Futbol kariyeri boyunca hiç kırmızı kart görmeyen, sadece üç sarı kartla oyunculuk dönemini kapatan Rıdvan Dilmen, teknik direktörlük serüveninden sonra şimdi TV’de futbol yorumcusu. "Ölmeden önce biraz gezdirin beni" diyen ünlü şair Cemal Süreya gibi, o da "Allah ölmeden önce beş dakika top oynatsın bana, başka bir şey istemem" diyor.
1962 yılının 15 Ağustos’unda Aydın’ın Nazilli ilçesinde Mehmet Lütfü Bey ile Makbule Hanım’ın dördüncü ve son çocukları olarak dünyaya gelir. Futbol meraklısı iki ağabeyi ve bir ablası vardır. Rıdvan, 12 yaşında hayat dolu babası Mehmet Lütfü Bey’i kaybeder. Ailenin geçimine katkı sağlamak için ağabeyi Ercüment, Denizlispor’da oynamaya başlar. Futbol aşkı ağabeyinden aşağı değildir. Mahalle takımlarının aranan ismidir. Hatta gazozuna ve şekere, mahalle arası transfer bile olur. Onun olduğu takım o kadar kuvvetlidir ki, 6 kişiye karşı 6 kişi oynanacaksa Rıdvan’ın takımı 4 kişidir. Zira o iki kişilik oynar.
Mahalle maçlarında herkes kendine bir futbolcunun adını yakıştırırken, o Fenerbahçeli Cemil Turan’dır. O kadar
sever ki, bir gün top sürerken düşüp çenesinde Cemil’inkine benzer yarık izi oluşunca sevincinden havalara uçar.
Fenerbahçe’nin maçlarını izleyebilmek için İzmir’e otostop yapacak kadar tutkuyla bağlıdır takımına. O zamanlar saçları kirpi gibidir. Annesi saçları düzelsin diye her akşam kafasına kadın çorabı geçirir. Hiç değişmeyen alnına düşen saçlarının sırrı da işte budur. Bir süre sonra saçları başka hiçbir şekil almaz, ne yaparsa yapsın dümdüzdür.
25 TOPLA TRANSFER
Nazilli Sümerspor, mahalle arasında keşfettiği 13-14 yaşındaki bu yeteneği takımına katar. O sezon takım namağlup şampiyon olur. Muğlaspor, Rıdvan’ı transfer için kulübün kapısını çalınca, "Olmaz" cevabını alır. Sonunda, pazarlık reddedilmez noktaya gelir: 25 futbol topu. Muğlaspor antrenörü Kemal Dirikan, onu Muğla’ya götürdüğünde, herkes "Yahu buna mı 25 top verdik, emin misin bu çocuktan" diye burun büker. Dirikan, kendinden emindir: "Size Türkiye’nin en iyi futbolcusunu getirdim."
Rıdvan’ın oynadığı sezon Muğlaspor, amatör ligden ikinci lige çıkar. Dirikan’ın "Şeytan gibi bir zekan var" sözü, Rıdvan’ın lakabına dönüşür. Rıdvan giderek daha büyük takımların dikkatini çeker. Bu arada okuduğu lisenin müdür yardımcısı da takım arkadaşıdır. Derslere devam edemese de, yıl sonunda "takımdaşı"nın desteğiyle mezun olur. Eğitim defterini kapar.
Sezon sonunda birinci lig takımı Boluspor’a transfer olur. Yönetici Altan Doyran, 19 yaşındaki Rıdvan’ı Bolu’ya götürdüğünde tarih tekerrür eder. Boluspor’un başkanı, "Bu çelimsize mi para veriyoruz" der. Takım ilk maçını Ali Sami Yen Stadı’nda Fenerbahçe’yle, ikinci maçını da
Galatasaray’la oynayacaktır. "Mayıs ayında amatör ligde Bayırsporla toprak sahada futbol oynarken, temmuzda çocukluğumun hayali Fenerbahçe’yle maça çıkacağım" diye düşünür Rıdvan.
Maç günü Yeniköy’de bir otele yerleşirler. O kadar heyecanlıdır ki, gece uyuyamayacağını bildiğinden gün boyunca ayran içer. Yine de sabaha kadar gözüne uyku girmez. Buna karşın müthiş oynar, 1-1 biten maçın sonunda, Fenerbahçe taraftarı bağırmaktadır: "Milyonluk eşekler!" Ertesi akşamı da heyecandan uykusuz geçirir Rıdvan. Gazetelerin hakkında yazacaklarını merak etmektedir. Sabah gazeteciye koşar. Ziya Şengül, İslam Çupi gibi önemli yazarlar ondan bahsetmektedir: "Türkiye’de bir yıldız doğuyor. Gelecek hafta Boluspor-Galatasaray maçında Rıdvan’ı mutlaka izleyin!" Galatasaray maçında yine sabaha kadar uyuyamaz. 2-1 kaybettiği maçta Boluspor’un tek golünü Rıdvan atmıştır. Aynı akşam milli takım kadrosu açıklanır, Rıdvan kadrodadır.
