Adı: ‘‘Koş Süreyya Koş’’. Spor üzerine değil yazdıkları, biyografi falan da değil. Tamamen simgesel! Kadınlara, Deniz Akkaya ve Hülya Avşar gibi olmak yerine Süreyya Ayhan gibi ‘‘koşmayı’’ öneriyor. Öneriyor derken, medyayı da kısmi olarak parçalamayı ihmal etmiyor. Kitap insanı düşündürüyor ve ince ince gülümsetiyor. Okuyun, görün...
Türkiye'de ‘‘star’’ sizce neye göre yaratılıyor? Ölçüsü ne?
- Ölçüsü klişeler. Ve starlar genellemelere göre yaratılıyor. Acıklı olan bu! O genellemeleri kırmak için yeterli bir irade de yok.
Peki Sürreyya Ayhan'ın iddia ettiğiniz gibi ‘‘star’’ haline getirilmemesinin tek nedeni kadın olması mı?
- Eee tabii. Star olacak herşeyi vardı.
Erkek olsa olurdu yani!
- Tabii. Hidayet Türkoğlu ve İbrahim Kutluay, şahsiyet, sportif başarı ve kişilik karizması olarak Sürreyya'dan üstün mü? Onlar oldu. Olimpiyatta koşmuş ilk Türk atletsen muhakkak ki çok özel bir şahsiyete sahipsin. Zaten vardığın yer, bu karizmayı getiriyor, starsın sen. Olmalısın, yapılmalısın!
Neden yapmadılar?
- Bizim toplumumuzda böyle bir dayatma yoktu. Batı toplumu, Ellen MacArthur örneğinde olduğu gibi dayatıyor. Star'ını zaten toplum seçiyor. Medya da o starı izlemek zorunda kalıyor.
O zaman medya değil suçlu olan! Yani toplum istemedi Süreyya'nın star olmasını.
- Bizim toplumumuz sadece bazı kadınları star katına çıkartıyor. Çünkü bir model dayatılmış. Ancak şarkı söyleyen kadınları star yapan bir ülkeyiz. Onlar görünür oluyor...
MEDYA İLE TOPLUM ARASINDA OTİSTİK BİR İLİŞKİ VAR
İyi de herkes görünür olmayı istemek zorunda mı? Belki de bazı insanlar ‘‘görünür olmayı’’ reddediyor?
- Ama Süreyya reddetmiyor. Koşuyor. İddiası bu, rol model olmak istiyor. Işığa çıkmak istemeyen hiçbir büyük şampiyon o yerlere varamaz.
Süreyya Ayhan'ın star olamadığına eminsiniz yani!
- Tabii ki. Başarılı kadınlarla ilgili
haber yapıldığı zaman hálá onun değil Hülya Avşar'ın fotoğrafı büyük giriyor. O büyük bir şampiyonadan döndüğü hafta bile Deniz Akkaya ve Çağla Şikel olacaktır dergi kapaklarında...
Bu ülkede, size göre, biz kadınlara dayatılan Deniz Akkaya ya da Sürreyya Ayhan tiplemesi mi?
- Bize, kadın bireyin önündeki alternatiflerin çok dar olduğu dayatılıyor...
Biri yeteneğini, emeğini, adale gücünü ‘‘satıyor’’, diğeri endamını. Bu ikisi arasında seçim yapmak zorunda mı kadınlar? İsteyen istediği gibi olamaz mı?
- Ben yelpazenin genişlemesini talep ediyorum. Birinin yerini ötekine bırakmasını değil. Cazibenin, parlaklığın ölçüsü sadece bize dayatılan özellikler değil.
Diğerlerinin sadece endamlarını ‘‘satıyor’’ olmaları çok mu kötü bir şey?
- Evet. Dünyanın hiçbir yerinde mankenlerin adını bilmiyoruz. Üç, beş tane top model biliniyor o kadar. Dünyada mankenlik disiplin isteyen tek şartı güzellik olmayan bir meslek. Türkiye'de öyle değil, ciddi bir meslek değil.
Siz şimdi bu kadınların salak olduğunu mu söylüyorsunuz!
- Yok. Ama bu kadınlar başka bir şey için kullanılıyor.
Kullanılıyorlar yani!
- Elbette. Sundukları dünyada çok öncü bir moda mı? Biz yaratıcı beş modacının ismini, moda çizgisini bile bilmezken, bu mankenlerin sevgililerinin isimlerini biliyoruz. Burada bir sorun var. Star katına çıkartıldıkları için erkek, kadın, aşk her konuda fikir beyan ediyorlar, bir tür filozof gibi. Ben de bir yurttaş olarak buna itiraz ediyorum.
Peki mankenlerin star olmasının ne mahzuru var...
- Olabilirler tabii ama hakediyorlarsa. Türkiye'dekiler Naomi, Claudia ya da Cindy Crawford gibi büyük emekler sarfedip, takdir görüp beş ayrı ülkenin dergilerinde yer mi aldılar? Üstelik ben Claudia Schiffer'in kadın-erkek ilişkisi hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum ama Deniz Akkaya, Demet Şener ne düşünüyor, onu söyleyebilirim. Hatta Demet Akalın'ın bile... Sürekli basında gözüküyorlar.
