Güncelleme Tarihi:
Caz’dan Klasik Batı MüziÄŸine, Pop’tan Türk Sanat MüziÄŸine kadar müziÄŸin birçok türünde icra ettiÄŸi baÅŸarılı yorumlarıdır, kulaklarımızda yankılanan. Bu kez bizi ÅŸaşırttı. Biz ondan pop türünde bir albüm beklerken o türkülerle karşımıza çıktı. Popun ve cazın deÄŸerli yorumcusu Fatih Erkoç’la; ÅŸarkıların çıkış noktası olan aÅŸktan, müzikten hayata birçok konuda konuÅŸtuÄŸumuz sohbette yaÅŸamın özüne dair de çok ÅŸey bulacaksınız.Â
MÃœZÄ°K, İÇİNDE YOÄžRULDUÄžUM BÄ°R YAÅžAM!    Â
Son olarak Yıldız Usmanova’yla ‘Görmesem Olmaz’ adlı şarkıda bir düet yaptınız. Biz sizden pop tarzında yeni bir albüm beklerken siz, ‘seher Yeli’ adını verdiğiniz türkü albümüyle karşımıza çıktınız. Nerden aklınıza geldi türküleri bir albümde toplamak?
Dünyanın az sayılamayacak yerlerinde, farklı kültürlerdeki müziği dinleme, tanıma ve icra etme şansını buldum. Herbirinin ayrı tadı, ayrı bir ifadesi ve duygusu vardı. Caz’dan Klasik Batı Müziğine, Pop’tan Türk Sanat Müziğine kadar, hissettiğim ve her rengine dokunabildiğim müzik, tüm zenginliğini sundu bana. İçinde yoğrulduğum bir yaşam tarzına dönüşen bu yolculukta, aslında hep eksikliğini duyduğum şeyi dinleyiciyle paylaşıyorum bu albümde.
Türkülerin sizin için anlamı…
Bizlere kim olduğumuzu, her şeyden daha iyi anlatan, bizi biz yapan türkülerimiz. Uzun yıllar, anlamlarını, anlatımlarını yaşayarak dinlediğim, kelimelerle tarif etmekte zorlandığım, samimiyeti ve yalınlığı ile kendilerini benzersiz kılan türküler… İstedim ki, bir anlığın ötesinde, beni tüm cömertliği ile kucaklayan bu topraklardan aldığım nefesin bir kısmını verebileyim. Türkülerimizin, bende ve benden yansımasını paylaşmaktı bu projenin amacı. Özünü koruyarak, kendi penceremden, naif, içten bir bakıştı bir başka deyişle.
BASİT AMA HARİKA BİR MÜZİK YAPMAK HİÇ KOLAY DEĞİLDİR!
Atalarımızdan miras kalan türkülerimiz sizin yorumunuzla hayat buluyor bu kez. Türkülerin sizde bıraktığı izler neler?
Türküler bizim öz malımız. Bizi biz yapan miras… Bu mirası karumak gerektiği için, gençlerimizin de türkülerimizi sevmelerini sağlayıp, kendi çapımda bir misyon gerçekleştirmek... Bin yıl, onbin yıl, bu miras devam etmeli. Türkülerimizin bende bıraktığı duygu, tarif edilemez bir huzur veriyor bana, özellikle seslendirirken. Bu duyguyu başka müzikte bu denli yaşayamıyorum. Sanat adına da aynı şeyi söyleyebilirim. Basit ama harika bir müzik yapmak hiç kolay değildir. İşte bunu yani türkülerimizi güfteleyip besteleyen atalarımız yapmışlar.
Türkü seçimlerini yaparken nelere dikkat ettiniz, neleri ön planda tuttunuz peki?
Öncelikle yorumlarken, bazı bölgelerde bulunan, benim yapamadığım farklı gırtlak hareketleri olmayan türkülere yöneldim. İkincisi, daha önceden kulağımda sözleri ve müziği olan türküleri seçtim. Bir de eski gitarcım Tevfik Fikret Tufan’la, kardeşim Sinan Erkoç’un önerdikleri türküler vardı. Bunları aldım repertuara.
Birbirinden önemli türkülerimizin yanı sıra Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin şiirlerine yaptığınız iki beste de dikkati çekiyor. Ozanlarımızın bu şiirlerini türkü tarzında bestelemek neler hissettiriyor?
