Ayşe ARMAN
Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2003 20:55
Eğlence sektörü deyince Çapa soyadı gelir insanın aklına. Onlar öyle bir aile. Bu konuda doğuştan yetenekli. Yıllarca insanların müdavim olduğu İstanbul'daki pek çok kulübü onlar yarattı ve işletti. Ailenin son numarası İzzet Çapa, 8 kulüp birden işletiyor ve bir dergi çıkarıyor. Sorduğum her soruya da samimi bir şekilde cevap vermekten geri kalmıyor...
Nereden bulaştınız bu işlere? Gece kulüpçü olarak mı doğdunuz!
- Celal'in dükkanlarına gittiğim zaman hep kapıda kalıyordum. Bir şey de söyleyemiyordum. Bir gün hiç unutmuyorum, bir arkadaşım beni gördü ve kapıdakilere dedi ki: ‘‘Ya kesmeyin bilet! Bu, Celal Çapa'nın kardeşi!’’
Aranızda kaç yaş fark var?
- 10. Baba bir, anneler ayrı. Baba da sıkı hani! Hep aynı tip kadınlarla evlenmiş: Kısa boylu, şarışın, kültürlü ve cadaloz! 7'nci evliliğiydi, hastanede dedi ki: ‘‘Sakın ağlamayın. Bu daha 7. evliliğim. 12'ye tamamlamadan ölmeyeceğim!’’ Celal'in annesi dışında, bir eşi de vefat etmişti, diğer 5'i cenazesine geldi...
Celal Çapa'nın annesi niye gelmedi?
- Cenazeleri sevmediğinden!
Nasıl bir çocukluk sizinki? Kardeşler birbirini görüyor mu?
- Hiç. Celal'i ilk 10 yaşında gördüm. Bizim eve hacze geldi.
O ne demek?
- Annesinin nafakasını almak için babasını hacze geldi demek! Meğer, babam boşandığı Fikret Hanım'a nafaka ödemiyormuş. O gün de eve yeni eşyalar alınmış, annem bağırıyor: ‘‘Kaldırın bunları. Kaçırın!’’ Ondan sonra babam nafakaları ödedi, barış ilan edildi. Ama Celal her zaman snob! Ben de kıskanıyordum onu tabii. En büyük abim Ahmet'e gelince, babavariydi, giderken cebime para filan sıkıştırırdı...
Babanızın sizden sonra çocuğu oldu mu?
- Yok, ben son numarayım. Babamın annemden iki önceki evliliği Gönül Yazar'la. Bir çocukları oluyor ama ölü doğuyor...
ABİMİ KISKANDIM
Peki tekrar ilk soruya dönelim. Nereden bulaştınız bu işlere?
- Celal'in çok popüler bir dönemiydi. Onu kıskandım. Benimle de röportaj yapılsın, resimlerim orada burada çıksın. Anneme ‘‘Yeter! Bir yer de ben açacağım!’’ dedim. Açtım. İstediklerim oldu ama sonra işin bokunu çıkardım. Aynı zamanda tekstil işi de yapıyordum, battım. Elimde bir tek o mekan kaldı. Sonra Dedikodulu Meyhane. Derken yavaş yavaş bugünlere geldim...
Bir tekstilci neden gece külübü açmak ve işletmek ister?
- Hava atmak için! Zengin insanlarla tanışacağım ya. Hoşgeldiniz, beş gittiniz, diyeceğim ya. Bu tür salak şeyler egomu okşuyordu. Üstelik iyi de para kazanıyordum ama o lanet olası ego o kadar üste çıktı ki, daha da tanınmak ve meşhur olmak için acayip para harcamaya başladım. Sonra da kredi kartlarım ret vermeye başladı. Faizle borç aldım. Derken dibe vurdum. Tekstil işi tamamen elimden gidince, kendimi bir kulüpçü olarak buldum, öyle de kaldım...
Bu işe girerken umduğunuz neydi? Bulduğunuz ne oldu?
- Umduğumu buldum. Umduğum para değil, popüler olmaktı. Hakikaten oldum. Ama hálá parayı bulamadım. Bulacağım inşallah!
HİPERAKTİFİM
Peki bu kadar mekan parasız nasıl açılıyor?
- Borç, harç. Bir de benim aldığım bütün dükkanların altyapısı var. Bir şekilde önemini yitirmiş, pasifize olmuş yerleri alıyorum. Eşeği boyayıp satıyorum. Benim işim bu.
Normal insanlar bu işi yapabilir mi?
- Yapamazlar. Benim bir psikoloğum var, Haşmet. Bana koyduğu teşhis şu: Her insan ölümden korkarmış. Ama tepkileri farklı olurmuş. Ben ölümden korktuğum için sürekli yeni mekanlar açıp kendimi dinç tutmaya çalışıyormuşum. Bir de hiperliğimden ve obsessifliğimden dolayı korkunç bir karmaşa duygusu yaşıyormuşum. Ama diyor ki: ‘‘Karmaşa denilen şey, eğer onunla yüzleşebilirsen, büyüleyicidir!’’ Yani bu işi yapabilmek için tam da benim gibi üç tahtası eksik bir adam olmak gerekiyor. Onun için normal insanlar yapamaz.