FB’YE OLAYLI TRANSFER
İki yıl Boluspor’da oynadıktan sonra, Sarıyer’e transfer olur. Dört yıl da Sarıyer macerası sürer. Sarıyer’de futbol oynarken evlenir. 1987-1988 sezonu Rıdvan’ın hayalinin gerçekleştiği yıldır. Fenerbahçeli bir futbolcudur artık. Ama bol sansasyonlu bir transferdir bu. Rıdvan, önce Galatasaray’la anlaşmasına, yönetici Ergun Gürsoy’a söz vermesine rağmen sözünde durmaz. Yıllar sonra, o gün hata yaptığını söylüyor: "Herkes hata yapabilir. Ergun Gürsoy’a hem ayıp, hem saygısızlık ettim. Birine söz vermiştim ve yapmamıştım. Kamuoyu haklı olarak üzerime geldi. Yanlış yapan bendim sonuçta. Ama bu demek değildir ki Fenerbahçe’ye gittiğime pişman oldum. Fenerbahçe’de çok güzel günler geçirdim."
Ertesi yıl eşi hamile kalır. Doğum Muğla’da olacaktır. Çocuğun cinsiyetini önceden belirleyen teknolojinin
yaygınlaşmadığı yıllardır o yıllar. 14 Temmuz günü antrenman yaparken, tesisin müdürü, "Eşin doğum yapmak üzere" haberini getirir. O gün antrenmanda eşleştiği arkadaşı Erdi, içine doğmuş gibi, "Git oğlunu kucakla" der. Oğlum olursa senin adını koyacağım, diyerek Muğla’ya gider. Bir oğlu olur, adını Erdi koyar.
1988-89 sezonunda kariyerinin zirvesine çıkar. Aykut, Oğuz, Hakan, Schumacher gibi oyuncuların bulunduğu Fenerbahçe 103 gol atarak şampiyonluğa ulaşır. 19 gol atıp 38 gol attıran Rıdvan Dilmen de bu şampiyonluktaki en büyük pay sahibidir.
VÜCUDUM EGE BÖLGESİ GİBİ
Hoşlanmadığı "Şeytan" lakabını seyirci çok sevmiştir. "Şeytan buraya" tezahüratları ve "Şampiyon yap bizi, cehennemde yak bizi" sloganları gırla gider. 1989-1990, Rıdvan için şanssız bir sezondur. Trabzonspor’un Yugoslav oyuncusu Yesiç’in tekmesiyle sağ ayağı sakatlanır, futbolculuğu sekteye uğrar. Dört kez dizinden ameliyat olur. Doktorlar, "Altı ay oynama" demesine rağmen, biraz kendi aceleciliğinden, biraz da etraftakilerin gaza getirmesiyle üç ay sonra yine top koşturmaya başlar. "O zaman omuz ya da diz ameliyatları açık yapılıyordu. Şimdi küçücük bir delik deliyorlar atroskopi ile ameliyat ediliyor. Benim vücudum dikişlerden Ege bölgesi gibidir."
1991’de sol omzu Galatasaray maçında kırıldığında, doktorlar yine "Altı ay oynama" derler. Fakat o yine bildiğini okur ve iki ay sonra İzlanda-Türkiye milli maçında top koşturur. 90. dakikada omzu aynı yerden bir kez daha kırılır. Bir başka maçta da ayak bileğini kırar. Eskiye dönmek için çalışır ama sürekli tekrarlayan sakatlıklar şevkini kırmaya başlamıştır. Sonuçta, futbol zekasıyla parmak ısırtan, sahada oynadığı oyunun lezzeti akıllardan gitmeyen Rıdvan yılda 7-8 maç oynayan, istikrarsız bir oyuncu olmuştur. Sakatlığı bahane ettiği, aslında tembel olduğu için oynamadığı eleştirilerine şu cevabı verir: "Türkiye’nin en iyi antrenman yapan oyuncularından biriydim. Futbol hayatımın son üç yılında yaşadığım sakatlıklar, bir futbolcunun psikolojik olarak kolay kaldırabileceği şeyler değildi. Yaptığım en büyük hatalardan biri, sakat oynamama rağmen çok iyi futbol oynamamdı. Kötü oynasam ne takım ne de taraftar ümitlenirdi. Bu emziği onlara veriyordum, sonra tekrar sakatlanıyordum. Durum beni yıprattı. Sabah 8’den akşam 4’e kadar antrenman yapan ben, saatleri düşürmeye başladım. 1994’te bir gün Ali Şen geldi, benimle konuştu. Karşılıklı olarak bırakmaya karar verdik."
