Ezgi Atabilen
Oluşturulma Tarihi: Aralık 03, 2011 20:52
İyi de, kadın erkek birlikte adımladığımız yolda bu meseleyle sadece kadınlar mı dertleniyor gerçekten? Kadın sorunlarının çözüme ulaşabilmesi için kadın ve erkeğin birlikte mücadele veriyor olmasına ihtiyaç yok mu?
İşte tüm sorunlara cevap verircesine EKAV (Eğitim Kültür Araştırma Vakfı) 20’nci yılında toplumsal sorumluluk anlayışıyla kadın sorununu gündeme taşıyan ‘Dikkat! Kadın’ sergisini açtı. Denizhan Özer’in küratörlüğünde hazırlanan sergi, meseleye bir feminist söylem yüklemiyor. Kadın ve erkek sanatçıların seslerini birbirine karıştırıyor. 20 çağdaş sanatçının resim, heykel, fotoğraf, enstalasyon, video art gibi farklı disiplinlerde ürettikleri yapıtlarına yer veriyor.
Sergideki işlere göz gezdirmeden evvel, ‘Dikkat! Kadın’ adı ilgimizi çekiyor. Küratör Denizhan Özer’e niçin bu adı seçtiklerini soruyoruz. Özer, kadın sorununu ele alan bir sergi açma hazırlıklarına giriştiklerinde, sanatçılardan eserler geldikçe kan revan içinde sahnelerle yüklü işlerle karşılaştıklarını söylüyor. Halbuki serginin amacı, 21. yüzyılda kadının toplumdaki yerine dikkat çekmek olarak belirlenmiş. Sergiyi gezerken de kadına yönelik şiddet konusu ele alınırken şiddetli bir üsluptan kaçınıldığını fark ediyorsunuz. Denizhan Özer, bu konu üzerine düşünürken sergiye ‘Dikkat! Kadın’ ismini seçtiklerini anlatıyor. Zira, kadının toplumdaki yerine dikkat çekmenin yanı sıra, kadını esirgemek de istemişler: “Dikkat, kadındır, kırılgandır; incitmeyelim.”
Denizhan Özer, bir erkek küratör olarak böyle bir sergiyi hazırlamaktan duyduğu mutluluğu dile getirirken, kendisine kadın ve erkek sanatçıların arasında üslup farklılıkları olup olmadığını soruyoruz. Her sanatçının kendi gerçeğinden yola çıkarak işlerini ürettiğini söylüyor: “Gelen işlere bakınca ilginç bir tablo çıktı karşımıza. Erkek sanatçılardan gelenler daha anlatımcıydı. Doğal olarak, sorunu bir erkeğin bakış açısıyla ele almışlar. Daha vurucu işler çıkardıklarını düşünüyorum. Çünkü erkek sanatçıların işlerinde şiddetin izlerini daha net şekilde görüyoruz. Kadın sanatçılar ise, sanki hayatta olduğu gibi, konuyu biraz kanıksamışlar ve biraz daha yumuşak bir biçimde ele almışlar.”
EKAV’ın 20’nci yılında toplumsal sorumluluk anlayışıyla kadın sorununu gündeme taşıyan sergide orta ve genç kuşaktan yine 20 çağdaş sanatçı yer alıyor: Ahmet Sarı, Ardan Özmenoğlu, Bennu Gerede, Beyza Boynudelik, Burcu Orhon, Bülent Demirağ, Ceren Selmanpakoğlu, Füruzan Şimşek, Gül Ilgaz, Hande Varsat, Leyla Emadi, Mustafa Horasan, Nazan Azeri, Özgür Korkmazgil, Özlem Gök, Pınar Yeşilada, Selahattin Yıldırım, Sena Başöz, Sevinç Çiftçi, E. Yıldız Doyran.
Pazartesi ve cumartesi günleri 12.00-18.30, salı ve cuma günleriyse 11.00 - 18.30 saatleri arasında ziyaret edilebilecek sergi; yeni sanatçıların katılımıyla giderek büyüyerek, Anadolu’nun birçok kentini gezecek. İlk durağı ise, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Mersin. Sergideki işlerden birkaçını sanatçılarına sorduk...
Bülent Demirağ
SENİ SEVİYORUM AMA...
