Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Nisan 21, 2007 00:00
Kendi markasını yarattığı ilk günden beri ayakkabıların tabanını kırmızıya boyuyor. Monaco Prensesi Caroline’den Tina Turner’a kadar birçok ünlü de bu ayakkabıları giyiyor.
Asla erkek ayakkabısı tasarlamıyor, çünkü ikisinin aynı anda yapılmayacağını düşünüyor. Taklit edilmesini fazla umursamıyor: "Kırmızı tabanların diğer tasarımcılar tarafından da kullanılması beni çok yoruyor. Ama satışlarımı hiç etkilemiyor. Çünkü onların sadece tabanları kırmızı, ayakkabının üstündeki yaratıcılık onlarda yok. "Christian Louboutin, hafta içinde Beymen’in davetlisi olarak İstanbul’daydı. Yalnızlıktan ilham aldığını söyleyen ünlü tasarımcı, "Bazen de ansızın çıkageliyor, mesela sizin ayakkabılarınıza bakarak yeni bir model tasarladım" dedi. İşte bir tasarım ekibi olmayan, "Markamın varı yoğu benim" diyen kırmızı tabanlı büyücü.
Ayakkabılarla nasıl tanıştınız?
- Hareme benzeyen bir ailede büyüdüm. Bir annem dört kız kardeşim vardı. Kadın ayakkabılarıyla onların sayesinde tanıştım. Annemin dümdüz, kız kardeşlerimin platformlu ayakkabıları vardı. O ayakkabılar benim oyuncak arabalarımdı.
Peki ayakkabılarla kimin ya da neyin sayesinde yakınlaştınız? Şu ünlü müze ve fahişe hikayesini anlatırmısınız?
- 12-13 yaşlarındayken ailem beni bir müzeye götürdü. Odalardan birinin girişinde bir pano asılıydı. Panodaki sivri burunlu, incecik topuklu ayakkabıyı görünce çarpıldım. Üstünde kırmızı çarpı işareti vardı. Topuklu ayakkabıyla girilmez işaretiydi. Birkaç gün sonra aynı ayakkabıyı sokakta bir kadının ayağında gördüm. Kadını takip etmeye başladım. Kadın panayır alanına doğru yürüyor, ben de peşinden. Biraz fazla kırıtıyor ama aldırmıyorum. Etrafta sokak satıcıları ve garip adamlar... Sonra anlıyorum ki, o kadın bir fahişe. Ayakkabıları beni o kadar büyülemiş ki, yanından uzaklaşamıyorum. Kadının birlikte çalıştığı adam yanıma gelince kendime geldim. Adam beni kovdu ve uzaklaşmak zorunda kaldım.
"Ben ayakkabı tasarımcısı olacağım" cümlesini ilk ne zaman kurdunuz?
- Fahişenin ayakkabıları bende saplantı oldu. O günden sonra elime ne zaman kalem kağıt alsam o ayakkabıları çizdim. Aynı topuk, aynı burun... Renkleri günlük ruh halime göre farklılaşabiliyordu. Başarılı bir öğrenci değildim. Okuldakiler ayakkabılara olan düşkünlüğümü bilirdi. Herkes bana ayakkabılarla ilgili fotoğraf, resim, yazı getiriyordu. O zamanlar bunu meslek olarak düşünmüyordum. Sınıftaki kızlar hostes ya da manken, erkekler veteriner ya da doktor olmak istiyordu. Benim bu tarz bir isteğim yoktu. 16 yaşımda hobim işim olsun dedim ve ayakkabı tasarımcısı olmaya karar verdim.
Tasarım konusunda bir eğitim aldınız mı? Sizce iyi bir tasarımcı olabilmek için eğitim şart mı?
- Böyle bir kural yok. Eğitimin ne yapmak istediğini bilmeyen insanlara çok daha geniş bir bakış açısı sağladığı gerçek. Ama ben her zaman ne yapmak istediğimi biliyordum. Ben sadece ayakkabı çizmek istiyordum. Tek bir hayalim vardı: Folies Bergeres müzikalindeki dansçı kızların ayakkabılarını çizmek. Bunu üzerine 18 yaşında teknik eğitim almak için ayakkabıcı Charles Jourdan’ın yanına çırak olarak girdim. Maud Frison, Chanel, YSL ve Sidonie Larizzi gibi büyük modaevlerinde de çalıştım.
Hayalinizi gerçekleştirdiniz mi? Folies Bergeres’deki dansçılar hiç sizin ayakkabılarınızı giydi mi?
- 16-17 yaşındayken Folies Bergeres müzikalinde çalışmak için her şeyi yaptım. Çalıştım da. Ama ayakkabı tasarımcısı olarak değil! Teknisyenlerle dansçı kızlar arasındaki aşk mektuplarını ve çiçekleri getirip götürürdüm. Ofisboy’dum yani... Şaşırtıcı ama benim bu rüyam 25 yıl sonra, yani bugün gerçekleşiyor. Bu yıl Crazy Horse kaberesinin dansçıları için ayakkabı tasarladım.
Kırmızı renkle aranızda ne var? Bu renk ne zaman hayatınıza girdi ve neden bir daha hiç çıkmadı?
