Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 21, 2011 00:00
Stefanel dünyada triko deyince akla gelen ilk marka. 30 ülkede 500’den fazla mağazası var. Markayı bugünlere getiren adam Giuseppe Stefanel de moda dünyasında triko gurusu olarak tanınıyor. Hayatı daha ince ipliğin daha özgün tasarım peşinde koşmakla geçti. Trikoyu deri, keten ve ipek gibi malzemelerle harmanlayıp imrenilerek takip edilen, bazen de taklit edilen öncü bir marka yarattı. Geçen hafta İstanbul’da olmasının iki nedeni vardı: Hangi mağazaların dekorasyonunun yenileneceğine karar vermek ve triko üreticileriyle görüşmek. Müjde, Giuseppe Stefanel Çin’deki üretimin tamamını Türkiye’ye kaydırıyor!
Dünyada özellikle İtalya’da bir triko atölyesinin orta yerine doğmuş yüzlerce çocuk varken bir tek siz başarı hikayesi yarattınız. Nedir sizin farkınız ve de sırrınız?
- Çok ama çok çalıştım. 70’lerin başında babam sadece triko toptancılığı yapıyordu. Ben geçip karşısına, İtalya’nın her şehrinde mağaza açacağım, dedim. Ve açtım, bir anda perakendeci olduk.
Mağaza açarken aynı zamanda bir marka yaratmanın bilinciyle mi hareket ediyordunuz? Yani Stefanel’in DNA’sını nasıl oluşturdunuz? - DNA’nın temelinde çok güçlü bir şey vardı zaten: Triko. Babam Carlo Stefanel kendine ait ilk triko atölyesini 1959’da kurdu. Üretimini başka bir isimle yapmasına rağmen biz markanın kurulduğu günü, o gün sayıyoruz. Ama bu logo ve Stefanel ismi 80’lerin sonu 90’ların başında ortaya çıktı. Babamın tarzında, geleneksel trikoculuğa devam ediyordum. Küçücük mağazalarda, komik metrekarelerde triko sattım. Gün be gün ürünlerin çeşidini arttırmaya, trikonun ipini inceltmeye uğraştık. Bugün gelinen noktaya hala şaşırıyorum. Bir taraftan da işimizin yüzde 85’inin hala triko olmasıyla, değişmemekle gurur duyuyorum.
Tasarımcı mısınız yoksa sadece tasarım ekibinin lideri misiniz? - Tasarımcıyım diyemem ama pazarı ve ihtiyacı hissetmekte üzerime yoktur. İyi koku alırım. İşe ilk başladığımda tasarımcılarımın hepsi İtalyandı. Şu anda 50 kişilik ekipte her milletten kişi var. Artık markamızın sadece kalbi İtalyan, beyniyse global.
30 ülke için aynı koleksiyonu mu hazırlıyorsunuz? Yoksa ülkeden ülkeye farklılaşabiliyor musunuz? - İkincisi. Çok zor ama her zaman ülkelerden gelen taleplere göre üretim yapmaya çalışıyoruz. Mesela Türkiye’den Füsun gelip diyor ki, bu ürünün kırmızı ve siyahını da istiyorum, yapıyoruz. Modelleri, bedenleri farklılaştırabiliyoruz. Böyle olunca üreten mutlu satan mutlu oluyor.
BİR GÜN HERKES TRİKO GİYECEK
Trikoyu yazın da giyilebilir yapmak zor oldu mu?
- Kolay değildi ama yaptık. İpliği öyle bir incelttik ki, yazın giyilebilen tiril tiril trikolar ürettik. Triko sonuçta geleceğin ürünü. Organik ve içinde polyester içermiyor. Koleksiyonlarımızı en yüksek teknolojiyle üretiyoruz. Trikodan elbise, pantolon, tulum, bikini, çanta yapıyoruz. Her türlü malzemeyle, deriyle bile karıştırıyoruz. Hatta bu kış triko bot bile yaptık. Hala farkında olmayan insanlar var ama trikonun vücutta yarattığı his paha biçilemez. Ama yakında bunu herkes anlayacak. Ben geleceğin sofistike insanının tamamen triko kullanıcısı olacağını düşünüyorum. Yani iddia ediyorum, bir gün herkes triko giyecek.
