Güncelleme Tarihi:
‘‘Sarışın, uzun bacaklı, düzgün burunlu, tebessümü hoş; ruh olarak son derece değişken fakat kendi içinde tutarlı kadın tipine zaafım var’’ diyorsunuz. Hoş bulduk. Siz beni tarif ediyorsunuz! Hayalinizdeki kadın geldi, şimdi ne hissediyorsunuz?
- Hislerimi kolay belli etmemekte marifetli bir adamım. Sebebi politik macerelara karışmam. Onlar gizli maceralardı. Zaaf sahibi olmamak gerekiyordu. O yüzden bende hiç zaaf yoktur. Yani hemen hemen. Sigara içmem, içki içmem, kumar oynamam.
Büyük aşk şairi, kadınları bir kalemde harcadı yani!
- Peki, kadınlarla ilişkim tek istisna oluyor. Kadınların benim üzerimdeki etkisi, evet önemli. Fakat önceleri ilişkilerim tek taraflıydı. Onlar beni önemsemez, ciddiye de almazdı...
İMKANLI AŞK FİYASKO
Yaş neredeyse 75. Ve iki elin (ve ayakların) parmaklarıyla sayılamayacak kadar çok kadın! Üstelik ayrılanlar hala sevgili! İçinizde o kadar insanla nasıl yaşıyorsunuz?
- Bir çok insan zanneder ki, insanların hayatında bir tek ve büyük aşk olur. Büyük bir yanılgı. Üstelik insanın doğasına aykırı. Hayatıma giren kadınlara baktığımda, birbiriyle tamamiyle karşıt karakterde ve özellikte bir çok kadın görüyorum. Bunların beni farklı zamanlarda etkileyebilmeleri de, benim haleti ruhiyemin ne kadar değişmiş olduğunun işareti. Ve bir de tabii şunu görüyorum. Bir çoğu imkansız aşkların kadınlarıydı! Bunu sonradan şöyle bir şeye bağladım: Çünkü imkanlı aşkların sonu fiyaskoyla bitiyor. Halbuki imkansız aşkı hep yaşıyorsun. O kadın hep öyle, orada duruyor. Hep genç, hep güzel, hep o yaşadığınız günlerdeki gibi. Mesela imkanlı, uzun aşklar yaşadığım kadınların pek az şiirini yazmışımdır. Öbürlerinin daha çoktur. Çünkü onlar hep o bir türlü erişilemeyen mutlak mutluluk imkanını, ‘‘Günün birinde belki’’yi hep içlerinde taşıyorlar. Diğerleriyle gündelik hayatın içine giriyorsunuz, o zaman ufalanıyorsunuz, hem siz hem de aşkınız!
Peki tüm bu kadınları içinizde nasıl sınıflandırıyorsunuz? Tek tek sıfatları mı var!
- Yok öyle bir şey. 15 sene evli kaldım mesela. Kardeşim 35 sene. Karısını kaybettikten sonra çok acı çekiyordu. Ben de bir gün dedim ki, ‘‘Bak sen böyle yapıyorsun ama bende evliydim ayrıldım’’. Bana ne dedi biliyor musunuz, ‘‘Sen kendini evlendin mi sanıyorsun’’. Demek ki, benim evliliğim de evliliğe benzemiyordu. Zaten benim kadınlarla ilişkilerim bir başka gelişir, suç ortaklığıdır. Beraber bir suç işleriz sanki. Ve o suç o kadar güzeldir ki, bir türlü vazgeçemeyiz.
Hiç bir kadın için uğraşmadım diyorsunuz peki bütün o ilişkiler nasıl kuruluyor?