İyi de gözükmeden de var olan ve varlığını çevresine kabul ettiren kadınlar var bu ülkede. Aklıma hemen Hürriyet'in haber koordinatörü Nurcan Akad geliyor. Hürriyet Dergi Grubu'nun en tepesinde de bir kadın var: Neslihan Tokcan. Gözükmek şart mı yani?
- Onlara sormak lazım, acaba istedikleri gibi mi varlar? Bütün amaçlarına ulaştılar mı? Eksik kalan arzuları var mı?
Bu ülkede starların çoğunun mankenlerden ve şarkıcılardan oluştuğuna dair getirdiğiniz iddiada ısrarlısınız yani?
- Kadın yurttaşlara dayatılan model bu diyorum. Basını ve televizyonu iyi takip ederseniz durum gerçekten öyle. Bedia Muvahhit'in öldüğü gün bile baş köşe Hülya Avşar'a ayrılıyorsa, onun tenis antrenmanları Süreyya ve Yasemin gibi profesyonel sporcuların antrenmanlarından daha fazla takip ediliyorsa.... Ben profesyonel bir sporcunun antrenmanı hakkında bilgi edinmeyi istiyorum. Bunu da bir yurttaş olarak hakkediyorum.
Evet, ama bu ülkenin diğer yurttaşları da Hülya Avşar'la ilgileniyor...
- Yok, ben medyayla toplumun ihtiyaçları arasındaki bağın koptuğunu düşünüyorum. Otistik bir ilişki var yani! Biri diğerini duymuyor. Televizyonu açıyorsun, 75 yaşında bir bey, 20 yaşında bir delikanlı. Erkekler açısından çok geniş bir yelpaze var ama bu yelpaze kadınlar konusunda tıkanıyor...
Yapmayın. İşinin profesyoneli olan kadınlar hiç mi yer almıyor ekranlarda!
- Gelip geçiyorlar diyelim. O meşhur ekonomi ve siyaset programlarına bakın, hiç birinde kadın yok. Erkek erkeğe tablolar!
Erkekler dünyasında başarılı olmak için kadınların giderek erkek değerleriyle bütünleşmesi gibi bir tehlike yok mu?
- Agressiflik, yırtıcılık sadece erkeklere özgü vasıflar değil ki. Elbette böyle kadınlar da olacak. Nitekim boskstan da zevk alan kadınlar var, o tür dürtüleri olan kadınlar. Bu erkekleşmek anlamına gelmiyor ki. Kadın doğası yumuşaktır lafı mesela, tamamen palavra. Yok öyle bir şey! Bir kadın iktidara yaklaştıkça iktidarın gerektirdiği gibi davranabilir, o vasıflar erkeklerin vasıfları değil, iktidarın şart koştuğu vasıflardır.
Derya Tuna ya da başkalarının ‘‘Ben erkeğimin geyşasıyım. Ayaklarını yıkarım’’, ‘‘Tabii ki aldatacak, erkek doğası bu’’ demeleri belki de kendi çıkarlarını korumak içindir, olamaz mı?
- Hayır, medya her hafta onlara öyle dedirtiyor.
Medya mı dedirtiyor yoksa onlar mı diyor?
- Bence medya dedirtiyor! Bu laf o sayfalara çıkmak için şart. Bir mecburiyet söz konusu... Diplomaları yok, başka bir mesleğe sıçrama şansları yok, tek müdafaaları bu. Kaç sene ‘‘Erkeğimin geyşasıyım’’ diyebilirler ki? Bir sezon sonra başka bir kadın çıkacak...
Êİyi de belki onlar hallerinden memnunlar?
- Emin değilim. Karakterleri mi bozuk?
MİNNET DUYAN KADINLAR TERCİH EDİLİYOR
Türk medyasında 50 yaşın üzerinde bir erkek kalabalığı söz konusuyken, eşit konumdaki kadın sayısı sizce neden bir ya da iki ile sınırlı?
- Yaş problemi değil, bence iktidarla ilgili bir şey. Belli bir tecrübeden sonra gazeteci erkek ya da kadın manen ve madden otonomi sahibi olabilir. Bu durum erkeklerde kabul edilebiliyor, kadınlarda hazmedilemiyor.
Neden?
- Kadınların daha çok minnet duyanları tercih ediliyor.
‘‘Ciddi konuları tartışmak gazeteci erkeklerin işidir’’. Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?
- Televizyona bakılırsa öyle. Ama biz böyle zannetmiyorduk. Sizin çalıştığınız kuruluş bütün erkekleri aynı zamanda televizyoncu yaptı.
İyi de kitabınızda ismini verdiğiniz bütün gazeteci kadınlar televizyoncu olmak istiyorlar mıydı?
