Güncelleme Tarihi:
Neden reklamcılık okudunuz?
- Bu soruyu kendime ikinci sınıftayken sordum. Ama iki senemi de çöpe atma niyetinde değildim. Hem reklamcılık hem de bana daha uygun olan Sinema TV’de okumaya karar verdim. O sıralarda çok fazla hikâye ve kısa film yazıyordum. Stop motion ve dijital animasyon yapmayı öğrendiğim ve üniversiteden çok zaman harcadığım bir dönemim var mesela... Üniversite sanırım önemli bir etiketti. Görevmiş gibi devam edip bitirdim.
Aklınızda sektörde çalışmak yerine, sanatçı olma fikri var mıydı?
- Sektörde çalışmayacağımı biliyordum. Fakat ‘sanatçı olayım’ gibi hayallerim de yoktu. Prag’a yerleşip kukla animasyonu yapmak istiyordum.
Nasıl değişti bu plan peki?
- Reklamcılık veya herhangi bir sektörde iş edinmek benim karakterimde insanlar için mutsuz bir hayat demek olabiliyor. Kendini özgürleştirme ve gerçekleştirme peşine düşmüş ben gibi kişiler ya sanatçı oluyor ya da işsiz kalmayı tercih ediyor. Sanat alanında çalışmak, ‘bir fikir’ olarak oluşmadı. Zamanla ve uzun bir süreç sonunda geldiğim noktadan sadece biri bu. Okuldan mezun olunca farklı sektörlerde çalıştım. Dergi, galeri ve hatta STK alanında... Biraz etrafı kolaçan ettim ve arandım. Olmadı; kalabalık ofis ortamları ve kendini bir şirketin boyunduruğuna adamak bana göre değilmiş.
İlk işleriniz ne zaman oluştu?
- Belirli bir zamanda değil. Açıkçası sözlü anlatımla aram hiç iyi olmadı. Çocukluğumdan beri kendimi ifade etmenin her yoluna başvurdum. Yazdım, çizdim, kestim, diktim... Gelişim her daim devam ettiğinden üretimlerim sınırlı bir süreç içerisinde oluştu diyemem.
Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Teknik olarak ve anlatım açısından çok değişim olduğunu düşünüyorum. Bir kaç seneki işlerime baktığımda iki boyutlu illüstrasyon ve dijital kolajla karşılaşıyorum. Şimdiyse üç boyutlu işler için her malzemeyi tanımaya çalışıyorum. Önceden tek bir mecrada tek kişi işi bitirirken, artık farklı alanlardan birçok kişiyle çalışıyorum. Aylardır atölyelerde dolaşıyorum. Marangozlar en sevdiğim. Ustalar sayesinde artık ben de ‘Damla Usta’ oldum. Anlatım analizini yaptığımdaysa görüyorum ki, birkaç sene öncesine göre somutlaşma ve maddesellik göze çarpıyor. ‘Maddesellik’ kulağa çok da iyi tınlamasa da, biliyorsunuz yaşadığımız dünya gerekliliği, dokunmadan, dokusunu hissetmeden daha anlamlı gelmiyor karşımızda duran herhangi bir şey... Önceden teknik bilgi yoksunluğu nedeniyle anlamın yoğunluğuna odaklanırken şimdilerde teknik bilgiyle anlatımı bütünleştiriyorum.
‘Yeni Vücut’ sergisindeki konu aklınıza ilk ne zaman düştü?
- Üretimi bir kaç seneye yayılıyor. Bu konuyla ilgilendiğimin farkında değildim. Fakat ürettiğim bütün parçaları gözümün önüne ayrı ayrı koyduğumda aslında tek bir konuyla ilgilendiğimi farkettim.
Nedir?
- Zor bir dünyadayız. Her gün binlerce insan yaşama hakkını yok eden engellerle karşılaşıyor. Bir de bu dünyada kadın olmanın zorluğunu yaşadığımı fark ettim. Doğduğun anda bedenin zaten pembe bir kumaşla kaplanıyor ve etiketin hazır. Büyüdükçe etiketi görünür kılan bedenin kapatılsa mı yoksa açılsa mı, bir türlü bilinmiyor. Kadın olarak asla kendine ait olamıyorsun. Başkalarının senin üzerine koyduğu fabrikasyon etiketlerle kimliğini tamamlayabilirsin ancak. Durum bu kadar vahim mi gerçekten? Hayır değil... Hâlâ hayattayım; bu zamana kadar topladığım etiketlerden kolajlar yaparak onlardan kurtuluyorum ve özgürleşiyorum.
Şöyle deniyor; “sanatçı işlerinde organik bağlarından koparılmış kadın, erkek ve hayvanların temsillerine ve toplum içindeki algılanış biçimlerine yer veriyor.” Ne demektir organik bağlarından koparılmış kadın, erkek ve hayvanlar? Toplumdaki algılanış biçimlerini nasıl görüyorsunuz?
- Her ne kadar bireysel yaşadığımızı düşünsek de kolektif yaşamın içine doğuyoruz. Bunu fark ettiğimiz anda karmaşa ve kırılmalar kendini gösteriyor. Ben bir kadınım ama bu benim sadece bir parçam. İçimdeki insana kadın kimliği tek başına yetmiyor. Aitliğini etrafında gözüne takılan her şeyde bulmaya çalışıyor ve buluyor da... Bu ‘orijin’ arama çabası hayat boyu devam eden ve sonraki nesillere aktarılan bir ihtiyaç. Çünkü artık biz organik değiliz, orijinal değiliz... Mesela doğal ortamında çiftiyle oynaşan bir kaplan hayal edelim. Bunu kaçımız canlı görmüşüzdür? Çok olduğunu sanmıyorum. Ama ‘hayal edelim’ bile demeden çoktan beynimizde bu görüntü oluşmuştu. Çünkü fotoğrafını binlerce kez gördük. Kopyanın kopyası beynimizin aracı olmasıyla gerçeğe dönüşüyor. Ama gerçek veya orijinal veya organik olan hangisi bilemiyoruz. O doğal ortamındaki hayvan fotoğraflandığı anda organik bağından koparılmış ve sadece ‘insan’ için üretilmiş bir metaya dönüşüyor. Bu hepimiz için geçerli. İşte ben de üretimlerimde kopyanın kopyasından orijinal bir kopya yaratarak hiç sahip olmadıkları bir öznesellik kazandırıyorum.
Dünyanın tek yolu
Kadının kimliğinin temeli, vajinası. Kendisine asla ait olamayan vajinası... Toplumun babasına aittir, çocuk doğurmak için. Toplumun erkeğine aittir, boşaltmak için.
İktidar baştan çıkarır
‘Eskiden üretici güçlerin özgürleştirilmesi söz konusuyken günümüzde bedenin ve cinselliğin özgürleştirilmesinden söz edliyor.’ (Baudrillard, Baştan Çıkarma Üzerine)
Damla Özdemir’in ‘Yeni Vücut’ adlı sergisi 31 Mart’a kadar Galeri İlayda’da.
(212) 227 92 92