Güncelleme Tarihi:
MELİKE BİRGÖLGE'NİN DİĞER RÖPORTAJLARI
Sıradaki röportaj konuğum Mert Fırat desem, ‘O kim?’ diye düşünür çoğu kişi. Ama ‘Binbir Gece’ dizisi ve ‘Burak’ dersem birçok kişinin ‘Aaaaa! O mu!’ deyip, ilgiyle röportajı okuyacağını tahmin etmem hiç zor değil. Canlandırdığı asi, şımarık karakterin tam tersi mütevazı kişiliğiyle karşınızda Mert Fırat. Nam-ı diğer ‘Binbir Gece’ dizisindeki ‘Zengin Bey Burak’ hayranları bu röportaj sizin için.
Dizideki ‘Sezen’ karakterinin deyimiyle ‘Zengin Bey’ olarak diziye nasıl dahil oldunuz?
‘Binbir Gece’ dizisinden önce ‘Yersiz Yurtsuz’ dizisinde rol alıyordum. Beni orda TMC’nin sahibi Erol Avcı görmüş. Bana uygun bir rol olduğunu söylediler. Kabul ettim. Bu şekilde geçtiğimiz sezon diziye dahil oldum.
“İSVEÇ’TE AŞÇILIK – GARSONLUK YAPTIM!”
Ankaralı olduğunuzu biliyorum. Bunun dışında kimdir Mert Fırat? Sizi tanıyalım biraz.
Liseden sonra Rus Dili’ni kazandım Konya’da ama gitmek istemedim. Sonra bir arkadaşımın vasıtasıyla İsveç’e gittim. Orda Radyo – Televizyon – Medya Yönetimi okudum. Ama oradan mezun olmadım. İki yıl okudum, okumaktan çok çalıştım. Bunun nedeni de İsveç’te okumak kolaydı ama ekonomik koşullarım elvermedi. Yaşam şartları kolay değildi orda. Aşçılık, garsonluk yaptım. Müzikle de uğraştım.
“OYUNCU OLMAK İSTEDİĞİMDE AİLEM KARŞI ÇIKTI!”
Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro - Oyunculuk Bölümü mezunusunuz. Tiyatroyla tanışmanız nasıl oldu peki?
Ortaokuldan beri vardı ilgim. Şöyle ki; okuduğum o yıllarda bir hocamız vardı, bizi iki gruba ayırmıştı. Her hafta bir oyun ve skeçler yazmamızı istedi, hem de İngilizce olarak... Bu şekilde farkında olmadan adım atmış oldum aslında. Baktım güzel gidiyor ve kendimi geliştirebiliyorum da. Ondan sonra okulun tiyatro çalışmalarına, oyunlarına katılmaya başladım. Ve lise yıllarında ‘Ben oyuncu olmak istiyorum’ dedim. Ama ailem ilk önce karşı çıktı. ‘Önce üniversite oku sonra oyunculuğunu yap’ diyerek…
İsveç’ten döndükten sonra…
Döndükten sonra Ankara’da Devlet Tiyatrosu’na girdim sözleşmeli olarak. ‘Suç ve Ceza’ oyununda oynadım. O oyunda rol alırken sınava gidim. Ankara Üniversitesi Tiyatro - Oyunculuk Bölümü’nü kazandım. Bir yandan tiyatro oyunculuğu, diğer yandan okul…
Bu arada bir de, TRT’de ‘Bizim Evin Halleri’nde rol aldınız.
‘Suç ve Ceza’ oyununda oynarken, oradan beni bilen Hülya Gülşen Irmak ve Mehmet Atay, o dizi ekibine beni önermiş. O şekilde Bizim Evin Halleri’nde rol aldım.