- Çocukken çok uğraştım ama hep terk ettiler. Karşıyaka'da bir sarışın vardı mesela, çok beğenirdim. Ama o benden hep uzak durdu, çünkü ben 16 yaşında hapse girmiş bir komünisttim. Beyaz bir defter alırdım, o defter başından sonuna mektup olarak ona yazardım ve gönderirdim. Bir kere bile cevap vermedi! Demek istiyorum ki, böyle çabalarım olmuştur. Fakat benim kadınlar için enteresan olmaya başlamam sanırım şiirlerimin kalabalığa intikalinden sonra oldu. Şiir matineleriyle. Ondan önce beni sadece solcular okurdu, oysa şiir matineleriyle halkın karşısına çıktım, benim şiirleri okuyuş tarzım farklıydı. Halk bundan etkilendi, özellikle de kızlar. Ondan sonra artık çaba göstermem gerekmedi...
O size gelen kadınlar, hayranlar kadınlar, aslında sizin ‘‘aura’’nıza, halenize geliyor olmuyorlar mıydı? İnsan direnir mi böyle bir durum karşısında?
- Ben çok iyi seçerim! Besbelli olur bakışlarından. Hele son zamanlarda, bu yaşımda hala geliyorlar, çoğuna direnirim. Çünkü diğeri, direnmemi gerektirmeyeni bir şanstır. O şansa pek az insan nail olabilir!
Bir efsaneyle sevişmek mi oluyor bunun adı?
- Öyle de düşünenler vardır. Gerçi benim seçtiklerimin de Attila İlhan'ı çok iyi tanıdıklarını söyleyemem. Eşimle evlendiğim zaman mesela, o da Attila İlhan'ı bütün kapsamıyla bilmiyordu. Bir çokları bilmezler. Ben zor bir adamım. Benimle yaşamak kolay değildir. Bir kere düzgün yaşayan bir adamım ve çok da dakikim. Yakın ilişkide bulunduğum bir kadın, belirli bir durum karşındaki davranışımı görünce bir gün, ne demişti biliyor musunuz, ‘‘Sen çok duygusuz bir adamsın!’’.
‘‘Bazen gördüğüm bir fizyolojinin üzerine derhal bir kişilik oturtuyorum, sonra da hayal kırıklığına uğruyorum’’ diyorsunuz. Tersi hiç olmadı mı?
- Olmaz olur mu? Çok dağınık yıllarımda, benimle görüşmek isteyen bir genç kız çıktı, ben de genç olduğum için, bütün taleplere hemen koşturuyordum. Fakat ne gariptir ki, buluşmaya yanında bir arkadaşıyla geldi, bir taşralı yanı varmış demek ki, arkadaşı hoş havalı sarışın bir kızdı. Ben onunla ilgilendim. Yedi sene hayatımda kalmıştır. İnanılmaz bir kızdı. Onun kadar gözü kara, fedakar birine daha rastlamadım. O kızın iç dünyası mesela benim için büyük bir süpriz olmuştur.
KADINA TESLİM OLUNMAZ
Sizin gibi birinin bir kadına teslim olması çok mümkün görünmüyor sanki.
- Olmam ki! Bir kadınla ilişki teslim olmak şeklinde yürümez, zaten ben kadının da bana teslim olmasını istemem. Ama açık olmak önemli. İş ciddi bir şekil almaya başlarsa, hep ve hemen şunu söylemişimdir: ‘‘Bak iş ciddiye doğru gidiyor. Ama insanız. Günün birinde biri çıkabilir ve bizi sandığımızdan daha fazla etkileyebilir, bunu ilk senden duymak isterim ve ben de ilk sana söylerim’’. Ben 15 sene evli kaldım mesela ama eşimi hiç aldatmadım. O dönem içerisinde de bir çok genç kız teşebbüslerde bulundu fakat hepsini nezaketle reddettim. Ben evliliği çok üretken olacak, hem ona hem de bana yararlı olacak bir çalışma diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. Ayrılmamız da çok komik bir sebeptendir. Başlangıçta çocuk yapmam demiştim. Ama 15 sene sonra o çocuk istedi. Benim de yaşım ilerlemişti, ‘‘Bu yaşta artık hiç olmaz. Sen çocuğunu yap’’ dedim. Öyle oldu, görüşürüz, arkadaşımdır hala...
Peki ben de evlenmek üzereyim, sizden akıl almak istiyorum...