Karacaoğlan’ın şiirlerini her okuduğumda, mutlaka Türkü tarzında bir beste yapma ilhamı geliyor bana. Ben de her okuduğum güzel şiiri besteliyorum. Çünkü çok içten, samimi olarak yazılmış şiirler bunlar. Sanırım, bu şiirleri bir müzisyen değil, alakasız biri bile okusa bu ilhamı alır.
Sizin imzanızı taşıyan ‘Of Deme Bana’ isimli yepyeni bir türkü de albümde yer alıyor. Bu türküyü bestelemenizin hikayesi…Â
Ä°stanbul’un trafik karmaÅŸası ya da çılgınlığı ve de gürültüsünden çok sıkıldığım zaman bana bu ÅŸarkımdaki duygular ilham olarak gelir. Yani; ‘Hadi gidelim buralardan, doÄŸayla baÅŸbaÅŸa olmaktır aslında insanın doÄŸası... Gidelim o deniz kokan yerlere, açılıp denize temiz havayı çekelim içimize, sarılırken birbirimize...’ gibi sözcükler söylerim eÅŸime. O da bana; “Of be kocacım, ne gereÄŸi var buralardan oralara gitmenin? Of ya, otur oturduÄŸun yerde!’ gibi bir yaklaşım sergiler. Bu hep böyle olmuÅŸtur. Ancak ÅŸimdi, eÅŸim benden daha çok özlüyor oraları, biz buradayken.    Â
HAYATA GEÇİRDİĞİM MÜZİKLER, BENİM ÇOCUKLARIM!
Albümde ya da albüm dışında en beğendiğiniz türküler hangisi?
Yaptığınız çalışmalarda, o eserler artık sizin çocuklarınız gibi olurlar. Bunu laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten de böyledir. Benim bestelerim ya da sözlerim olmasalar da, benim hayata geçirdiğim müzikler, benim çocuklarım gibi olurlar. Birini diğerinden daha fazla sevmek gibi bir şey olamaz. Ancak bunu dinleyici yaşayabilir. Onlar için bazıları diğerlerinden daha kalbe dokunabilir diğerlerinden.
CAZ EŞİM, ENSTRÜMAN SEVGİLİM, POP HAYLAZ ÇOCUĞUM BENİM!
Poptan sanat müziğine, klasik batı müziğinden caza kadar şarkılar söylediniz. Bu türlerle olan ilişkinizi tanımlamanız gerekirse… Hangisi aşkınız, hangisi sevgiliniz, hangisi eşiniz, hangisi çocuğunuz…
Caz, daha çok eşim gibi, enstrüman çalmak ise sanki sevgili... Pop, haylaz bir çocuk ama türküler ve Türk Sanat Müziği uslu, edepli bir çocuk...
Bu albümün bir özelliği daha var. Prodüktörlüğünü siz yaptınız. Prodüktörün de kendinizin olması ne gibi avantajlar sağlıyor size ve albüme?
Başka prodüktörlerle çalıştığınızda, kendi yapmak istediğiniz şeylerden, bazen fedakarlıklar yapmak zorunda kalırsınız. Ama kendi prodüktörlüğünüzü kendiniz yapınca daha özgürsünüzdür. E özgürlük de bizim sevdiğimiz bir olgu değil mi? Dolayısıyla yılların müzikal birikimini hayata geçirmek, benim için çok daha önemli olur kendi prodüktörlüğümde. Tabi ki eşten dosttan da fikir sormak gerekir hani.
CAZIN ÇIKIÅž NEDENÄ° DOÄžAÇLAMA! Â
Dünyadaki farklı kültürlerden, Klasik Batı Müziği’nden caz’a kadar müziği dinleme, tanıma ve icra etme şansınız oldu. Yorumlarken ve dinlerken en rahat icra ettiğiniz ve kendinizi en iyi hissettiğiniz müzik türü?
Sanırım caz olmalı. Nedeni ise, diğer tüm müziklerden daha fazla özgürlüğü olan bir müzik olmasından kaynaklanıyor. Çünkü en çok caz çalarken insan doğaçlama (improvizasyon) ya da eski dilde irticalen çalma gerçekleştirebiliyor. Bizim öz müziklerimizde de bu var, ancak daha az oranda. Halbuki cazın çıkış nedeni doğaçlama.
