Kadınsız bir dünyaya hazırlanın

Güncelleme Tarihi:

Kadınsız bir dünyaya hazırlanın
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 18, 2004 00:29

Çin’in en güneyindeki Hainan Adası için söylenen bir söz var: Evler erkek çocuklarla, yetimhaneler kız çocuklarla dolu. Çünkü Hainan Adası’nda erkek çocuklar kızlardan kat kat değerli. Zaten Hainan, Guangdong eyaleti ve Guangxi Zhuang Özerk Bölgesi ile birlikte, Çin’de yeni doğan erkek çocukların kızlara oranının en yüksek olduğu bölgeler.

Buralarda dünyaya gelen her 100 kıza karşılık 140, hatta bazı yerlerde 150, 160 erkek doğuyor. Nasıl oluyor bu? Aslında normal olanı, her 100 kıza karşılık 104, bilemediniz 107 erkek çocuğun dünyaya gelmesi. Zaten 1980’de Çin’de de geçerli olan oran buna yakın.

Ama o tarihten sonra iki değişim oluyor. Birincisi, Çin Komünist Partisi, nüfus artışını engellemek için ‘Tek Çocuk’ politikasını ilan ediyor, kürtaj günlük olay haline geliyor. İkincisi, tıp teknolojisi gelişiyor, ultrason yöntemiyle doğacak çocuğun cinsiyeti anlaşılabiliyor. Ve kadınların sağlığına, mutluluğuna katkıda bulunacağına inanılan bu gelişme, dünyanın en ‘maço’ ülkelerinden biri olan Çin’de, kadınların aleyhine dönüyor: Tek çocuklarının erkek olmasını isteyen çiftler, kız çocuklarını daha doğmadan ortadan kaldırıyor. 1990’da yeni doğan kız çocuğa karşı erkek çocuk oranı 111’e, 2000’de 117’ye tırmanıyor. Tüm ülkede 9 yaşının altındaki erkekler, kızlardan 12 milyon 700 bin daha fazla. Gelecek için yazılan senaryolar, bu durumun, erkekleri de mahvedeceğini gösteriyor. Çünkü, 2020’de bütün bu çocuklar büyüyecek ve ülkede kadınsız 40-50 milyon genç erkek ortaya çıkacak.

Bu durumda kadınların nadir bulunduğu için değer kazanacağını da sanmayın. Aksine kadınların hayatı iyice kararacak. Fuhuş ve kadın ticareti artacak, çünkü bir kadının birden fazla erkeğe ‘hizmet etmesi’ gerekecek, kendisine eş bulamayan erkekler arasında rekabet, ciddi karışıklıklara, klan savaşlarına, kentlerde asayişin ortadan kalkmasına yol açacak.

Eskiden Çinlilerin kız çocuklarını doğar doğmaz öldürüp gömdüğü söylenirdi. Tabii bu bir klişe, ama her klişe gibi doğru bir yanı da var. Çin’de kız çocuklara değer verilmemesinin sebebi, aynı koşullarda yaşayan başka ülkelerdekiyle aynı. Bir yanda hálá yaşayan geleneklere göre aileyi sonsuza kadar sürdürme görevi erkeğe ait. Öbür yanda, bir balıkçı kasabasında ya da bir pirinç köyünde oğul sahibi olmak, evlenip başka bir aileye ücretsiz işçi olarak gidecek bir kız ana babası olmaktan daha iyi.

Her yıl 100 kıza karşılık 141 erkeğin doğduğu Hainan Adası’ndaki Taiping köyünde meydanda toplanan kadınlar, Amerikalı gazeteci Tim Johnson’la sohbet ediyorlar. Konu açılınca hepsi kıkır kıkır gülüyor. Aslında ideali, bir erkek bir de kız çocuk, diyorlar. Ama erkek şart. Wang Xixiao açık konuşuyor: ‘Eğer şartların elverirse, kız da yaparsın. Yoksa kürtaj olursun.’

KÜRTAJ MİLLİ POLİTİKA

İşte Çin’deki kayıp kadın nüfusun temelindeki mekanizma bu: Kızsa, kürtaj yaptırırsın. Bir felakete doğru giden bu gelişme, 1980’de, Çin lideri Hua Guofeng’in Tek Çocuk politikasını ilan etmesiyle başladı. Hedef, 20. yüzyıl sonunda Çin nüfusunun 1.2 milyarı aşmamasıydı. Tek Çocuk, Çin Komünist Partisi’nin ilk yıllarda saplantılı bir şekilde dayattığı milli politika oldu. Kürtaj, bu politikanın temel yöntemi olarak kolay ve ucuz hale getirildi.

Kimsenin aklına, Tek Çocuk politikasının, erkek egemen geleneğin emrine gireceği gelmemişti. Zaten Parti, bir süre sonra geleneğe boyun eğdi ve 1984’te ilk çocuğu kız olan köylüler için istisnalar getirildi.