- Fransızların bir lafı vardır, çok severim, iki insanı düşman etmek istiyorsan bir evin içinde yaşat derler. Evliliğin tatlı ve güzel tarafları bir iki sene sürer. Sonra rutin başlar. Ancak suç ortaklığınız varsa sürebilir. Bu suç ortaklığı politik olabilir, bilimsel olabilir, bir şeye takmış olabilirsiniz, mesela deniz tutkusu gibi bir şey olabilir ya da su altı avcılığı, sonra cinsel olabilir, yani çeşitli sebeplerden bir suç ortaklığı varsa sürer. Aksi halde beraber fakat paralel yaşarsınız.
e.e Cummings'in bir lafı var; ‘‘Sex contains all’’. Sahi, seks herşeyi içine alır mı?
Bir manada alır. 19. yüzylın yetiştirdiği üç büyük adam vardır: Einstein, Marx ve Freud. 20. yüzyıl insanını anlamak için bu üç adamın sentezini yapmak gerekiyor. Buradan baktığın zaman bir insanın seksi inkar edebilmesi mümkün değil. Cinselliği yazdığım zaman önce bana kızdılar ‘‘Böyle bir şey olmaz, sen solcu bir adamsın’’. Solcular sanki hadım! Böyle bir yanlış içindeydiler. Hele eşcinsellikten söz ettiğim zaman, Türkiye'de yok ki diyorlardı, günümüze bakıyoruz artık eşcinsel olmayanları sayıyoruz!
Peki seksin aşkla ilişkisi?
- Aşk romanlarında seks belli bir süreden sonra çıkmıştır, başta yoktu, bir erkek bir kadına aşık olacak, derken cinsellik devreye girecek, evlenecekler, çocukları olacak ve mutlu olacaklar. Bunu Hristiyan Yahudi kültürü Batı'ya empoze etmiştir. Osmanlı'da ise böyle bir şey yoktu. Dört tane kadın alınır, bir sürü çocuk yapılırdı. Bu arada cariyeler de vardı. Cariyeler birbirleriyle de yatarlardı. Yani evin içindeki cinsellik batıdaki gibi katı değildi! Biz de seks, Batı yüceltiyor diye yüceltilmiştir! Bu bize Tanzimat romanlarıyla beraber gelmiştir. Sonunda Yeşilçam'a kadar girdi. Hatta o kadar mübalağa ettiler ki, 40 tane kerhaneye düştü kadın, bakire çıktı. Tüm bunlar aslında bizim kültürümüz değildir, Batı'dan gelmiştir. Osmanlı kültürüne baktığın zaman, bütün Divan Edebiyatı eşçinseldir.
ÇİFT EŞLİ AİLELER
Bu arada cinsel çekimin yüceltilmesine de aşk diyorsunuz...
- Evet aşk estetize edilmiş cinselliktir. Cinsel dürtü olmadan yakınlık olabileceğine inanmam. Mutlaka vardır da insanlar bunu bilmez. O bana iyi geliyor. O kızı beğeniyorum. Neden? Dibini kurcaladığın zaman mutlaka bir cinsel dürtü vardır. Tabii sosyal etkilerin de önemi var, uzun süre kadınlardan uzak kalmış biri ilk yattığı kadına aşık olabilir. Ama sevişmeden de aşık olunabilir. Benim ilk şiirlerimde Döne diye geçen bir kız vardır, o zamanın Türkiye'sinin nadir balerinlerinden bir tanesiydi, eini bile tutmadım ama aramızda çok ciddi bir romans yaşandı. Zaten Türklerin genelinin kafasında iki kadın vardır, bir tanesi aşık olabileceği diğeri cinselliği dilediği gibi yaşayabileceği kadın. O yüzden de, güya tek eşli, aslında çift eşli ailelerle doluyuz!
Mina Urgan, cinsellik bitince müthiş bir rahatlama oluyor diyor.
- Adamına göre değişir!
Ama sanki doğru, hormonların baskısı azalınca...
- Cinselliğin biteceğini benim aklım almıyor.
