Güncelleme Tarihi:
“Sen bu sergiyi kesin yazacaksın!”
Bu zamana kadar birkaç sergide, yanımdaki arkadaşlarım bir anda dönüp de böyle demiştir bana. Sergideki ruh, hikaye, işlere bakarkenki hevesim, beni tanıyanların beni o sergiyle aramdaki hemen kuruluveren bağı anlamaları için yeter.
Bazı sergilerin yeri bende arkadaşlarımın da anladığı gibi, çok farklıdır. Kendisinin işleriyle ilk tanıştığım, Serkan Yüksel’in C.A.M Gallery’deki Uykudan Önce sergisi de işte bu farklı sergilerden biriydi. Birinin bana dönüp baktığında, kesin ve büyük bir şevkle üzerine yazı yazacağımı anladığı sergilerden biri...
Üzerine kafa yorduran hikayeler
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu Serkan Yüksel, okul sonrasında 2002’de, karma sergiler ile maceraya atılıyor. İlk kişisel sergisi, Monologlar ve Diyaloglar 2005’te Ankara AA Art Galeri’de açılıyor. Ardından 2008’de İstanbul sanat piyasasına Kare Art Galeri’deki kişisel sergisi Duyumsamalar ile giriyor. Sanatçının sergilerini bana göre her zaman ilginç ve görülesi kılan, anlattığı hikayelerin hep ruhumuzda bir yerlere direk dokunması, sizi düşündürmesi ve hatta acıtması... Yüksel, Duyumsamalar sergisinde, kulaklar üzerine yoğunlaşarak meselenin duymak değil dinlemek olduğuna dikkat çekiyor. Dinlemek, söylenenlerin ardındakileri anlayabilmek... Modern insanın sıkıntısına dikkat çekiliyor diyor sergi tanıtımında. Arkadaşlarım aklıma geliyor. Kulaklarında sorun var diyorlar, her dediğimizi tekrarlatıyorsun. Kulak doktoruna gidiyorum, duymuyormuşum ben diyorum. Muayeneye gerek bile duymadan, "Dinlemiyorsundur," diyor doktor. Kulaklarımda sorun yok da, kafamda sorun var. Duyuyor ama dinleyemiyor...
“Cennetten kovulmuşların torunları büyük bir tamahkarlıkla bir araya geldiler. Kilden bir kule yapacak ve tanrılarına bakacaklardı. O zamanlar hepsi aynı dili konuşuyor ve tüm dünya tek bir dil ile anlaşabiliyordu... Kule tanrıya yaklaştıkça konuştukları dil değişmeye başladı. Bir süre sonra her ırk kendini başka bir dille anlaşır buldu. Ve karmaşada ademin soyundan gelenlerin tanrıya yaklaşmak için kurmayı düşlediği kule yıkıldı.”
Ferhat Uludere, Dilbilgisi/Grammar sergi kataloğu, 2011
Duyumsamalar’ın ardından, 2011’de Art Suites Galeri’de Dil Bilgisi sergisi açılıyor, yine bir duyu organı üzerine odaklanan. Dil, sıradan şeyleri büyülü yapar, seni gerçeklikten uzaklaştırır; bazen bir anda dökülüverir kelimeler, geri alamazsın ruhta yaralar açar. Ağzımızdan çıkıverenler, abarttıklarımız, pişman olduklarımız... İlişkilerde, işte, sokakta başarılı, huzurlu olmak için hayat boyu gelişim alanlarımıza hedef olarak koyduğumuz, kendisini doğru kullanmakla uğraştığımız dil, edinmek için bir ömür tükettiğimiz Dil Bilgisi...
Hırs – Dil Bilgisi
2013’te yine Kare Art Galeri’de Tahammül sergisi gelir. Artık Serkan’ın bugünkü çizgilerine oldukça benzer çizgiler görmeye başladığımız, bir bakıma çizimlerinin bugüne doğru evrildiği bir sergi Tahammül. “Birbirimizi dinlemedikten sonra dile gerek var mı? İçimizdeki yarayı iyileştiremedikten sonra, o yabancı ile barışmamız mümkün mü?” sorularıyla uyarır Tahammül sergisinin işleri. Bilinç ve bilinçaltının savaşı, insanın dünyaya damgasını vurmak için savaşı, Tahammül gerektirir.
