Saadet KEFAL/ESKİŞEHİR, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Mart 22, 2008 16:11
ESKİŞEHİR Yardım Sevenler Derneği ile Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi'nin birlikte yürüttüğü, Avrupa Birliği tarafından desteklenen ‘Toplumsal Çalışmalar İle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Projesi'nin ilk eğitim toplantısı Eskişehir'de yapıldı. Toplantıda konuşan Prof.Dr.Gülten Seber, aile içinde kadınların en çok piknik tüpüyle şiddete uğradıklarını söyledi.
Eskişehir, Bilecik ve Kütahya illerini kapsayan proje de kadına yönelik şiddetle mücadele için Milli Eğitim, Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı, adliye, sağlık, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve medya çalışanlarına eğitim verilmesi amaçlandı. Projenin ilk toplantısı bugün Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Turgut Özakman Meirkezi'nde yapıldı.
Mahalle muhtarları ile Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının izlediği toplantıya konuşmacı olarak Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Gülten Seber, ESOGÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Yasemin Balcı, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim elemanı Dr.Yavuz Tuna ile Eskişehir Barosu avukatlarından Filiz Destici katıldı.
Toplantıda ilk sözü olan Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim elemanı Dr.Yavuz Tuna, toplumda kadına yönelik şiddetin görmemezlikten gelindiğini söyledi. Aile içinde kadınların yüzde 34'ünün fiziksel, yüzde 53’ünün de sözel şiddete maruz kaldıklarını kaydeden Dr.Tuna şöyle konuştu:
“Toplumda şiddet daha çok aile içinde olmakta. Aile içi şiddete maruz kalanda kadınlar. aile içinde kadınların yüzde 34'ü fiziksel, yüzde 53'ü de sözel şiddete maruz kalmakta. Kadın aile içinde ekonomik, cinsel, ruhsal şiddet görmekte. Ama aile içinde olan şiddet hep görmemezlikten gelinmekte. Aile içinde yaşanan olaylara kırışılmaz, kadın hak etmiştir, karı- koca arasına girilmez gibi inanışlar vardır. Öncelikle bu tutumlar değiştirilmeli. ‘Şiddet olmadan bu şiddetin nasıl önüne geçebiliriz' diye düşünmeliyiz. Topluma bu tutumlar değil, doğrular öğretilmeli. Aile içindeki şiddete çevre ve aile sessiz kalmamalıdır.”
ESOGÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Gülten Seber kadın ve erkeğin bütün olduğunu söyledi. Kadına yönelik şiddetin dünyanın her yerinde olduğunu kaydeden Prof.Dr. Seber, toplumda kadına verilen rolün ereklerden farklı olduğunu belirterek, “Toplumda erkeğe verilen rol erkek mert, dürüst, sözüne güvenilir, dayanıklı, acıma duygusu olmayan ve koruyucudur. Kadına ise verilen rol yumuşaklık, fedakarlık, boyun eğmek, sabırlı, israrcı olmamak, sevecenlik ve kendinden önce başkalarını düşünmedir. Din adamları kadının bu dünya da olmasa da öbür dünya da yeri cennettir derler. Yıllar boyu bizi böyle kandırmışlardır” dedi.
Erkeklerin kadınlara çeşitli nedenlerden dolayı şiddet uyguladıklarını ifade eden Prof.Dr. Gülten Seber şöyle devam etti:
“Kadınların yüzde 5.8'i yemeği yakma, yüzde 29.1'erkeğin sözlerine karşılık verme, yüzde 27’si lüzumsuz para harcama, yüzde 23.2’si çocukları ihmal etme ve yüzde 16.3’ü de cinsel ilişkiye hayır demeleri gibi nedenlerden dolayı erkkeklerin şiddetine maruz kalıyorlar. Çoğu insanda kadın hak ederse sopa ver düşünceyi vardır. Aile içi şiddet tabu olarak kalmış, kol kırılır, saklanır mantığı güdülmüştür. Kadına uygulanan şiddet bir aile sorunudur, düşük gelir alan ve madde bağımlısı olan erkek şiddet uygular, akıllı kadın dayak yemez gibi mantıklar devam etmektedir. Çok ilginçtir ki küçük piknik tüpüyle kadına şiddet uygulama çok büyük orandadır. Hukuk şiddeti uygulayan için mutlaka görünen şiddeti arıyor. Oysa saklı şiddet daha derin yaralar açmakta. Kadına yönelik şiddet hakaret, küfür, aptal, salak, korkutma, çocukları göstermemekle tehdit etme saklı ve ispatı olmayan şiddettir. Zaten görünen şiddetin ispatı da vardır. Kadını istemediği halde ve istemediği yerde cinsel ilişkiye zorlama, çocuk yapmaya mecbur etme, fuhuşa zorlama şiddettir. Maalesef başbakanımız da kadınlara en az 3 çocuk yapmayı önermiştir.”