‘Ver elini İstanbul’ deyişiniz…
2006’da okulum bitmişti. Ve burası yani ‘Oyun Atölyesi’ sınav açmıştı. Sınava girdim, ‘Hırçın Kız’ oyunu için seçildim. Gidip gelmek zor olacaktı, İstanbul’a yerleştim. Yerleştikten üç dört hafta sonra ‘Yersiz Yurtsuz’ dizisinde rol almaya başladım, şimdi de Binbir Gece’ dizisi…
Asi, sorumluluktan kaçan ‘Zengin Bey Burak’, Sezen’in peşinden çok koştu. Gözü kara bir halde… Ne buldu Sezen’de Burak?
Evet, çünkü gerçekten aşık oldu. Uğruna her şeyi yaptı, aşkı için mücadele etti. Kek bile yapıp kapısına dayandı. (Gülmeler…)
“AŞK İÇİN ÇABA HARCANMALI!”
Peki siz gerçek yaşamınızda böyle gözü kara mısınız aşk söz konusu olunca?
Evet, daha beterim hatta. Bazı şeylerin mücadele ile olacağının daha doğru olacağını düşünüyorum. Bir aşk için çaba harcanmalı, mücadele edilmeli. Ama hani gerçekten değen biriyse, değiyorsa mücadele edilmeli diyorum.
Zaten mücadele, aşkta - ilişkide olması gereken…
Tabii, kesinlikle… Bir insanın kendisiyle savaşırken, hatta ailesiyle bile savaşması zorken başka birini hayatına dahil etmek, her şeyine ortak olmak, sorunları beraber paylaşabilmek çok önemli. Bu da mücadeleyi gerektiriyor tabii.
“EVLİLİK AŞKI ÖLDÜRÜYOR!”
Mücadele sonrasında kaybetme korkusu aşkı tetikliyor mu sizce, ilişkiyi canlandırma anlamında?
Aynen öyle… Kaybetme korkusu ilişkiyi canlı tutuyor. Dolayısıyla evliliğin bu anlamda aşkı öldürdüğüne inanıyorum. Çünkü şöyle bir şey var, yaşanan ilişkide, karşındaki kişinin kapıyı vurup gidecek olmasının verdiği endişe korkutuyor ve bir yerde tutuyor aslında.
Sezen ve Burak neden gizlice evlenerek ailelerini böyle bir tepkiyle cezalandırdılar?
Herkes onlara karşı çıkınca içindeki aşk ve güçle bu konuyu aşabileceklerine inandılar ve bunu göstermek istediler.
“AŞIK OLUNCA GÖZÜM HİÇBİR ŞEY GÖRMEZ”
Gelelim aşka…
Çok heyecanlanırım aşık olunca. Gözüm başka hiçbir şeyi görmez. Sürprizler yapmayı severim.
“EVLİLİK BİR NİKÂH DAİRESİ KADAR YAKIN!”
Üç yıldır süren bir birlikteliğiniz var. Evlilik uzak mı size?
Evlilik bir nikah dairesi kadar yakın aslında ama... (Gülüşmeler…) Büyük bir sorumluluk, maddi koşullar da var. Hani evlenince ‘Eyvah, ben şimdi ne yapacağım? Hani beraber olduğum kişiye onun istediği şartları sunabilecek miyim, onu rahat ettirebilecek miyim?’ düşüncesi… Sonrasında dünyaya getireceğiniz çocuk… Onu şartlar en iyi şekilde olduğunda dünyaya getirmelisiniz ki, ‘İyi ki beni dünyaya getirmişsiniz’ diyebilsin.
“SORUMLULUK ALAN BİRİYİM”
Canlandırdığınız ‘Burak’ karakteri sorumluluklardan kaçan, asi, şımarık biri. Sizde bu tür özellikler var mı?
Hayır, tam tersi sorumluluklardan kaçmak yerine sorumluluk alan biriyim. Çok asi değilimdir. Ama Burak’ın şu özelliğini seviyorum. Adam başına buyruk yaşıyor, çok rahat. Hiçbir sorumluluğu yok. Derdi yok, tasası yok. Nerde akşam orda sabah… Para sorunu yok. Çok lüks evlerde oturuyor, pahalı arabalar… Bunları görünce diyorsun ki ‘Vay be! Böyle hayatlar da var.’ Belki zor, belki yanlış ama böyle hayatlar da ne yazık ki var.