BABAMIN MÃœZÄ°SYEN OLMASI BENÄ° MÃœZÄ°SYEN YAPTI!
Müziğe ilk ilginiz babanızın size 3 yaşınızdayken bir keman hediye etmesiyle başlamış. Babanızın ud sanatçısı olması, evde müzikle büyümenizin müziğe yönelmenize etkisi fazla oldu diyebilir miyiz? Armut dibine düşer misali…
Olmaz mı? Sadece ve sadece babamın müzisyen olması beni müzisyen yaptı. O olmasaydı, benim müziğe girişim ya çok geç olurdu, ya da hiç olmazdı.
Yetişip gelirken; belediye konservatuarında trombon, piyano ve kontrbas eğitimi aldınız. Ardından İstanbul Gelişim Orkestrası ve İstanbul Devlet Senfoni
Orkestrası’nda çalıştıktan sonra Norveç’e gittiniz ve orada 11 sene yaşadınız. O kadar uzun süre orda kalmanızın nedeni neydi?
Tek ve biricik nedeni orada evli olmamdı. Ayrılıp Türkiye’ye dönmek, genç aklımla bir gurur kırılması olur diye düşündüğüm için 11 yıl gibi uzun bir zaman orada kaldım maalesef. Ancak kader böyle imiş. Ne söylesen boş. (Gülüyor)
Dışardan, oradan baktığınızda nasıl bir Türkiye…
Zor yıllardı o yıllar Türkiye için. Her gün onlarca insanın ölüm haberini alıyor ve kahroluyordum oralarda. Sonraları daha iyi oldu ama bu sefer de hasret koymaya başladı. Bazen pişmanlık hissine de kapıldığım olmuştur. Şimdi de bazen keşke gitmeseydim oralara; keşke annemin, babamın ve kardeşimin kokusunu daha uzun yıllar içime çekebilseydim, diye düşündüğüm oluyor. Anne – baba ve onların kokusu yok epey zamandır ama kardeşiminkiyle idare etmeye çalışıyorum.
MÜZİSYENLERE KENDİSİNİ SEVDİREMEYEN BİR SANATÇI, ÇOK BAŞARILI OLAMAZ!
Norveç dönüşü katıldığınız birçok yarışma, yaptığınız albümler, yaptığınız programlar… Dönüp baktığınızda neler kalmış o yıllardan? Size kattıkları?
Evet, Norveç’teki garip yaşantımdan sonra, Türkiye’ye dönüş bana şans getirdi. Tabi bir de eşimin bana şans getirdiğine inanırım hep. Kuşadası Şarkı Yarışmaları’ndan aldığım 2 defa birincilik, benim ilk önce Türk müzisyenleri tarafından tanınıp sevilmemi sağladı. Bu benim için her şeyden önemlidir. ‘Müzisyenlere kendisini sevdiremeyen bir sanatçı, bence çok başarılı olamaz’ diye düşünüyorum. Tabii ki TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’ndaki 6 yıllık çalışma da bana çok şey katmıştır. Süheyl Denizci, Neşet Ruacan ve İmer Demirer gibi harika müzisyenlerle çalışmış olmak, bana Norveç’in kattığının 50 katı daha fazla müzikalite kattı. Daha öncesinde, askerlik görevimi yaptığım Ankara’da, ilk defa caz çalmaya başladığım zaman, bana olağanüstü bir gayretle cazı öğreten sevgili Erol Pekcan’a da çok şey borçluyum. Onlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Sizin birçok şarkınız klasikleşmiş eserler arasında. Bugün bile aynı duygu yoğunluğuyla dinlenen… ‘Ellerim Bomboş, Elveda Tatlım, Anı, Sensiz Olamam, Gitme…’ ilk aklıma gelenlerden… Mesela ‘Ellerim Bomboş’ şarkınızda ‘Senden ayrılmadan önce bilmiyordum hiç, hayatını anlamsızlığını’ diyorsunuz. Neden yaşarken değil de, ayrıldıktan sonra, ellerinin ve kalplerinin bomboş olduğunu ve de aşkın farkına varıyor insanlar?