İŞYERLERİNDE TACİZE UĞRUYORLAR
Kadınların sadece aile içinde değil, sokak ve işyerlerinde de taciz ve şidete maruz kaldıklarını anlatan Prof.Dr. Gülten Seber şunları kaydetti:
“Bazı işlerlerinde işe alınacak kadınlara 4 yıl çocuk yapmama, evlenmeme, şartı koyunmakta. Kadın dul, bekar, güzel ise işyerlerinde taciz nedeni olarak görülmekte. Giydiği koyafetler taciz nedeni olarak gösterilmekte. Kadınlar şiddete maruz kaldıklarında şiddeti uygulayan yabancı biri ise geri dönüp zarar verecek, tanıdık biri şakınlık ve güvensizlik duygusunu yaşar. Aile içi şiddete tanık olan çocuklar büyüdüklerinde çoğu bunu tekrar eder. Bu erkek çocuklarında çok fazla görülmekte. Kız çocukları anneleri şiddet görüp ses çıkarmadığı için bunu kader gibi görür. Öyle vakalar var ki annesini babası dövmesin diye şımarık yaparak babasının kendisini dövmesini sağlar. Sırf annesi şiddet görmesin diye. Şiddet gören kadınlar bu olayı içinde yaşar, katılaşır, ürkekleşir, yeme bozuklukları, sigara bağımlılığı, korku, panik gibi duygular yaşar. Haytan zevk alamayan kadın intihar eğilimli olur. şiddet gören kadınların yüzde 20’si intiharı dener. Şiddet uygulanan kadın fiziksel olarak taniyon, kalp hastalığı, nedeni bilinmeyen ağrılar çeker. Akıl erkeğe, duygu kadına verilmiştir denir. Yaşlı, engeli, çocuk bakımı kadına görev edindirilir.”
FİZİKSEL YARALAR ÇABUK İYİLEŞİYOR
ESOGÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim başkanı Prof.Dr. Yasemin Balcı da, kadına yönelik fiziki şiddeti raporlandırabildiklerini ama ruhsal şiddet için rapor almanın uzun sürdüğünü belirtti. Prof.Dr. Balcı şöyle dedi:
“Adli rapor kişilerin haklılık ve haksızlıklarını ispat için verilmektedir. Yargı mensupları raporu tıp bilgisiyle aydınlatmak için ister. Şiddet gören kadın en kısa zamanda yargı ve kolluk kuvvetine gitmelidir. Çünkü mutlaka sevk ve üst yazı şarttır. Bize gelen şiddet gören kadınların görünen izleri rapor ediliyor. Ama ruhta açılan yaralar uzun sürede tespit edilmekte. Görülen izlerden çok görülmeyen, içimizde oluşan yaralar çok önemli. Fiziksel yaralar çabuk iyileşiyor fakat ruhsal yaralar çok zor iyileşiyor. Fiziksel yaralarda erken müracaat asıldır. En çok gördüğümüz çürük ve kesiklerdir. Adli rapor hem şiddeti gören için hem de şiddeti uygulayan için çok önemlidir. Çünkü şiddette maruz kalan için rapor güvencedir. Raporun caydırıcılık gücü vardır. Ama çoğu zaman rapor şiddeti uygulayan için özür mekanizması olmaktadır. Şiddette rapor mutlaka alınmalıdır. Çünkü bugün çürükle başlayan şiddet yarın ve iler ki günlerde cana kast olarak devam edebilmiktedir.”