“BEN KADINLARA ‘BURAK’ GİBİ YAKLAŞAMAM!”
Zaten oyunculuğu çekici kılan nedenlerden biri de bu olsa gerek. Yani yapamadıklarınızı roller sayesinde yaşamak…
Kesinlikle… Olmadığın birini oynamak… O çok keyifli bir şey. Hayatında yapamadığın şeyleri rolle yapmak başka bir şey. Mesela, Burak’ın kadınlara yaklaşması… Ben öyle yapamam mesela. Hani televizyonda görüyorsun ‘Noluyor yaa… Aaa bu muymuş? Ya da ‘Kadına böyle yaklaşılır mı?’ diyorsun.
Kendinde olmayan başka özellikleri canlandırmak insana neler düşündürüyor? Neler katıyor?
Bakıyorsun… Böyle yaşasam, böyle bir kültürden gelmiş olsam, böyle şımartılsam ben de böyle olabilirim diyorsun. Burak, gerçekten şımartılmış, çok rahat yetişmiş, vs… Gerçek hayatla yüzleşmesi engellenmiş.
“KOLAY KOLAY KİMSEYİ ALDATMAM”
Mert’in Burak’tan ayrılan yönleri neler?
Kolay kolay hiç kimseyi aldatmam, insanları yarı yolda bırakmam, insanların hayatlarıyla bu kadar oynamam, Burak’ın Melek’e yaptığı gibi. Böyle anlık şeyler yaşamam. Ben anlık değil, gerçekçi ve daha uzun vadeli düşünürüm.
“BİZ SİZE GICIK OLUYORUZ!”
İnsanlar nasıl tepki veriyorlar sizi gördüklerinde? Ne diyorlar ve niye kızıyorlar daha çok?
Melek’i bırakmış olmama… Ama geçen gün şöyle ilginç bir şey oldu. Bankaya gitmiştim, üç kızdan bir tanesi ‘Ay biz size gıcık oluyoruz!’ dediler. (Kahkahalar…)
Genelde ‘Ailecek sizi seviyoruz’ derler ya, bu kez ilginç bir yorum olmuş gerçekten.
Aynen… Ama görsen, nasıl sevinerek söylüyorlar. ‘Teşekkür ederim’ dedim ben de.
Gelelim rol aldığınız tiyatro oyununa. ‘Testosteron’ Siz, Metin Coşkun, Emre Karayel, Fırat Tanış, İnan Ulaş Torun, Timur Acar ve Tuna Kırlı rol alıyorsunuz. Nasıl kimlikle karşımıza çıkacaksınız bu kez oyunda?
Gazeteci Tretyn’i canlandırıyorum. Magazin gazetecisi, nerde sansasyon varsa ona yönelen, ‘bir kelimeden başka türlü nasıl anlam çıkarabilirim’ diye düşünen bir gazeteci…
Oyunun konusu da kadın – erkek ilişkileri…
Evet… Erkekler arasında kadın konusu… Erkeğin kadına bakışı… Hayatında var olan kadınları nasıl gördüklerini anlatıyor. Aslında kadının, erkeğin hayatındaki yeri… Bir de kadın her yönden ele alınıyor oyunda. Medyatik, biyolojik, toplumsal… Komik bir şekilde…
Erkeklerin ipliğini pazara çıkarıyorsunuz diyebilirim. (Kahkahalar…)
Erkeklerin dünyası… Erkek olmanın ne kadar zor olduğunu, aslında hatanın nerde başladığını anlatıyoruz. Bir yandan da erkeklerin kadınlara bakışını…
“ERKEKLER DOĞURAMADIĞI İÇİN KADINLARI CİNSEL OBJE OLARAK GÖRÜYORLAR!”