ÖLMEDEN ÖNCEKİ 5 DAKİKA
Maç takviminin uyuşmaması yüzünden jübilesi üç kez ertelenir. Nihayet 1996’nın 31 Ocak günü, eksi 7 derecelik dondurucu bir soğukta Şeytan Rıdvan jübilesini yapar. Korkunç soğuk yüzünden tribünde sadece bin 982 seyirci vardır. Onları golsüz bırakmaz. Jübilesinde gol atan ender futbolculardan biri olarak sahadan ayrıldığında, "Allah bana ne kadar ömür verecek bilmiyorum ama ölmeden önce 5 dakika top oynatsın, başka bir şey istemem" diyecek kadar yüreği ve aklı futbolda kalmıştır. Türkiye Ligi kariyerini 32’si Fenerbahçe’de attığı 62 golle tamamlar.
Futbolculuk serüveni biter bitmesine ama futbol hayatına teknik direktörlükle yeni bir sayfa açar. Vanspor, Konya, Altay, Karşıyaka, Adana ve Fenerbahçe’de teknik direktörlük yapar. Fakat antrenörlüğü sürekli eleştirilir. Peki bu kadar iyi futbolcu, nasıl olur da teknik direktörlükte dikiş tutturamaz. "Bu işteki başarı neye göre ölçülüyor anlamıyorum. Konya’ya bakarsan başarılı olmamışım ama başarısız da olmamışım. Takımı aldığım yerde bırakmışım. Van’ı çalıştırmaya başladığımda ligde 18’inciydi. Lig sonunda birinci yaptım. Altay’ı birinci lige çıkarıyordum ama o sene malum olaylar oldu ve Diyarbakır siyasi bir kararla birinci lige çıktı, biz çıkamadık. (Rıdvan’ın "malum olaylar" deyip geçiştirdiği olay günlerce gazetelerde konu oldu. İddiaya göre siyasi irade, Diyarbakır’ın birinci lige çıkmasını istiyordu. O gün oynanacak maçtaki sonuç, ya Altay’ı ya da Diyarbakırspor’u birinci lige çıkartacaktı. Ama ne olduysa o gün ne televizyoncuların ne de gazetecilerin sahaya girmesine izin verildi. İddialardan en ağırı ise Altay’ın sahaya çıkmaması için soyunma odasına tüpgaz ile gaz verildiğiydi.) Karşıyaka’yı iddialı bir takım haline getirdim. Fenerbahçe’de ise 1999’daki 5 haftalık teknik direktörlüğüm sırasında namağluptum. Fakat hakkımda sürekli yalanlar yazılıyordu. Futbolcularla gece kulüplerine gittiğim söyleniyordu, takım yıpratılıyordu. Tecrübenin yaşı yok. O sıra dış baskılara karşı tecrübeli değildim. Kulübe zarar veriyor diye, kimse bana git dememesine rağmen ayrıldım. Bugün olsa daha sakin davranır, ayrılmazdım."
OĞLU İLE HALI SAHADA
Rıdvan bu koşturmaların arasında eşinden boşanır, 19 Mayıs 1999’da eczacı Ayşe Hanım’la ikinci evliğini yapar. 2000’de kızı Eda dünyaya gelir. Futbol dışındaki hayatıyla gazetelerde pek yer almaz. Adı skandallara karışan bir futbolcu değildir. Sürekli at yarışı oynadığı için eleştirilir sadece. Ama ona da cevabı kısa ve nettir: "Ne yapabilirim, seviyorum. Oynarken ne aileme ne kendime zarar veriyorum."
Peki, zekasıyla şimdiden bir futbol efsanesine dönüşen Rıdvan, kendisi ve Türk futbolu için ne düşünüyor: "Doğduğum günden bu güne, benden yeteneklisini görmedim. Dünyanın üst sıralarında yer alan, çok yetenekli bir oyuncuydum. Ama Türk futboluna hizmet açısından Hakan Şükür’den büyüğü gelmedi. Şükür kadar istikrarlı değildim. Onun milli takımda attığı gol kadar milli olmadım. O, Türk futboluna en büyük hizmeti yapmış futbolcudur."
Rıdvan hálá haftanın üç günü halı ya da çim sahada maç yapıyor. Oğlu Erdi, ünlü golcü Tanju ve onun oğlu Anıl artık aynı takımda.
EN KRİTİK MAÇTA BİLE HINZIRLIK YAPARDIK
Yöneticilere, Mehmet’in selamı var, derdik. Hangi Mehmet dediklerinde Fatih Sultan Mehmet diyorduk. Fenerbahçe’de sadece yardımcı antrenör Ömer Kaner’i kandıramazdık. Bir gün Bolu’ya maça gittik. Kazanamazsak
Beşiktaş’ın şampiyon olacağı kritik bir maçtı. Maç 0-0 gidiyor. Bizden bir oyuncu sakatlandı. Ömer Kaner’e gidip, Hocam Murat çıkmak istiyor, dedi. Kaner tam dönüp teknik direktöre "Murat çıkmak istiyormuş" diyecekken bana döndü. "Murat kim oğlum, bizde Murat diye bir oyuncu yok" deyince 4. Murat dedim. Öylesine kritik bir maçta bile böyle çocukluklar yapabiliyorduk.