- Kendi şirketimi 1992 yılında kurdum. İlk koleksiyonumu Andy Warhol’un eserlerini düşünerek tasarladım. Çok renkli resimlerinden ilham almıştım. İlk ayakkabı üretildiği zaman, resimle ayakkabı arasında çok büyük bir fark olduğunu gördüm. Resim ve gerçek aynı efekti veremiyordu. Çünkü ayakkabının çok belirgin bir yeri, tabanı simsiyahtı. Tam bunu düşündüğüm sırada sekreterimin elinden kırmızı ojesini kaptım ve ayakkabının tabanını kırmızıya boyadım. Tatmin oldum. Aslında kırmızı tabanı tek sezon yapmak, her sezon tabanların rengini değiştirmek istiyordum. Bir sezon mor, bir sezon mavi... Fakat birden şunu fark ettim. Kırmızı tabanlar kadınların yeşil ışığı olmuştu. Bu tabanlar sayesinde erkekleri flörte çağırıyorlardı. Erkekler sokakta hiç tanımadıkları kadınların yanına gidip, "Biliyor musunuz tabanlarınız kırmızı" diyerek tanışıyorlardı. Ayakkabılar başlı başına bir tahrik objesi. Kırmızı tabanlar sayesinde çapkın kadınlar erkekleri daha çok kışkırtabiliyor. Hal böyle olunca ben kırmızıyı bırakmak istesem de kırmızı beni bırakmıyor. Bu renk benim markamın karakteri oldu.
AKLIMDAN ÇIKMAYAN AYRINTI
Folies Bergeres müzikalinde çalışırken bir gün beni kasaba gönderdiler. İnce kesilmiş ve kansız et butları aldım. Dansçı kızlar o etleri ayakkabıların tabanlarına koyuyorlardı. Çünkü ancak o zaman rahat ediyorlardı. Bu detayı hayatım boyunca unutmadım. Ayakkabılarıma aşık olan bir kadın, o ayakkabıları rahat olmadığı için giyemezse mahvolurum.Ayakkabı fetişizmini çok seviyorum. Ama bir ayak ya da ayakkabı fetişisti değilim. Fetişist bir ruh haliyle ve düşünce yapısıyla çalışıyorum. Çünkü olması gereken budur.
Christian Louboutin’e kulak verin] Boyunuza birkaç santim eklemek, dünyaya bakış açınızı değiştirir.
] Kadın yüksek topukların üzerinde olduğu zaman duruşu, vücut dili değişiyor. Vücuduna daha hakim oluyor. Elini, kolunu, bacağını daha iyi kullanıyor.
] Yüksek topuklu ayakkabılar ile olabildiğince yavaş yürüyün. Bu size daha zarif ve çekici bir görünüm katar.
] Eğer yüksek topuklar ile yürümeyi bilmiyorsanız topuklu giymeyin. Çünkü yüksek topuklu ayakkabılar ile yürümeyi bilmeyen birinin rahatsızlığını izlemek kadar kötü bir görüntü olamaz.
] Bir kadının kendini ayakkabılarıyla ifade ettiğini düşünüyorum. Sözler, bakışlar ne kadar önemliyse ayakkabılar da o kadar önemli.
] Bence düz ayakkabıyla da seksi olunabilir. Ayrıca günün her saati seksi olmak zorunda değilsiniz.
Türk kadını çok feminen
21 yaşına kadar Türkiye’ye dört kez geldim. En son 1994’te gelmiştim. Bence Türk kadını aynen ülkesi gibi Asya ve Avrupa’nın arasında gerçek bir köprü. Her iki kıtayı da belirgin bir şekilde temsil ediyor. Bir kere çok kadınsı. Artık Avrupalı kadın feminenliğini kaybetti, hepsi erkek gibi görünüyor. Bu benim hiç hoşuma gitmiyor. Türk kadını ise her zaman eline, ayağına, duruşuna, dekoltesine dikkat ediyor. Türk kadınının klasik kadınlığını koruyor olması benim için çok önemli. Çünkü ben her zaman klasik kadından ilham alıyorum. Türk kadını benim için olağanüstü bir kadın. NICOLE KISA
TINA YÜKSEK SEVİYORCameron Diaz, Gwyneth Paltrow, Angelina Jolie, Catherine Deneuve, Ashley - Kate Olsen, Halle Berry, Lindsay Lohan, Madonna, Monoca Prensesi Caroline ve Ürdün Prensesi Rania.... Hepsi benim ayakkabılarımı giyiyorlar. Ama hepsi ayrı taşıyorlar. Nicole Kidman çok yüksek topukları değil, kısa topukları tercih ediyor. Tina Turner çok yüksek topuklar giyiyor. Hatta onların üzerinde dans ediyor.
MANOLO BLAHNIK’E CEVABIMAnneanneler giyeceğine Ruslar giysin
Manolo Blahnik İstanbul’a geldiğinde, bir gazeteci arkadaşım onunla röportaja gitti. Ayağında sizin ayakkabılarınız vardı. Blahnik şöyle dedi: "Neden Christian Louboutin giyiyorsun. Bu markayı bir tek Ruslar giyer." Ne söyleyeceksiniz?
- Bunu çok matrak buluyorum. Çünkü ortak çok müşterimiz var. Ayakkabılarımı Rusların giymesini anneannelerin giymesine tercih ederim.
Size "Kırmızı tabanlı büyücü" lakabını kim taktı? - Hatırlamıyorum. Ama kesinlikle Manolo Blahnik değil. Büyücü demeleri çok hoşuma gidiyor. Çoğu zaman o büyüye tanık oluyorum. Bazı kadınlar ayakkabılarımı giydikleri anda değişiyorlar. Bir İspanyol kadının lafını hiç unutmam. Ayakkabıları giydi ve arkadaşına dönüp şöyle dedi: "Estetik, gerdirme, botoks, yağ aldırmaya hiç gerek yokmuş. 500 Euro’ya bunu halledebiliyoruz, üstelik acısız!"
Christian Louboutin söyleşisini bu akşam saat 23.05’te CNN Türk’te Trends’te izleyebilirsiniz.