Erkekler kadınları neden cinsel obje olarak görüyor?
Oyun tam da bunu irdeliyor. Kadınları neden cinsel obje olarak görüyor erkekler? Bunun nedeni çok basit ve çok açık aslında. Erkeklerin doğurganlık özellikleri olmadığı için!
Bunun temelinde, yani kadınları cinsel obje olarak görme konusunda ‘erkekliğin doğası’ diye savundukları o olgu mu var? Yoksa başka bir sebep mi…
Hem erkeğin doğasında var hem de şu, bir kadın çocuk dünyaya getirebiliyor. Evet erkekler her şeye sahip olabiliyorlar. Yönetici oluyorlar, fabrikalar kuruyorlar. Başarılar kazanıyorlar, para kazanıyorlar, güç sahibi oluyorlar. Ama doğuramadıkları için de kadınları cinsel obje olarak görmekten vazgeçmiyorlar, vazgeçemiyorlar.
İlginç…
Doğurganlık özelliği kadında olup erkekte olmayınca… Erkek ne yaparsa yapsın, bu anlamda yani doğurganlık anlamında yoktan var edemiyor. Ama kadında öyle değil. Hatta öyle ki, kadınlar yakın gelecekte erkeğe hiç ihtiyaç duymadan çocuk sahibi de olabilecek. Bu, daha da beter bir kaygı yaşatıyordur birçok erkeğe.
“Oyunculuk bir laboratuvar. Bir yaşam biçimi ve sonsuz bir şey” diyorsunuz Peki ne tür deneyler yapıyorsunuz? Yani oyunculuğunuzu nasıl ve nelerle besliyorsunuz?
Gözlemle… İnsanları ve olayları gözlemleyerek… Bazen bilinçli bazen de farkında olmadan…
Detaycı bir yapınız var gibi. Detaycı ama sabırsız…
Evet aynen… Çok sabırsızım. Bir şey olacaksa hemen olsun isterim. Neyi istiyorsam onun üstüne giderim.
“CASUS OLMAK İSTİYORUM!”
Ankara Devlet Tiyatrosu’nda; ‘Suç ve Ceza, Şeyh Bedrettin, Palyaço Prens, Atları da vururlar’ adlı oyunlarda, İstanbul’a geldiğinizde de ‘Hırçın Kız’ oyununda rol aldınız. Geçen yıl ‘Hayattan Korkma’ filminde rol aldınız. Şimdi de ‘Binbir Gece’ dizisiyle ekranlarımızdasınız. Dizi oyunculuğunuzun yanı sıra yeni oyun ‘Testosteron’la tiyatro sahnelerindesiniz. Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz?
Sinema yapmak istiyorum. Sinema, tiyatro… Oyunculuğumu geliştirmek, iyi roller oynamak... Oynamak istediğim çok rol var.
Mesela…
Bir casusu canlandırmayı isterdim mesela. Aksiyon türündeki kurguların olduğu filmlerde rol almak isterdim. Derinliği olan karakterleri canlandırmayı istiyorum. Hem oyunculuğumu geliştireceğini hem de derinliği olan rolleri canlandırmanın keyifli olacağını düşünüyorum
“SEYİRCİ ROLÜMÜ ANLIYORSA BAŞARI BUDUR!”
'Hırçın Kız' oyunundaki ‘Tranio’ rolünüzle 2006 yılında ‘Arda Kanpolat Oyunculuk Ödülü'ne layık görüldünüz. Nedir başarı kıstasınız…
Başarı benim için, karşılık bulmaktır. Yaptığım işin karşı tarafa geçmesi demektir. Yaptığım iş karşı tarafa geçiyor ve seviliyorsa, seyirci anlıyorsa başarı budur benim için. Oynadığınız bir rol ya da yaptığınız bir iş seyirciye geçmiyorsa başarısızlıktır o.