Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2011 00:00
Son günlerde kadınlar arasında yeni bir şehir efsanesi kulaktan kulağa yayılır oldu. Herkes Esin Maraşlıoğlu tarafından Türkiye’ye getirilen bir çoraptan bahsediyor. İncecikmiş, giydiğiniz anda bacağı topluyormuş... Evet, doğru! Maraşlıoğlu kadınlar için bir çorap ithal ediyor. Çünkü o artık 45 yaşında ve aslında bunu önce kendi ihtiyacından yapıyor. İşte yeni Esin Maraşlıoğlu ve 40’lı yaşlarında kadınlık halleri
30’lu yaşlarımda evden çıkmam beş dakikaydı. Yıkanıyordum, saçımı tarıyordum, elbisemi üzerime geçirip, kırmızı rujumu sürüp çıkıyordum. Ama şimdi bu süre yarım saati buluyor. Çünkü insan vücudu 40’lı yaşlarda hiçbir zaman 30’larındaki gibi görünmüyor. Daha fit bir görüntü için çabalamak; destekli sutyenin, ince gösteren kıyafetin peşine düşmek gerekiyor. İç çamaşırı olmazsa olmaz. 30’lu yaşlarda olmazsa pek de güzel olur. Saçla biraz daha uğraşmak lazım, cilde bir pudra şart, kırmızı ruj artık fazla iddialı, gül kurusuna, parlatıcılara dönmek daha iyi. 45 yaşımda benim de ihtiyacım bu yönde. Bakalım 10 yıl sonra hayat beni nereye götürecek.
Oroblu marka çorabı keşfetmem bu sürecin bir parçası. Her şeyin bir nedeni var. Benimki tamamen ihtiyaçtan. 20’li yaşlarımdan beri ihtiyacım olanı, eksikliğini duyduğum şeyleri yaptım. O zaman düzgün kıyafet yoktu, yaptım. Ne zaman ki piyasada kıyafet adına eksik tamamlandı, teknolojik açıdan çok ileride tasarımlar üretilmeye başladı Show Off’u bıraktım. Çünkü bizim Avrupa’daki gibi üretmemize imkan yoktu. Sonra genç tasarımcılar desteklenmeli dedim, bunu Türkiye’de modanın ilerlememesinin en büyük nedeni olarak gördüm, Design Loft’u kurdum.
Bir kadının mini etek giyebilmesinin iki yolu var: Ya günde iki saat spor yapacak ya da iyi bir çorap giyecek. İyi bir çorapla o günlük iki saat sporu tık diye yerine koyuveriyorsun. Bunu bir giydim, sonuç inanılmaz! İçinde bacağını kıpırdatmıyor. Öyle bir topluyor ki yürürken bile taş gibi. Üstelik kalın bir çorap da değil.
Herkes bilmez ama Akmerkez açıldığı günden beri orada küçük bir çorap dükkanım var. Orada satmaya başladım. Ama ufak ufak başladım, hiç reklam yapmadan.
ESKİDEN ERKEKLER SELÜLİT ÇATLAK BİLMEZDİ
40’tan sonra kadınların ruhu inceliyor ama bedenleri kalınlaşıyor. Kafalar daha güzelleşiyor, ruhlar zarifleşiyor ama bedenler maalesef! Yaşla birlikte kadının öncelikleri değişiyor. Kendine yatırımı artıyor. Spor yapmak kuvvetli olmak için çok önemli tabii ama derinin yumuşamasına çok da karşı koyamıyorsun. Bu böyle bir şey. Bir de hakikaten manken değilse, şarkıcı, oyuncu değilse kim günde üç saat spor yapar... Önemli mi? Çünkü sen zekan, tecrüben, birikimin, farkındalığın ve konuşmanla bacağının yumuşak olduğunu gölgelersin.
Öyle bir devir yaşıyoruz ki bu tabii biraz basın-yayının da katkısıyla erkeklerin hepsi selülitten, çatlaktan, varisten haberdar. Eskiden bunları bilmezlerdi. Artık o kadar çok konuşuluyor ki herkes birbirini MR çeker gibi tepeden tırnağa süzüyor. Yemeğe tuz eken kadının kolunun ne kadar sallandığını ölçen erkekler bile türedi. Ama Türk kadınının genetik yapısında var selülit. Ne kadar zayıf olursa olsun, var.
HAYATININ BU DÖNEMİNDE MUTLU MU
40-43 yaş arası çok zorlu bir dönemdi. Şimdi hayatlar çok uzadı malum. Ve bu konuda ilk kuşağız, önümüzde bir örnek yok. Bir tek Ajda Pekkan var, o da istisna. Ben küçükken annem 45 yaşına geldiğinde kocaman bir kadındı. Geleceğe dair beklentisini artık sadece çocuklarının üzerine kurgulamış bir kadın... Biz 40 yaşında hâlâ iyi görünüyor, hâlâ motivasyonumuz yüksek. Hayatı çocuklarımız üzerinden mi okuyacağız yoksa kendimize yeni hedefler mi koyacağız, ikisinin arasına sıkıştık. Bu yüzden 40-43 yaş arasında bir yılanın soyunması gibi kabuk değiştirdim. Ve bir süre açık yaralarla gezmek zorunda kaldım. Şimdi yeni kabuk sağlamlaştı. Bütün taşlar yerine oturdu. Artık keyfim çok yerinde. Daha doğanın içinde yaşıyorum. Yeşilin dört mevsimdeki döngüsünü gördüğün zaman ruhun çok doyuyor. Düşünsene o ağaç yüzlerce yıldır orada. Senin çektiğin sancılar o koca çınara ne kadar komik geliyordur kim bilir? Kontrolün bende olmadığını bilmek beni çok rahatlatıyor. Biraz teslimiyet biraz gülümseme, üzüntülerinde en büyük hediye olduğunu anladığın an... Üzüntün de geçici, sevincin de. Önemli olan ne kadar hikâye biriktirdiğin.
BU BİR VİTRİN ÇALIŞMASI
Bu çorabı giymek ömrümüz boyunca ışıklar kapalı sevişmeye mahkûm olmak anlamına gelmez mi?
- Bunu makyaj gibi düşünelim. Nasıl makyajı silip yatağa giriyorsun, bu da öyle. Zaten sana gerçekten aşık adam selülitine ya da derinin yumuşamasına gülün dikeni diye bakacaktır. Önemli olan sevmeyen gözler karşısında özgüvenli ve kalkanlı dolaşmak. Açıkçası bu bir vitrin çalışması.