Sizin eğitiminiz nedir?
- Boğaziçi işletme terk! Dört kere girdim. Dört kere de kovuldum. Ama Boğaziçi İşletme'yi Türkiye 13'üncüsü olarak kazandım. İyiydim yani.
Bir taneyle başlayıp 8 tane mekan açmanın altında yatan gerçek nedir? A) Hırs B) Gece hayatının tek adamı olmak C) Yok be çaresizlikten! Boş duramıyorum.
- Hepsi. Bir de ölüm korkusuymuş baksana! Haşmet öyle söylüyor. İktidar insanlara düşler sunabilme sanatıymış. Ben de eğlence sektöründe insanlara düşler sunmaya çalışıyorum. Ama bir tek düş vermek yeterli değil. Çeşitlilik sunacaksın!
Durduk yerde dergi çıkarmak ne oluyor?
- Hırs, heyecan, boş duramama, obsessiflik, açgözlülük... Mekanlarımda duracak, satılmayacak. Son derece yaratıcı işler çıkarıyoruz. Gazeteci bile oluyorum, düşün. Tasarımını da Ergün Gündüz yapıyor.
GARSON EKOLÜ DEĞİLİM
Siz kendinizde başkalarını eğlendirme yeteneğini nereden buluyorsunuz? Çocukken de mi böyleydiniz?
- Muzipim ben, hep öyleydim. Laf sokmayı da severim. Ama önce ben, sonra müşterim. Herkese canım, cicim demeyi sevmeyen bir adamım. Kostüm-kravat ekolünden değilim. Celal çok sever mesela onu. ‘‘Aman efendim, hoş geldiniz, nerelerdeydiniz?’’ Zengin biri geldiği zaman ‘‘Nasılsınız beyefendi?’’ Ben hiç merhaba demem. Bunun nedeni snobluk mudur, utangaçlık mıdır bilemem. Sonuçta garson ekolü değilim. Yani ben eğlendiren adam olmaktan çıktım. Eğlenceyi yaratmayı seviyorum. Değişik alternatifler sunmayı...
Sizin bir de Akademi 14 diye bir gay barınız var. 14 ya da Prive'ye gidenler çok eğleniyor. Neden? Sosyolojik, psikolojik bir açıklaması var mı?
- Var. Her erkeğin içinde bir kadın, her kadının içinde de bir erkek var. Belki bunun bilinç üstüne çıkması. Kim bilir, belki her şeyin hayatta seks olması. O mekanlarda insanlar içindeki hayvanı salıverebiliyor. Ve çizgi dışılığı Türk insanı yeni yeni keşfediyor. Ben artık gay kulüp olarak görmüyorum oraları. Çizgi dışı kulüpler onlar. Ağırlıklı olarak gay'ler var ama herkes eğlenebiliyor.
Bu alemde kendinize rakip gördüğünüz, geçmeye çalıştığınız biri var mı?
- Hayır. Eğlence hayatında benim ‘‘vasatizm’’ dediğim bir şey var. Vasat patronlar ve vasat işletmeciler yanlarında hep vasat adamları çalıştırdıkları için vasat girdiler, vasat çıktılar elde ediyorlar. Bu durumda benim bir rakibim nasıl olabilir ki? Vasat bir adama benziyor muyum? Üstelik bir artım daha var: Türkiye'deki eğlence sektöründeki adamlar bir beyinden oluşuyor, biz bir ekibiz, 12 beyiniz. Ve ben tek tek hepsini ön plana çıkarabiliyorum. Mutfak şefim Gazi'dir diyorum, bu şahane yemekleri o yapıyor. Türkiye'de insanlar yıllarca aşçılarının bile isimlerini gizlediler, kıçı kalkmasın diye. Her gittiğim yerde, patron benden rahatsız oldu. Para kazandırmama rağmen. Neden benden daha hiper? Neden benden daha yaratıcı? Ondan sonra da kendimin patronu oldum. Ve şunu felsefe edindim: Patron olduğum zaman beyinleri kaybetmeyeceğim. Onlarla birlikte yükseleceğim...
ŞÜKRAN DUYUYORUM
İnsanların beyninde, eğlence işine mayfanın bulaştığına dair yaygın bir kanaat var. Doğru mu? Siz, işinizi yapabilmek için mafyanın korumasında olmak zorunda mısınız?