E insanın aczi işte... Elindekinin değerini anlayamaması değil mi? Ben de zaman zaman bunu yaşarım malesef. Çok ama çok sevdiğiniz bir insana, yaptığı ya da yapmadığı bir şeyden ötürü kızıp, dağları devirirsiniz. Sonra o sizi terkedip gittiğinde, aklınız başınıza gelir ama giden gitmiştir artık. Sizeyse sadece şarkı yazmak kalır. Bir de acı, bir sızı... Ve de nereye koyacağınızı, nereleri tutacağınızı bilmediğiniz bomboş kalmış eller...
KAVGALARIN GETİRDİĞİ HIRÇINLIK VE OLUMSUZ DUYGULAR, ŞEYTANIN İŞİ!
Şarkıda da dediğiniz gibi ilişkide durmaksızın süren kavgalar, aşkın cilveleri mi gerçekten? Oysa aşktaki bu cilveleri kabusa çeviriyor çoğu çift. İlişki bittiğinde arıyor bu kavgaları bile. Neden yaşarken kıymetini bilmiyoruz hayatta birçok şeyin?
Evet, bir zaman sonra, ama kısa bir zaman sonra, kavgaları kabusa çevirmekten kurtulmak gerekiyor. İki taraf da birbirine karşı aşırılıktan çekinmeli. Sevgide aşırılık olabilir ama kavgaların getirdiği hırçınlık ve olumsuz duygular, sadece ve sadece şeytanın işidir. İşte o şeytandan bir an önce uzaklaşmak gerekir kavga zamanı. Kavgaları 1-2 dakikadan fazla uzatmamalısınız. İlla ki iki taraftan biri yumuşamalı ve güler yüzle gidip diğerini öpmeli. Diğeri de buna aynı şekilde cevap vermeli. Böylece kavgalar sadece aşkın cilveleri olarak kalırlar. Bu bir oyundur aslında. Bu oyunu oynamak için, tiyatro eğitimi almanıza gerek yok. Bunun bir oyun olduğunu kabul edin ve sadece oynayın oyununuzu.
AÅžK SANAL BÄ°R OLGU!
Bundan birkaç yıl önce sizinle röportaj yaptığımda, aşkı sormuştum. ‘Aşk bir elma şekeri gibidir. Şekerini yersiniz, çöpü kalır elinizde’ demiştiniz. Şimdi olgunluk döneminizde aşkın tanımını almak istersem sizden, neler söylersiniz aşk için?
Aşk çok güzel bir olgudur ama bence sanal bir olgu... Elma şekerinin şekerini yedikten sonra, elinizde kalanı çöp olarak değil, o elmanın asıl kaynağı olan sevgiyi görün. Bu sizin hayatınızın sonuna kadar giderek içinizde büyüteceğiniz sevgi olacaktır. Bu sevgi sayesinde her zaman başarılı ve mutlu olacaksınız.
AŞKI ANLAMAK FENA FİKİR DEĞİL AMA KADINLARI ANLAMAYA ÇALIŞMAK, ABESLE İŞTİGAL ETMEKTİR!
Ellerimizin bomboş kaldığı, gözümüzde yaşlarla, yüreğimizde bir sızı ateşe atılmış bir demir gibi olduğumuz, güneşin kavurduğu bir çöle benzettiğimiz ayrılıklar için neler diyeceksiniz?
‘Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı’ demiş atalarımız. Çok doğru bir söz. Sevgiyi ayrılığa koymamak lazım diyorum. Yalnızca sevgilimizden ya da eşimizden değil, tüm sevdiğimiz şeylerden ayrı kalmayalım, olabildiğince. Çünkü bizi yaşatan şey sevgidir, sevdiğimiz tüm şeylerdir. Sıkı sıkı sarılıp bırakmayalım, gitmelerine izin vermeyelim sevdiğimiz şeylerin.
Şarkılara, filmlere konu olan ayrılıklar; acıyı yaşamaktan çok, insanı kendine mi getiriyor aşktan sonra, aşkı anlamak adına?
Yaşadığımız acılar bize çok şey öğretir aslında ama acıyı yaşamadan da bir şeyler öğrenmeye çalışabilir ve başarılı olabiliriz diye düşünüyorum. Aşkı anlamak fena fikir değil ama kadınları anlamaya çalışmak, abesle iştigal etmektir, diyorlar.
ASIL AYRIYKEN SEVDANIN ACISINI DERÄ°NDEN HÄ°SSEDERSÄ°NÄ°Z!