Dolduruş - Mamut Art Project
Serkan Yüksel, 2014’te Mamut Art Project’in sanatçısı olarak daha büyük bir kitleye açılmasının hemen ardından yazının başında bahsettiğim, o beni çok etkileyen Uykudan Önce[1] sergisini C.A.M. Gallery’de açar. Galeriye girdiğinizde Adile Naşit, 80’lerde çocuk olanların hatırlayabileceği Uykudan Önce programının bir sahnesindeymiş gibi karşılar sizi. Türkiye’de 80’li, 90’lı yıllardaki sorgulanamayan “patron ayarlı” ülke durumunu yansıtmak için sanatçı tüm eserlerini dikiş dikmekte kullanılan “patronlar”ı keserek hayranlık duyulacak ince işler çıkarmıştır ortaya. Hem işler hem konu, Gezi Parkı olayları ertesi yüreklere dokunur.
Sanatçının atölyesinin gizli dünyasında bir gün
Serkan ile tanıştığımızdan beri daha çok işini görmek, fikir ve ilham dünyasını daha iyi anlayarak sanatçı kimliğini yakından tanımak istiyordum. Kendisi bize bu fırsatı vererek naziklik gösterdi ve beni ve sanatçı ve blogger arkadaşım Ahmet Rüstem Ekici’yi atölyesine davet etti.
Biraz havadan sudan konuştuktan ve biraz da ata sporu olması durumundan vatan kurtardıktan sonra atölyedeki gizli mücevherleri keşfetmeye başladık.
[wpvideo mVYKvRe4]
Pg Art Gallery’de Mehmet Kuran’ın defterlerini karıştırabilme fikrine bayılmıştım. Serkan’ın atölyesinde 2006’dan beri tuttuğu defterleri kronolojik olarak incelemek, ilk sergisinden son işlerine kadar basamak basamak geldiği yeri görmek daha da keyif verdi. 2006’dan 2008’e kadar çeşitli denemeler yapan sanatçı, 2008-2009 sonrası artık konsept defterler tutmaya başlamış. Defterleri incelerken çizgisini zamanla nasıl oturttuğunu ve resimden el işi ve resimi harmanladığı şimdiki ince işçiliğine geçişinin yolculuğunu izleyebiliyorsunuz. Konsept defterler daha sonra sergilere dönüşüyor; fakat Serkan her sergi için defterleri gözden geçirip çizimleri sil baştan yapıyormuş.
[wpvideo 9AVBTGYA]
Defterlerin yanı sıra sanatçının atölyesinde dosya dosya farklı zamanlara ait birçok seriyi de inceleme fırsatımız oldu. Öyle ki, sanatçının mezuniyetinden itibaren yapıp da kendi bile unuttuğu bir sürü başarılı, deyim yerindeyse ağzımızın suyunu akıtan şahane işlerle karşılaştık atölyeyi kurcaladıkça.
Biz şehir ahalisi,kara şemsiyeliler!
Kapçıklar! Evraklılar! Örtü severler!
Çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir
Bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler
Nezaketten,haklılardan yanayızdır hepimiz
Sevinmemiz çapkıncadır,ağlatır bizi küpeşteler
Yaşamak deriz-Oh,dear-ne kadar tekdüze
Katliamlar ne kötü be birader…
İsmet Özel, Dişlerimiz Arasındaki Ceset
Serkan Yüksel’in (aslen şairin kendisini pek sevmediğini ifade etse de) İsmet Özel’in Dişlerimiz Arasındaki Ceset şiirinden esinlenerek 2008’de alkolikler, hırsızlar, evsizler gibi karakterler yarattığı ve üzerlerini bantlarla çizdiği Üstü Çizilmiş Kişiler serisi, en sevdiğim serilerinden oldu.
Zengin olma hayalleri, ikramiye sevdasını, hep belki bir umut doldurulan o loto kağıtlarını kullanarak yaptığı Talihsizler Serisi ise hikayesi, espirili dili ve renkleriyle yine favorilerimden.