İşte her şey bu ‘ama’ ile başlar. Sen çok güzelsin ama... Seni çok seviyorum ama... Seni döveceğim, mesela. Hayatımızı bu ‘ama’ sözü batırmıyor mu zaten? Durumun samimiyetsizliğini ifade ediyor. Ortada bir ‘ama’ varsa benim mükemmelliğimi anlatma bana. Bu durumun, daha feodal toplumlarda fiziksel şiddete dönüşme ihtimali daha fazla. Ama gelişmiş toplumlarda psikolojik şiddet daha yaygın hale gelmeye başladı. Yalnızca kadın erkek ilişkisinden söz etmiyorum. Bu ilişki biçimi, bireylerin derinliklerinde onarılamayacak yaralar açıyor. Tarih boyunca erkek, hep avlanan bir güç simgesi olarak görünmüş. Bu ataerkil yapı zamanla bizim çağımıza yorumlandığında ise, karşılığını iletişim dilinde buluyor. Özellikle gelişmiş toplumlarda bireylerin bireylere uyguladığı şiddetler kat be kat onarılamayacak hale gelmeye başladı. Burada ağırlıklı olarak mağdur olan, kadın. Bunu anlatmaya çalışırken, resmi üç boyutlu hale dönüştürdüm. Figürlerin üçüncü boyutta yüzeye patlamasını istedim. Bu da benim tavrım oldu.
Selahattin Yıldırım
SADECE KADINLAR MI?
Taş, benim için çok ciddi bir sembol. Hem baskı, hem de kadının şeytan olarak görülüp taşlanmasına kadar uzanabilirsiniz. Bir yandan da ağırlığı ifade ettiği için, kadının üzerine bindirilmiş ve aynı zamanda kaldırılmaya çalışılan bir yüktür. Sadece kadın için geçerli değildir, tabii. Herhangi bir insan, bir erkek de olabilirdi taşın altındaki. Burada kadın üzerinden, aslında insani bir durum anlatılıyor. Zaten meseleleri kadın figürü üzerinden anlatan bir ressamım. Aslında tecavüze uğrayan kişi 13 yaşında bir kız çocuğu değil de, erkek çocuğu veya 60 yaşında bir yaşlı kadın olduğunda ne değişiyor? Ortada bir saldırı, bir iğrenç şey var. Bu resmi, kadını da taciz etmeyecek şekilde ve bilinen semboller üzerinden giderek yaptım.
Ardan Özmenoğlu
BEN, YAPABİLİRİM
Bu, kadının karşılaştığı her zorlukta, şiddetle her karşı karşıya kalışında kendi kendine söylemesi gereken bir söz. Çünkü kadın bu kadar güçlüdür. Bir adamın karısı da odur, bir erkek çocuğunu doğuran da. Aslında işin merkezindedir, yani. Kadındır, güçlüdür, üstesinden gelebilir. Bunun farkında olması lazım. Ben kadınım, bunu bana nasıl yaparsınız demeyi bilmesi lazım. Aslında bu işin, kadının her sabah uyandığında görmesi gereken bir iş olduğunu düşünüyorum. O zaman üstesinden gelemeyeceği iş kalmaz. Bir kadın olarak, her şeyden önce kendine güvenmesi lazım. Elbette yasalar çıkmalı ama her şeyden önce kadının kendi içindeki güce inanması lazım.
Leyla Emadi
HARİKALAR DİYARINDAKİ KADINLAR
Bu işimde, kadın olmak nasıl bir şeydir, sorusunun cevabını veriyorum. Kadın benim için her şeyden önce evi temsil ediyor. Kadının bağlılığını ve aileyi bir araya toplama uğraşını düşünüyorum. Kadın aynı zamanda renklilik, çeşitlilik demek benim için. Fakat kadınlar ne kadar eğitimli ve kültürlü olurlarsa olsunlar, şiddet görebiliyor, tacizlere ve baskıya mağruz kalabiliyorlar. Benim için iki kadınlık formu var. İşimde bunu madalyonun iki yüzü gibi sunmak istedim. Bir ev inşa ettim. Renkli iplerle bağlanmış bir ev. Kol kırılır yen içinde kalır sözünde olduğu gibi, her şey o evin içinde yaşanıyor. Dışarıdan baktığınızda her şeyin yolunda olduğunu düşüneceksiniz, belki içerideki yaşama öyküneceksiniz. Ama içine girecek olursanız fırtınalar koptuğunu göreceksiniz. Evin içindeki ekranda, hazırlarken
haberler ve mobese kameraları görüntülerinden faydalandığım videoyu görüyorsunuz. Bana göre kadın olmak tam da böyle bir şey. Ama kadının bu hallerden kurtulamayışının sebepleri var. Toplumsal baskı, kültürel farklılık, eğitimsizlik ve çocukları, mesela. Bu rengarenk iplerle sarılmış evi olduğu yere sabitleyen iplerin her biri de kadının bu tutsaklığını gösteriyor işte.