- Neşe Düzel, Duygu Asena, Yazgülü Aydoğan, Güler Kazmacı... Onların bir televizyon geçmişleri vardı. Pek çok konuyu da gayet iyi tartışabilirlerdi. Emin Çölaşan büyük bir cumhuriyetçi değil mi? Merak ediyorum Emin Çölaşan üç erkek arkadaşıyla birlikte ekranda tartışırken niye demiyor ki, ‘‘Ya arkadaşlar biz cumhuriyeti simgeliyoruz, niçin aramızda memleket meselelerini tartışan bir Nurcan Akad yok!’’ Benim bildiğim pek çok kadın, seve seve siyasi meseleleri konuşmak istiyor ekranda. Hasan Cemal, Güngör Uras, Ercan Kumcu çok değerli insanlar ama o çaptaki konuşmalara katılabilecek kadınlar yok mu yani? Yazgülü Aldoğan, Nurcan Akad, Neşe Düzel bu görevden kaçarlar mıydı? Burada bir pasta söz konusu, kadın erkek meselesi değil. Kadınlara yedirmiyorlar! Bu kadar basit...
Siz erkeklerin sizi istedikleri gibi yoğurmalarına izin vermediğiniz için mi basının içinde değilsiniz...
- Yooo. Ben kendim ayrıldım, istesem olurdum basının içinde. Şahsileştirmemek gerek, önemli olan bugünkü tabloyu çizmek. Basın dışına itildiğimi düşünmüyorum.
Parada cinsiyet dayanışmasının yeri ne?
- Medyayı ele alırsak, sadece bu alandan zengin olmuş, elinden en az bir kaç milyon dolar geçmiş, sınıf atlamış erkekler var. Ama bir tek kadın sayamazsınız. Bu kadınların hiç biri mi parayı önemsemiyor? Hepsi mi idealist, komünist, budist ya da hırs yoksunu? Hadi canım!
Siz bu kitabı niçin yazdınız?
a) Rahatlamak
b) İçimde kaldı
c) İntikam almak
d) Bugüne kadar kimsenin değinmediği bir gerçeğe parmak basmak
e) Eğlenmek
f) Kendi korkularımla yüzleşmek
g) Feminizme hizmet etmek
- İntikam almak hariç, hepsi! İddialı konuşmak istemem ama çok kişinin hissettiği ama ifade etmediği şeyleri kaleme aldım...
ERKEKLERİN AŞK YAZILARINI BİR TUZAK OLARAK GÖRÜYORUM
Medyada bu kadar aşk, kadın-erkek ilişkisi yazanların olması sakıncalı. Çünkü insanların hayatındaki en önemli şey değil aşk. Yanlış! Beyin yıkama. Bunları yazan erkekler, gayet iyi biliyorlar ki, aşk herşey değil. İş gerektirdiği zaman en sevdikleri kadını bile saatlerce bekletiyorlar, dolayısıyla başka insanlara özellikle da genç kızlara böyle abuk sabuk dayatmalarda bulunmamaları gerekiyor. Erkeklerin kurduğu o baygın cümleler beni hiç tavlamıyor, o yazıları çok ciddi bir tuzak olarak görüyorum.
Türkiye'nin yeni filozofu Hülya Avşar
Kitabınızda Hülya Avşar'a çok değinmişsiniz. Tam olarak onunla alıp veremediğiniz nedir?
- ‘‘Kocam beni aldatıyor ama zaten bütün evlilikler böyle’’ diyor, olağanüstü bir bilir kişi gibi. Hiç bir sevdiğim yazar, edebiyatçı, hatta psikolog hatırlamıyorum ki bu kadar kesin ve keskin konuşsun hayatla ilgili. Nereden biliyor?
Milyonlarca kadının Hülya Avşar'a bayılmasını nasıl açıklıyorsunuz?
- Hoş kadın, ben de seviyorum. Ama beynim onun söylediği herşeyi kabul etmemem gerektiğini söylüyor. Filmlerini beğeniyorum ama felsefe yapmaya kalktığında, ‘‘Kocan seni aldatır, sineye çekmelisin, doğa böyledir’’ dediğinde kendimi onunla tartışmak zorunda hissediyorum. O kocasını ebedi çapkın olarak lanse etti...
Bir kadın, star olmak uğruna böyle bir tuzak kurabilir mi?
- Hayır ama kocasının yaptığı çapkınlığı kabullenmeyi adil bir şey zannediyor. Kadın olarak bir suçluluk duygusu var. Ben onu yargılama yetkisini nereden mi buluyorum? Kendisi açıyor bu meseleleri, bize de tartışma hakkı veriyor. Yoksa kimsenin kimsenin hayatını böyle didikleme hakkı yok. Bana en aşağılıyıcı gelen de, ‘‘Bütün erkekler zaten böyledir, aldatır, Kaya gibi’’ derken, zavallı Kaya Bey'i de, bütün kişiliğinden çıkarıyor, salyangoz,
boğa, karınca gibi bir kategoriye sokuyor.
Başına gelen felaketleri bile Hülya Avşar paraya çevirip ticaret mi yapıyor?
- Yok, yok. Ama bu konuda çok sabit ve geri fikirleri var: Ailesiz bir kadını son derece çaresiz sanan, annesi babası ayrılmış bir çocuğun mutlaka mutsuz olacağını varsayan...