- Yok, hayır. Celal benim için bir hayat okuludur. Öğrettiği en önemli şey de şu: Bataklık olursan, çok pislik ve sinek gelir. Mafya olarak anılan insanlarla merhabam var ama ben yürüyüp giderim. Onlarla işim olmaz. Bu kadar paramı yemesine rağmen Celal'e hakikaten bunu öğrettiği için şükran duyuyorum.
Travestiye yaklaşmış gay'ler gece hayatından silindi
Türkiye'de gece kulübü işlettiğiniz için rahat gözlemleyebiliyorsunuzdur. Gece hayatında heteroseksüellerin, gay'lerin, biseksüellerin ve metroseksüellerin oranı nedir?
- Gay olmayan ama gay görüntü veren insanlara metroseksüel deniyorsa, yeni trend bu. Kadınları tavlamak artık metroseksüel olmaktan geçiyor. Görüntü, aksesuvarlar, hava ve yaşam stili bir gay gibi. Hatta bir gay'den öte! Ama yüzde 100 heteroseksüeller. Bu adamlar son zamanların en büyük trendi. Şıklık, hafif bir incelik, estetik, hatta yeri geldiğinde göz altında kalemi bile görebiliyorsun. Üstelik gay olarak algılanmaktan bile rahatsız olmuyorlar. Yüzde olarak henüz bir azınlık henüz ama hızlı geliyorlar.
Peki gay'ler?
- Hálá bir kimlik arayışında oldukları için kendi kapalı kulüplerinde eğleniyorlar. Ama çok kısa zamanda onlar da kabuklarını kırıp gece hayatında yön belirleyen, söz sahibi olan müşteri portföyüne girecekler. Heteroseksüellere gelince, işleri zor, her şey o kadar birbirine karıştı ki, ben onların bir kısmına maço demeyi tercih ediyorum. Ne var ki bu ‘‘ağır abiler’’ bile değişen dünyaya adapte olmaya başladılar. Bunun en güzel örneğini Taksim'deki çizgi dışı kulüplerde görebilirsiniz. ‘‘Ağır abiler’’ barın üstünde oynuyorlar. Bu önce beni rahatsız ediyordu şimdi hoşuma gidiyor.
‘‘Ağır abiler’’in bazılarının latan homoseksüel durumu yok mu?
- Yüzde yüz!
Peki siz metroseksüellik denilen şeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Estetik olarak güzel olan her şey bana iyi geliyor. Sahte bile olsa!
Bir dönem de ‘‘ağır gay’’ şarkıcılar vardı...
- Onlar da bitti! Travestiye yaklaşmış gay'ler eğlence hayatından silindi. Şarkıcıların da metroseksüel olanları revaçta. Yani sende soru işareti olarak kalacak: Nedir bu? Gay midir, değil midir diyeceksin! Eğer bunu sana dedirtebiliyorsa şahane. Çünkü kadınların içinde şu var: ‘‘Gay bile olsa onu kendi yatağıma atabilirim!’’ Beynine soru işaretleri yollayan erkek kazanıyor!
MANKEN, PLAYBOY DÖNEMİ BİTTİ ARTIK NO NAME'LER TRENDİ BELİRLİYOR
Bir mekanın parlamasının esas olarak araçları nelerdir? Mankenler, playboy’lar, sosyete olarak anılan insanlar, ağır işadamları? Hangi müdavimler orayı flaş mekan yapar?
- Her şey dönem meselesi. Geçen sene işadamları belirliyordu. Son iki seneye kadar da mankenler önemliydi. Yani mankenlerin, playboy’ların gittiği yer ‘‘in’’di. O dönemin artıları bugün için eksi oldu. Deniz Akkaya dışındaki mankenlerin gittiği yerler artık ‘‘out.’’ Deniz'i soyutluyorum çünkü ben onu manken olarak görmüyorum, o benim için starlar kategorisinde. Artık daha entelektüel, eğlenmesini bilen, ismi olmayan, bizim tabirimizle no-name insanların gittiği yerler trendi belirliyor.
SEVGİLİM BANA SİNCABIM DİYOR
Bir sevgilim var, 20 yaşında. Ben ona bebek diyorum. Bebek, gece hayatını bilmiyor. Bebek, bu çevreden değil. Kendi hayatından biriyle beraber olduğun zaman bir sahtelik sezebilirsin ama bebeklerde sahtelik yoktur. Her akşam eve giderken heyecanlanıyorum. Çünkü beni bekleyen bir bebek var. Çok yakın arkadaşlarım dışında onu kimse tanımıyor. Tanıtıp bebekliğini bozmak istemiyorum. Aynı masaya oturduğumuz zaman, diyelim 15 kişilik masadayız, 10 kişi dönüp bakıyor ve ona asılıyor. 20 yaşında biriyle beraber olduğun zaman onun annesisin, babasısın, sevgilisisin, öğretmenisin. Her şeyisin. Hakikaten gözünü seninle açıyor. Bana sincabım diyor. İnanamazsın o kadar güzel şeyler yaşıyorum ki...