Ne kadar lüks bir markasınız?
- Son dört senedir ulaşılabilir lükse oynuyoruz. Mantıklı fiyatlarla lüks ürün satıyoruz. Koleksiyonlar hep bu mantıkla kurgulanıyor. Şimdi mağazalarımızı da yeniliyoruz. Yeni dekorumuz uzay üssü gibi. Burada olma sebebim de İstanbul’da hangi mağazaların yenileneceğine karar vermek.
Nişantaşı mağazanız ülkenin belki de en pahalı kirasına sahip. Zarar ediyor durumuna gelse sırf prestij için tutulur mu? - Yok canım, olur mu öyle şey? Buna hiç ihtiyacımız yok. 10 yılı aşkın bir süredir Türkiye pazarındayız artık kendimizi kanıtladık, müşterimizle buluştuk, 38 mağaza açtık. Zarar ederse başka bir yere taşınırlar.
Size neden ‘triko gurusu’ diyorlar? - Çünkü tam bir araştırma geliştirme manyağıyım. Daha iyi ve ince kumaşa ulaşmak için ne gerekiyorsa yapıyorum. İtalya’da iki fabrikam var. Orada sürekli farklı iplik oranlarında triko üretiyoruz. Maliyet ne kadar artarsa artsın İtalya’daki üretimden vazgeçmem. Tek bir dezavantajım, koleksiyonu mağazaya koyduktan bir ay sonra birilerinin taklit etmeye çalışması. Ne tasarım ne kumaş kalitesi anlamında yaklaşamıyorlar ama yine de taklit ediyorlar. Her şeye rağmen hayatımın sonuna kadar bu liderliği korumak için çalışacağım.
DARIA İLE ÇALIŞIYORUZ ÇÜNKÜ GISELE ARTIK YAŞLANDI
Bu marka ne kadar seksi?- Oldukça. Seksi ve feminen olmayı önemsiyoruz. Bizim kadınlarımız modern, temiz ve asla umutsuz görünmeyenler. Ve her geçen gün gençleri daha çok ele geçirmeye çalışıyoruz.
Ünlü isimleri marka yüzü olarak seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? - Bu konuları tamamen en yakın arkadaşım Mario Testino’ya bırakıyorum. Çok uzun zamandır danışmanımız. Modeli o seçiyor, konsepti belirliyor, fotoğrafları çekiyor. Altı sezon Gisele’le çalıştık. Tam bir ikon. Stefanel’in gençleştiğini, modernleştiğini sayesinde bütün dünya öğrendi. Son üç sezondur da Daria Werbowy ile çalışıyoruz. Çünkü Gisele artık yaşlandı. Daria onun genç versiyonu. Modeli seçerken, müşterimiz kim gibi görünmek ister, diye hesaplıyoruz. Bu anlamda oyuncu ve şarkıcılar biraz riskli. Ama kimbilir günün birinde bize uyan bir oyuncu da marka yüzü olabilir.
ÇİN ’DEKİ ÜRETİMİ TÜRKİYE ’YE KAYDIRIYORUM Çok iyi bir tekstil kültürünüz var. Kumaştan, dikişten, üretimden çok iyi anlıyorsunuz ve her geçen gün kendinizi geliştiriyorsunuz. Çin’deki el işi triko üretimimizi de tamamen Türkiye’ye kaydırmayı planlıyorum. Bir kısmını kaydırdım bile. Önümüzdeki yıl dünyanın dört bir yanında aksesuvar mağazaları açmaya başlıyorum. Konsept hazır. Sürpriz ve farklı bir şey tasarladık. Aksesuvarı oturttuktan sonra parfüm ve çocuk koleksiyonuna gireceğim. Markanın ikinci 50 yıllık hedefleri bunlar.