Ama o sıralarda ortaya bir başka sorun çıkmıştı. Tıp teknolojisi gelişmiş, ultrason yöntemi Çin’de yaygınlaşmıştı. Doğacak çocuğun sağlık durumunu görmek için geliştirilen bu tetkik, kısa sürede ‘kız mı oğlan mı’ testine dönüştü. Eğer sonuç kız çıkarsa, çare kürtajda aranıyordu. Böylece, 1982’de üçüncü genel nüfus sayımında cinsiyet oranı 108.5 iken, 1990’daki dördüncü sayımda 111.3’e, 2000’deki beşinci sayımda 116.86’ya çıktı.

Bu rakamların ne anlama geldiğini anlamak için ABD ile bir karşılaştırma yapalım: Eğer Çin’deki kadın-erkek oranı, bu 20 yılda ABD’dekiyle aynı olsaydı, Çin’de bugün kadınların erkeklerden 28 milyon daha fazla olması gerekirdi. Oysa Çin’de 36 milyon daha fazla erkek var. Yani Çin’de 64 milyon kadın kayıp.

RÜŞVET ULTRASON YASAĞINI DELİYOR

1990 sayımından sonra Çin, kayıp kadın nüfusun gelecek için büyük bir tehdit oluşturduğunu fark etti. Parti yöneticileri, kız-erkek oranının normalin dışına çıktığı her bölgede, şehir şehir yeni hedefler belirledi. Örneğin her 100 kıza karşılık 141 erkeğin doğduğu Yongxing kentinde önümüzdeki yıllar için ulaşılacak yeni oran belli: 128’e inilecek, in!

Peki bu hedefe nasıl ulaşılacak? Parti, 1992’de doktorların ultrason tetkiklerinde anne babaya çocuğun cinsiyetini açıklamasını yasakladı.

Yasak koymak ve hedef saptamak, Çin’de büyük kampanyaların ortak özelliği. Ancak, başarıya ulaşmaya yetmiyor çünkü insanlar yasakların etrafından dönmenin bir yolunu buluyorlar. Rüşvet karşılığı doktorlar, ultrasona giren kadınlara çocuğunun cinsiyetini açıklamanın yöntemlerini geliştiriyor. Ulusal Aile Planlaması Komisyonu Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr. Li Weixiong, gerçek hayatta olan biteni kısaca özetliyor: ‘Doktor size bir şey söylemiyor. Sadece işaret ediyor. Mesela sağ elini kaldırıyor.’

Doktorlara verilen ceza şu ana kadar 30 doların altındaydı. Çünkü bir yandan da nüfus artışını kontrol etmek zorunda olan hükümet, kürtajdan vazgeçmek istemiyordu. Ancak geçen yıl, kayıp kadın nüfus Çin’i ciddi olarak düşündürmeye başladı. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun Çin’deki temsilcisi Siri Tellier şöyle diyor: ‘Son bir iki yılda, galiba Çin hükümeti sayım sonuçlarına gerçekten bakmaya başladı ve haa, ortada bir problem var, dedi.’

Nitekim geçen yıl hükümet, nüfus dengesinin bozulduğu bölgelerde daha sert cezalara başvurmaya, cinsiyet ayrımcı kürtajların yapıldığı bazı hastaneleri kapatmak gibi dikkat çekici önlemler almaya başladı.

Çin’i 20 yıl sonra bekleyen gelecek BM Nüfus Fonu raporlarından birinde kuru cümlelerle anlatılıyor:

‘Yeni doğan çocukların cinsiyet oranındaki dengesizlik, uzun vadede evlenme yaşı grubunda erkek-kadın nüfusu arasında büyük oransızlığa yol açacak, bu durum erkek nüfusunda sert evlilik rekabetine neden olacak, kız kaçırma olayları ve kadın ticareti artacak, aile ilişkilerinde istikrarsızlık doğacak, toplumun gelişimini tehdit eden sağlıksız sonuçlar ortaya çıkacak.’



Bu cümleleri okuyup da yirmi yıl sonra 40-50 milyon kadınsız genç erkeğin neler yapabileceğini hayal etmek, iyi bir yazara tüyler ürpertici bir karşı ütopya yazdırdı bile.

Arap asıllı Fransız yazar Amin Maalouf, erkek çocuk saplantısının nelere yol açabileceğini ‘Beatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl’ adlı romanında anlattı. Romanda, doğacak çocukların erkek olmasını sağlayabilecek bir ilaç bulunuyor. Önce herkes çok seviniyor. Ama bir süre sonra bazı ülkelerde doğan çocukların hep erkek olduğu görülüyor. Birkaç yıl sonra durumun vahameti fark ediliyor ve ilaç yasaklanıyor. Ama iş işten geçmiş bir kere... Yirmi yıl sonra bazı ülkelerde kadınsız bir yığın genç erkek çıkıyor ortaya. Ve dünyanın sonu geliyor.

