Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 2009 00:00
İki yıldır kendi ismini taşıyan markasıyla, ham, yüksek topuklu avangart ayakkabılar tasarlayan Sertaç Delibaş, nihayet kendine bir showroom açtı. Rahatlığa çok önem verdiğini söylüyor. Kadınlar rahat yürüsün, hatta koşsun diye tabanlara yumuşak süngerler yerleştiriyor.
Sertaç Delibaş markası nasıl ortaya çıktı?- 12 yaşından beri bu işin içindeyim. Amcam ayakkabı ustasıydı, onun yanında yetiştim. Çizime de yeteneğim vardı. 16 yaşında karikatür yapmaya başladım. Marmara Üniversitesi’nde resim okudum. Ayakkabı sektöründeki teknik bilgimle, çizim kabiliyetimi birleştiriyorum. 2007 yılına kadar çeşitli firmalarda ayakkabı tasarımcılığı yapmıştım. Kurumsal markalar için ticari koleksiyonlar hazırlıyordum. Moda Tasarımcıları Derneği’ne üye olduktan sonra kendime Türk tasarımcıları arasında bir yer açmak istedim ve içimden gelen modelleri, hiçbir ticari kaygı duymadan ürettim.
Ve çok beğenildi...- Evet. İlk koleksiyonumu çıkardığımda bu kadar olumlu tepki beklemiyordum. 2007’deki Galatamoda’da ilk gün bütün koleksiyonumu sattım. Çok uçuk bir koleksiyondu ama gelen herkes yıllardır böyle uçuk modeller aradıklarını söylemişlerdi.
Çizginizi nasıl tanımlarsınız?- Bir kere ham topuk konusunda ısrarcıyım. Bu artık benim imzam gibi oldu.
Ham topuktan kastınız nedir?- Topuğun fabrikadan çıktığı hali. Piyasa ayakkabıcıları ham topuğu ya boyar ya da üzerine deri kaplar. Ben orijinal halini seviyorum. İnsanlar da beğendi, markanın sembolü gibi oldu. Her koleksiyonumda yapıyorum, yapmaya da devam edeceğim. Bunun dışında yüksek topuk çok seviyorum. Modellerin hepsi 15 pontun üstünde. Çok özel günlerde, çok özel saatlerde giyilebilecek ayakkabılar. Renklerde farklı tonları kullanıyorum. Siyah ve kahvenin dışına çıkıyorum. Gizli platform ya da platform kullanıyorum. Rahatlığa çok önem veriyorum. Kadınlar ayakkabılarımın üzerinde koşabilsin istiyorum. Bu sebeple tabanına yumuşak pedler ve süngerler koyuyorum. Bir de ayakkabının üzerini taşlarla süslemektense onu çizgisel dokunuşlarla farklılaştırmayı seviyorum.
Yılda iki koleksiyon yapıyorsunuz. Ve şimdi showroom’da kış koleksiyonu sergileniyor. Nasıl bir koleksiyon oldu?- 20 parçalık bir kolekisyon. Çok kışlık değil. Yağmur çamur ayakkabısı yapmayı sevmiyorum. Bir-iki tane çizme var. Yine renkli, yine yüksek topuklu... Gündüzden çok gece giymeye uygun. Ben ayakkabının elbiseden sonra değil, önce gelmesinden yanayım.
YÜRÜRKEN SEKSİ OLMAK
İÇİN TOPUKLU ŞART
Sizce topuksuz ayakkabı ile seksi olunamaz mı?- Kadın oturuyorsa ve ayağında parmaklarını açıkta bırakan bir babet varsa tamam. Ama ayakta ve yürüyorsa seksi görünebilmek için topuklu ayakkabı şart. Çünkü kadın topuklu ayakkabı giydiği zaman salınarak yürür. Hareketleri yavaşlar. Adımlarını daha bir kendinden emin atar. Babetle yürürken daha hızlı ve kabadır. Kimsenin ona baktığını düşünmez. Ama topuklu ayakkabıların üzerindeyken bakışların onda olduğunu bilir.
Bir kadın ayağında en tahammül edemediğiniz şey nedir?- Parmaklarının çok uzun olması, başparmakla ikincinin arasının açık olması.
En sevmediğiniz oje rengi?
- Kırmızı. Elde seviyorum ama ayakta tahammül edemiyorum. Ayak tırnaklarına şeffaf bir cila yeterli.
Ayakkabı konusunda alışamadığınız bir trend var mı? Mesela açık ayakkabı ve çorap birlikteliği...- Bence çok itici. Hasır platformları da sevmiyorum. Belki çok rahat ama ne kadar yüksek olsa da kadının seksiliğini öldürdüğünü düşünüyorum.
Fiyat aralığınız nedir?- 200 ile 450 lira arasında.
Adres?- Şakayık Sokak. Sedes Apt. Teşvikiye.
Ticari kaygılarım olursa körelirimOn iki yaşından beri sektörün içindesiniz. Türk ayakkabı sektörünü nasıl buluyorsunuz?- Çok kapalı bir sektör. Hep aynı şeyleri üretip, satıyorlar. Herkes ticari kaygılarla, ay sonunu düşünerek üretim yapıyor. Temel modellerin dışına çıkılamıyor. Vitrine belki bir kırmızı ayakkabı konuyor. Ama içeri girdiğinizde onun da numarası olmuyor.
Sizin hiç mi ticari kaygınız yok?- Yok. Olsa bu kadar uçuk ve renkli ayakkabılar tasarlayamam. Körelirim.
Peki kalıp sorunu? Uçuk modellerinize uygun kalıpları nereden buluyorsunuz?- Zor oluyor. Üreticilere gidip kimsenin kullanmadığı, az talep edilen kalıpları bana göstermelerini istiyorum. Kıyıda köşede kalmış kalıplar tam bana göre oluyor. Gönül isterdi ki, kendi kalıplarımı çıkartayım ama çok maliyetli. Bir kalıp 1000 dolardan ucuza gelmiyor.