Lanvin imzalı uzun, dore elbisesiyle izlediğimiz Binoche, kelimenin tam anlamıyla parlıyor. 19. yüzyılın İsveç’inden 21. yüzyılın Fransasına taşınan oyunda modern, beyaz, sade bir dekor var. Bir gecede hayatı altüst olan Matmazel Julie’yi canlandıran Binoche sahnede samimi, saf, meraklı, tutkulu, gizemli, otoriter ve  yaralı bir çocuk/kadın.
19. yüzyılda yazılan bu oyunda Strindberg toplumun getirdiği kısıtlamalarla boğulan, köşeye sıkıştırılan kadınların özgürlüğe giden yolunu anlatmaya çalıştığı gibi kadın-erkek ilişkileriyle, soylu-halk sınıfı çatışmalarını da anlatmıştı. Uşağın yükselme hırsının, Julie’nin arzularıyla birleştiği gece, psikolojik gerilim had safhaya çıkıyor. Gecenin her şeyin mümkün olduğu, herkesin istediği kişi olabildiği, rüyaların gerçekleştiği ve arzuların yaşandığı St Jean gecesi olması da boşuna değil...
Cannes, Berlin ve Venedik festivalleriyle Cesar ve Oscar akademilerinden En İyi Kadın Oyuncu ödülleriyle dönen Juliette Binoche, artık sadece seyircilerin yüreklerine dokunmak için sahneye çıkıyor. Odeon Tiyatrosu’nda sahneye çıkan Binoche’u izlemek isteyen hayranları bütün biletleri haftalar öncesinden satın aldı. 24 Haziran’a kadar tek yer yok. ‘Mademoiselle Julie’yi görmek için ancak Londra’da ‘The Barbican’a gitmek gerekiyor (20-29 Eylül). Eylüle kadar sabredemeyecek hayranlarıysa Juliette Binoche’u 9 Temmuz akşamı yine Avignon Festivali’nde bu kez ‘From A to X’ adlı eseri, yazarı John Berger ve Simon Mc Burney’le birlikte okurken izleyebilirler...�

MATT KARDEŞ

Avustralya’dayız. Hatırlarsanız eylül ayında sizlere bu sayfadan Avustralyalı Gotye’yi tanıtmıştım. Ve Gotye bahsettiğim şarkısıyla 2012’de hem Amerika hem de Avrupa’nın en büyük hitlerinden birine imza atmayı başardı. Şimdi sıra Avutralya’dan yeni keşfim Matt Corby’de... 2007’de Australian Idol yarışmasını ikincilikle bitiren Matt Corby, 1990 Sidney doğumlu. Konser performanslarında kuvvetli sesi ve yorumuyla öne çıkan Matt, Nick Drake, Jeff Buckley, Peter Gabriel ve Bon Iver hayranlarının dikkatini çekecektir... Son EP’si ‘Into the Flame’, ülkesinde üç platin plakla ödüllendirilen Mat’in bu çalışmasında yer alan ‘Brother’, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan sonra şimdi de yavaş yavaş Avrupa radyolarında çalınmaya başlandı. İnternetten akustik canlı videolarını izlemenizi tavsiye ettiğim bu bağımlılık yapan çok güzel şarkı sayesinde yeni, önemli bir yetenekle tanışmış olacaksınız...

ERDAL ALANTAR

Güzel Sanatlar Akademisi mezunu genç adam ressam, genç kadın ise piyanist. Yıl 1959. 26 yaşında bütün dünyası resim. Yağlı güreşin Edirne’de doğduğunu söyleyen genç adam güreşmek istese Edirne’de yaşayacağını ama soyut resim yapmak için resmin kaynağı, başlangıç noktası olan Paris’e gitmeye karar verdiğini söylüyor. Oysa ilk etap İtalya’da Giorgio de Chirico’yla tanışan genç adama İtalyan ressam Paris’e gitmemesini söylemesine rağmen rota kendisinden önce Abidin Dino ve Fikret Mualla’nın da gitmiş olduğu Paris’in Montparnasse’ı...�
Paris’teki evsahibi Delacroix’nın eski atölyesinin yanında bir oda kiraladığı Erdal ve Sevinç Alantar, Deux Magots kahvesinde Poliakoff’la, Coupole’de ise Giacometti’yle tanışıyorlar. ‘L’Ecole de Paris’in son günleri... 1963 yılından itibaren eserler Paris galerilerinde sergilenmeye başlıyor. Fransa’yı Hollanda, Türkiye, Almanya, İsviçre sergileri izliyor. Paris’teki ilk günlerinde bir fabrikada çalışıp hayatını kazanan Erdal Alantar’ın eserlerinde fabrika günlerinin bıraktığı izlenimleri görebilirsiniz.
Eşinin piyanosundan, Berlioz, Chopin, Beethoven ve Wagner’in müziğinden, Paris’ten ve hayatın her anından esinlenen Erdal Alantar’ı tanımıyorsanız bu büyük ressamımızın dünyasıyla tanışmalısınız. Erdal Alantar’ın bu güzel fotoğrafını çeken Sevinç Alantar bugün aramızda yok. Erdal Bey 1960-2000 yılı arasındaki eserlerini bugün Paris’te Seine Sokağındaki Galerie Routes/53 Paris’te sergiliyor... Sergi, Sevinç Hanım’a ithaf edilmiş. Adres 53 rue de Seine. Erdal Bey’in bu sergideki resimlerinden birkaçını www.arkundemiroglu.com blogumda görebilirsiniz...

CECILIA’NIN KLEOPATRASI

Aralık ayında bu sayfada Cecilia Bartoli’nin Salle Pleyel’de verdiği Handel’in ‘Semele’ konserinden bahsetmiş ve yazıya ‘Büyük Cecilia’ başlığını koymuştum. Bu büyüleyici mezzo soprano mayıs ayında da sanat yönetmeni olduğu Salzburg Whitsun Festivali’nde Handel’in ‘Giulio Cesare in Egitto’suyla sahneye çıktı. Bu yaz sezonu Kelopatra teması üzerine yoğunlaşan festivalde sahnelenen ve dört saat 40 dakika süren Handel’in operasını Moshe Leiser ve Patrice Caurier sahneliyor. Operaseverlerin hepsini tatmin etmeyen bu prodüksiyon Andreas Scholl’un yanı sıra Anne Sofie von Otter ve Philippe Jaroussky gibi opera dünyasının büyük yıldızları sayesinde bir ölçüde kabul edildi. Hem eleştirmenleri hem de operaseverleri fethedense Cecilia Bartoli’nin muhteşem yorumuydu... Yeni bir Handel operasını daha hazırlamakta olduğu haberini veren İtalyan mezzo soprano ağustos ayında Salzburg Festivali’nde Kleopatra’ya hayat vermeye devam edecek...