Belki kadınlar ve adamlar farklıdır.
- Yok canım ben ne kadınlar biliyorum! Bunun yaşla bir alakası yok. Cinselliği hayatında sorun yapanlar için belki belirli bir yaştan sonra o sorun ortadan kalkıyor. Ama cinselliği sorun yapmayanlar için böyle bir şey yok. Cinsellik her zaman var. Kaç yaşında olursa olsun insan, ne kadar ortodoks görünürse görünsün, mesela porno bir film herkesin merakıdır. Kötülerler ama gizlice seyrederler.
BEN SOLCUYUM ÇOCUK
Ben şiir kasetinize bayıldım ama bu şiir kasetleri furyasında Attila İlhan gibi büyük bir isme gerek var mıydı sanki diyenler de var.
- Bir kere bu furyada tasarlanmadı. Geçen sene bu insanlar bana geldi. Altı ay düşündüm, edebiyatın iyisi kaset piyasananın çok kötü olabilir dedim ama sonra yapmaya karar verdim. Gerek var mıydı diyenler eşcinsel olduğum laflarını çıkaranlarla aynı zihniyet!
Demek oluyor ki, popüler olan herşeye karşı değilsiniz. Ve kitaplarımın ulaşamadığı insanlara şiirler yolla ulaşır diye aklınızdan geçirdiniz.
- Ben solcuyum dedim çocuk!
Dok işçileri, gemiciler, trenler, başka şehirler, alkolik adamlar, yalnız meydanlar, barlar, pavyonlar. Siz serseriliğin övgüsünü yaptınız. Tüm bunlar sizin hayal gücünüz müydü yoksa yaşadınız mı?
- Hayır, Türk halkı tüm bunları yaşıyordu da, Türk aydını bilmiyordu! Türk aydınları Tanzimat'tan bu yana demokrat oldukları için, sefahatı Beyoğlu'nda meyhaneye gitmek, kafa çekmek sanırlar, ötesini bilmezlerdi! Ben ise Türk halkının ne yaptığına baktım ve onlarla yaşamaya çalıştım. Hayal gücü değildi, ben bunları yaşadım. Benim anlattığim insanlar arasında uyduruk olan yok gibidir.
şefkat yoktur bizde
Hakkınızda efsaneler var. Yıllardır. Eşcinsel olduğunuz, alkolik olduğunuz ve casus olduğunuz konuşuldu hep. Bunlar sizi hiç etkilemiyor mu?
- Kesinlikle. Benim üstünde durmam. Zaten benim üzerimde de durmaz, duramaz. Kayar gider. Türk aydını kokmaz bulaşmaz bir aydındır. Onları zorlandın mı birden ofsayta düşerler. Ofsayt düştükleri zaman da, faul yaparlar. Tabii ki gol atana! Bu efsaneleri yaratanlar onlar.
Peki hangi özelliğinizden dolayı bu efsaneler yaratıyorlar?
- Yazdıklarımdan dolayı. Son 75 yıldır Türkiye'nin yaşadığı herşeyi yazdım. Halbuki bizim edebiyatçılarımız tık nefestir, bazısı sadece küçük memur hayatını yazar, bazısı köylülüğünü,diğeri sadece eşcinselliğini. Casus niye diyorlar? Çünkü Allah'ın da yardımıyla politik alanda olabilecek bazı şeyleri hep ben önceden söylüyorum. Kadınlarla ilişkilerime şahit edecek bir dolu kadın bulunabilir de, öbür türlüsü bulunamaz, yok çünkü öyle bir şey!
İlişki denilen şey bir oyun mudur?
- Ben öyle almam, ciddiye alırım. Türkiye'de kadın erkek ilişkisindeki en büyük eksiğimizin şefkat olduğunu söyleyebilirim. Şefkat yoktur bizde! Kadınlar benim etrafımda benim ne kadar müşfik olduğumu gördükleri için dolanırlar. Çünkü ben herşeylerini düşünürüm. İçtiği sigaraya kadar. Saçının dip boyasına kadar.