ÇİNLİ KADINLAR 64 YAŞINDA ERKEKLERİ GEÇİYOR TÜRK KADINLARI ARAYI 50 YAŞINDA KAPATIYOR

Kayıp kız ya da kayıp kadın terimi, Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu’nun (UNFPA) 1990’larda ortaya attığı bir kavram. Çin, Hindistan, Güney Kore ve Kuzey Afrika ülkelerinde kadın-erkek dengesizliği bu tarihte ciddi bir soruna dönüştü. Çin, bu ülkelerin başında geliyor.

2000 verilerine göre Çin’de 100 kıza karşılık 116.86 (117) erkek doğuyor. Doğumdaki normalin üzerindeki bu eşitsizlik sonraki yaşlarda kızlara daha az özen gösterilmesi nedeniyle devam ediyor. Diğer ülkelerde doğuştaki erkek fazlalığı yaş ilerledikçe eşitlenirken, Çin’de ancak 65 yaş grubunda kadınlar öne geçiyor. Ama toplamda erkek nüfus kadın nüfustan daha fazla.

Türkiye’de ise (2003 itibariyle), doğumda 100 kıza karşılık 106 erkek doğuyor. Normal kabul edilen değer 104-107 aralığı. Kadınlar 50 yaş grubundan itibaren öne geçiyor. Toplamda kadınlar 241 bin 226 daha fazla. Ama bu rakam Batı ülkelerine göre düşük.

KADINSIZ BİR DÜNYAYI ANLATAN ROMANDAN

Bizden geriye kalacak en korkunç görüntü belki de buydu: Kuşatılan kadınlar

Naiputo dramını temmuz sonunda duydum. 27 Temmuz’da akşam vakti, Motodi’de aynı isimli etnik grubun yaşadığı mahallede bir isyan başlamıştı; suçlamalar o tanıdık rutin suçlamalardı: ‘Kısırlaştırma’, ‘ayrımcılık’, ‘hadım etme’, ‘soykırım...’ (...)

Naiputo’da isyancıların henüz karıları vardı, ama kızları yoktu; Rimal’de ise isyan edenler, bütün hayatlarını eşsiz, çocuksuz, evsiz geçirmeye mahkumdular. Peki niye bu isyan Rimal’de çıkmıştı ortaya? Çünkü bu geri, ama zengin ülkede ‘ilaç’ daha ilk zamanlardan itibaren ve çok geniş bir ölçekte kullanılmaya başlanmıştı. Erkeğin mutlak üstünlüğüne bu kadar inanılan başka bir yer ve Güney ülkeleri arasında tıp alanında modern teknolojinin bu kadar herkes için ulaşılabilir olduğu başka bir ülke yoktu. Seçici doğum yöntemleri, hiçbir ahlaki ve parasal kaygı olmaksızın hızla yayılmıştı. Naiputo’da beş canlı doğumdan biri kızdı, oysa Rimal’de arka arkaya birkaç yıl oran 20 erkeğe bir kızdan bile daha düşüktü. (...)

Rimalie’deki kadınların kaderi üzerine araştırmalar yapılmıştı. Gittikçe daha nadir bulunduklarına göre, kadınlara tapılacağını sanıyordu insan: Oysa gittikçe daha çok iştah kabartıyorlardı. Önümüzdeki yüzyıllarda bizlerden geriye kalacak en kötü görüntü belki buydu: Kabilelerinin değerli malları olarak kapatılan, kuşatılan kadınlar. Kaçırılma, tecavüze uğrama korkusuyla sokağa tek başlarına çıkmaları imkansızdı. (...)

(Paris’te) kaçırılma söylentileri hastalığın semptomuydu yalnızca. Kreşlerde, okullarda emniyet tedbirleri artırıldı; Beatrice’in bir oğlu olduğu için her gün Tanrı’ya şükreder hale geldim, kızları olanlar onlara hep eşlik etmek zorunda kalıyorlardı; büyüdükten sonra bile mümkünse birden fazla insan tarafından korunmaları şarttı. Bütün Kuzey ülkeleri güvenliği artırmak zorunda kaldılar, ama bu önlemler ‘normal’ nüfusa çevrelerindeki güvensizliği hatırlatıyor, sokağa çıkmaktan korkar hale getiriyordu.

(Amin Maalouf, Beatrice’den Sonra Birinci Yüzyıl)

ÇİN’DE NÜFUS (2000)

Toplam nüfus:
1.261.832.482

Cinsiyet oranı: 100 kadına 106 erkek

0-14 yaş Nüfusun yüzde 25’i

Erkek 168.040.006

Kadın 152.826.953

15-64 yaş Nüfusun yüzde 68’i

Erkek 439.736.737

Kadın 413.454.673

65 yaş ve üstü Nüfusun yüzde 7’si

Erkek 41.200.297

Kadın 46.573.816

Cinsiyet oranı

Doğumda 100 kadına 116 erkek

15 yaş altı 100 kadına 110 erkek

65 yaş ve üstü 100 kadına 88 erkek

Hayat beklentisi

Genel 71.38 yıl

Erkek 69.6 yıl

Kadın 73.33 yıl
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!