Kaçan Balık Büyük Olur – Talihsizler Serisi
Serkan’ın eserlerine bakıp onu etkileyen, ona ilham veren şeylerin hikayesini dinlediğinizde kendisinin ince bir ruh, gerçek bir sanatçı olduğunu anlıyorsunuz. Hatırlıyorum da bir blogger sergi turunda pek şöhretli bir Türk sanatçıya gruptan biri sergisinin hikayesini oluştururken hangi fikirler ve metinlerden yararlandığını sormuştu. Burnu aşırı havada, “sizinle vakit harcayamam” duruşlu sanatçının kem küm edişi hala aklımdadır. Serkan’ın ise her işinin bir hikayesi, dolu bir alt metni var. Zaten hikayeleri, sergilerini anlatırken de bahsettiğim gibi mutlaka insan doğası veya toplumla ilgili, üzerinde kafa yorulması gereken bir konu üzerine oluyor. Atölyedeki incelemelerimizde bunların yanında Serkan’ın resminin özellikle edebiyat ve müzikten oldukça beslendiğini ve sanatın farklı kollarını hikayelerinde birleştirdiğini fark etmiş olduk.
(Belki de bizim gibi kırıklarıyla yaşa maya çalışan bir ülke olduğu için) Arjantin hikayelerini seven sanatçı, hikayelerinde, işlerinde sık sık Borges ve Cortázar’dan ilham alıyormuş. Avrupa’ya doğru geldiğimizde ise özellikle Boris Vian’ın Günlerin Köpüğü ve Samuel Beckett’in Hiç İçin Metinler’i yine ilham kaynakları arasında. Serkan, biz delicesine işlerini karıştırıp fotoğraflarken bizlere çok sevdiği Nick Cave ile alakalı özel bir proje fikri olduğundan bahsediyor.
Açız - Yurttan Sesler Halk Korosu serisi
Proje fikri demişken, atölyede bulduğumuz boş ilaç kutularından da bahsetmeli… İlaç kutularını kullanmayı düşündüğü bir projesi daha varmış sanatçının. Farklı malzemeler de onun için ilham kaynağı olabiliyor.
Bildiğiniz gibi sokak sanatçıları kalıp olarak stencil şablonu hazırlar ve bu stencillerin üzerine sprey sıkarak sokakta gördüğünüz belirli şekilleri ortaya çıkarırlar. Serkan Yüksel ise aslına bakarsanız el işi kağıt kesimleri ile bir nevi çok detaylı bir stencil şablonu yapıyor ve farklı renk ve boylardaki kesimleri büyük bir incelik ve hesapla üst üste koyarak bir eser ortaya çıkarıyor. Serkan, en son yaptığı işlerde bu yakın çalıştığı stencil kültürüne gönderme yaparak sprey kullandığını anlattı.
Serkan Yüksel'in kesim detaylarından bir örnek
Serkan Yüksel'in en son, spreyli işlerinden bir örnek
Trajikomik bir anekdot olarak, Serkan, özellikle politik işler yaparken gündemin çok çabuk değiştiğinden ve daha iş ortaya çıkmadan bizim olayı unuttuğumuzdan bahsediyordu sohbetimiz sırasında. Biz atölyedeyken Atatürk Havalimanın'da bomba patladı, ben bu yazıyı yazana kadar darbe oldu! Gündem dediğimiz şey, aslen başdöndürücü bir felaket gibi... Diğer yandan, Serkan'ın işlerini incelerken tarihin gerçekten de tekerrür ettiğini düşündüm. Sanatçı, yakın tarihi konu almasına ve bu kısacık süreçte bile gündemin sürekli değişmesine rağmen, sanki büyük resme baktığınızda aslında hep benzer şeyler oluyormuş ve olmaya da devam edecek gibi. Biz toplum olarak bir türlü öğrenmedeğimiz, öğrenmekte direndiğimiz dersimizi alıncaya kadar...
Serkan Yüksel’in hayran bırakan deneyimleri devam ederken, ben de uzun süre kendisini takip edecek gibiyim. Zira kendisi sadece kağıt kesmiyor, yaşadığımız bu ülkedeki ister istemez etkilendiğimiz deliliklerin yanı sıra, konu aldığı insana dair hikayelerle hepimizin deneyimlediği, çok sıradan görünse de ruhumuzda kesikler açan duyguları elleriyle kesiyor, biçimlendiriyor ve onlarla ruhunuza dokunuyor...
irmakozer.com Tarafından hazırlanmıştır.