Atilla İlhan’ın dediği gibi ‘Ayrılıklar da sevdaya dahil’ mi?
E haliyle... Asıl ayrıyken sevdanın acısını hissedersiniz derinden, öyle değil mi?
Öyle… Bir baÅŸka ÅŸarkınız da ‘Avuç içi kadar mutluluk’ ÅŸarkınız… Avuç içi kadar mutluluk yetiyor mu gerçekten?Â
Tam gerçeÄŸi istiyorsanız söyleyeyim... Bu dünya fanidir. Onu çok ciddiye almamak gerekir. Ama mademki yaşıyoruz; ister avuç içi kadar olsun, ister nokta kadar, mutlu olmak ve şükretmek zorunda insanoÄŸlu. Bu albümüdeki türkülerden biri, bir ilâhi... Yunus Emre’nin... Ne diyor, biliyor musunuz Yunus Emre? ‘Ne varlığa sevinirim, ne yokluÄŸa yerinirim. AÅŸkın ile avunurum, bana seni gerek seni.’ İşte ben aslında bu fikre inanırım, gerçekleÅŸtiremesem de!    Â
İnsan ne zaman ve hangi durumlarda küçük mutlulukların değerini anlıyor?
Sağlığını kaybettiği ve o vakit sağlığın değerini anladığı zaman...
‘Senden kalan tek anı bu’ dediğiniz şarkınızın klibinde tiyatro ustalarına yer verdiniz, Okan Bayülgen’in yönetmenliğinde. O isimlere bir vefa borcuydu belki de bu klip değil mi?
Evet, aynen öyle… Ben nasıl ki türkülerimizin binlerce yıl daha çalınıp – söylenip - dinlenmesi gerektiğine inanıyorsam, o çok değerli tiyatro ustalarımıza da aynı şekilde sahip çıkmak ve onları yaşatmamız gerektiğine inanıyorum.
BANA NASIL DAVRANIRSA DAVRANSIN OKAN’A GÜCENMEM!
Geçtiğimiz günlerde Okan’ın size yönelttiği iki soru, sizi ve çoğu kişiyi çok şaşırttı. Evet Okan bu, şaşırmamak gerek ama bu soruları size yöneltmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben Okan’ı olduğu gibi seviyorum. Bana nasıl davranırsa davransın, ona gücenmem. Yani hiç bir sorunum yok Okan’la. Onun çok değerli olduğunu düşünüyorum sadece. Bence kimse kimseye darılmasın zaten.
Zor bir insan mıdır Fatih Erkoç?
E pek kolaydır diyemeyeceğim ama kendimi bu konuda geliştiriyorum diye düşünüyorum. Eskiye oranla daha mülayimim.
2007’de çıkarmış olduğunuz albümünüzde; babanız Hasan Erkoç'a ait ‘Elveda Ey Gençlik’ şarkısına yorumunuzla yer verdiniz. Neler hissettiriyor insana, babasının şarkısını söylemek? Hele de klasikleşmiş bir şarkı olunca…
O şarkı gibi harika bir eser ise, duygusal bir ruh haline giriyorsunuz ve gözleriniz yaşarıyor. Bu da mutluluğun hüzün tarafı.
Müzik ve yaşadıklarınıza batığınızda hayatın size öğrettiği en önemli tecrübe nedir?
Az önce de dediğim gibi: Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim. Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.
TÃœRK MÃœZİĞİ Ä°LE CAZI SENTEZLEDİĞİM BÄ°R ÇALIÅžMA GERÇEKLEÅžTÄ°RMEK Ä°STÄ°YORUM!Â
Bundan sonrası için yapmak istedikleriniz arasında ne gibi projeler var?
Öncelikle Mart sonu, Sinan Erkoç’a 4 - 5 ÅŸarkılık bir single albümün prodüktörlüğü var. Ekim’de kendime 4 - 5 ÅŸarkılık bir pop single var. Daha sonra, belki 2011 Ocak gibi bir Türk Sanat MüziÄŸi albümü… Senfonik Orkestra ile 1-2 albüm, yine yaylı sazlar da olan bir caz orkestrası ile bir caz albümü… Ud ile çaldığım bestelerim var, Türk MüziÄŸi ile cazı sentezlediÄŸim bir çalışma gerçekleÅŸtirmek istiyorum. Bu böyle devam ediyor.           Â
        Â