OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 26, 2001 00:00
KAHVE MOLASI "BaÅŸlarım cari açığına da, ÅŸu duvara fırlatıp atacağım dosyalarına da" deme modundaysanız, sakin olun… Koyun kahvenizi; kapıya da "gireni oyarım"in kibarcası "rahatsız etmeyin" yazınınızı, oturun koltuÄŸunuza… Simon & Garfunkel'in Greyhound otobusünde Kathy ile, kayıp Amerika'yı arayan ÅŸarkısı içerinizde biryerlerde çalınıp kulaklarınıza kadar ulaÅŸabiliyorsa eÄŸer bu yazıyı okumaya devam edebilirsiniz… Çünkü ben, sarkmış, aÅŸağıya bakıyorum, 3000 metreden. Gözümde gözlük, sırtımda paraşüt, yaÅŸamla ölümün ince sınırında, uçağın kapısında, bir rüyanın başında. Elanor Rigby, pirinç toplamakta aÅŸağıda, tüm yalnız insanların arasında. Ben yukarıdayım, evden uzakta, Migros'tan pirinç aldığımı sanacakları kadar uzakta, New York'taki Özgürlük Heykeli'ni görebilecek kadar da yüksekte. Her ÅŸey yolunda. Yarın yeni bir iÅŸ günü daha olacak, taksitler yatacak, yaÄŸmurlar yaÄŸacak, Arap Kızı camdan bakacak. Atlarken ya dalarsam ve unutursam açmayı paraşütümü? O zaman, Cuma günü Hakkı ile tenise gidemem, halıya leblebi de dökemem, parkın ahÅŸap bankına yatıp, ilkbaharın ilk güneÅŸini bile bekleyemem. Çok bozulurum, Simon and Garfunkel walkmanimde bana "boksör ve kavgacı"nın hikayesini anlatırken "Köfteci Ferit"e yürüyemezsem. Bir Aralık akÅŸamı, güneÅŸ batarken, Ankara Kalesi'ne çıkıp, AltındaÄŸ'ın gecekondularına baka baka ayaklarımı sallayamazsam… Üç santim, son iki santim ve hooooop, uçuyoruuuuum, uçuyorum iÅŸte! Yanımdan geçen rüzgar deÄŸil, yıllar. Beni her metrede, bir zamanlar olduÄŸumdan daha yaÅŸlı, ve olacağımdan daha genç yapan. Gölgem, bir cenin gibi büyümekte yerde, ben kayarken yılların arasından bir taÅŸ gibi. Yanında makas ve kağıt da sabırsız beklemekte, yılların arasından düşüp gelen taşı, görmek için yılların hesabını. Aysun bir daha öyle konuÅŸursa, Allah belamı versin öpeceÄŸim onu, isterse görsün kapıcı. Ä°ÅŸte Ay da çıktı, hem de dolunay… Ama ben ondan da uzaklaşıyorum, Ay ışığı altında gölgem büyüyor, toprak ananın karnında. Açılmayacaksa bu meret, bari Aysun kucağını açıp beklesin beni… Ne muhteÅŸem bir kavuÅŸma olur ama, ayıramazlar kaburgalarımızı. GülÅŸen, Pide Kebap 49'un camını nasıl indirmiÅŸti biz ÅŸut çekiÅŸirken? "Ben kırdım" demiÅŸtim babama, rehin topu almak için. Aferin, ama, sen memurdun, GülÅŸen'in babası Amerikanpazarcı. Bağışla babacığım beni. Demiryollarının üzerine çivi koyup çakı yapmak çok zevkliydi, hani hiç acıtmayacaktı sünnet? Hani dişçi sadece bakacaktı? Demek bir kadını öperken alt dudağını emmek gerekiyordu. Erhan abi, Maltepe'deki randevu evine bile gitmiÅŸti. Erhan abili maçlar da bitmiÅŸti. Okulda solcuların afiÅŸleri, saÄŸcıların da el yazıları çok güzeldi. Hepsi tek tek iyi insanlardı, kimin kötü olduÄŸunu çözemeden okul bitti. Kırkiki defa Nisan geldi, kırkiki defa Aralık. Otuzu anlamakla geçti kırkiki Nisanın, nasıl sevdiÄŸini birbirini, iki insanın. Tut ki unuttum paraşütü açmayı, ya da tut ki açılmadı… Yarın da kredi kartı ödemesinin son günü. Åžimdi cep telefonumla Aysun'u arayıp "seni çok seviyorum" desem? Ya "ÅŸu anda meÅŸgulüm, sonra ara" derse?.. Ata binmeyi öğrenecek kadar vaktim var mı acaba? "Çok çok acil" desem, gelir mi hemen Whooper, Burger King'den? (BU aÅŸamada kolesterole dikkat etmek gerekir mi acaba?) Açılmazsa anasını satayım, iki ters, bir düz takla atıp öyle düşerim ben de, hem de acaip havam olur. Sibel ile bir an önce barışmalıyım, umarım naza çekip uzatmaz. Allah kahretsin, keÅŸke uyuyakalmayıp dün, Polatlı'ya çorba içmeye gitseydim, doÄŸan güneÅŸin ilk ışıkları dikiz aynamda… Ä°ki gözüm önüme aksın, (bak büyük yemin ediyorum) açılmayacağını bir bilsem ÅŸu meretin, hemen çekip Tuz Gölü'ne bisiklete binmeye giderim (çok özledim güneÅŸin altında bisiklette kavrulmayı). Bu paraşütü katlayan herif de çok kötü bakıyordu… Hani, bi bok yapmış olmasa bari… Sevgili Zeynep, özür dilerim. Bak kaç metre kaldı yere, "bırak artık onu" demek için sana geç kalmış olabilirim, ama lütfen bırak onu. Hem, belki senin paraşütünü de aynı herif katlamıştır. Ben "Martı"yı kaç yaşında okumuÅŸtum? Ya "Küçük Prens"i ve de "Åžeker Portakalı"'nı?.. Acaba, "Ezginin Günlüğü"nü yine ilk defa dinlesem, aynı tadı alabilir miyim, ödüm bokuma karışırken ÅŸimdi? Aslında vaziyeti bir kurtarsam, ilk yapacağım iÅŸ, yandaki çalar saati, aldığım saatçinin kafasına fırlatıp: "saatin bu sabah da çalmadı" diye bağırmak olacak. Yine geç kaldım. Bugün yeni bir iÅŸ günü ve daha kredi kartlarımın borcunu ödeyeceÄŸim. Gözümde gözlük, sırtımda ceket, yatak ile sokağın ince sınırında, evimin kapısında… Bir rüyanın sonunda. Yalçın ERGÄ°R - 26 Ocak 2001, Cuma Â
button