Güncelleme Tarihi:
Bu sözler Osho’ya ait. “Kadın” (Ganj Yayınları) isimli kitabından alıntıladım. Malum yarın Dünya Kadınlar Günü. Benim doktora tez konum da kadın üzerineydi. Araştırmamın bulgularını yazsam sıkılacağınızı düşündüğüm için söze Osho ile başladım. Biliyorum biraz iddialı oldu. İzninizle açıklayayım. Evliliğin ne karşısındayım, ne de fanatiğiyim. Ama olayları neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirmek, üzerinde düşünmek, tartışmak ve anlamak gerekiyor. Belki o zaman annemizin neden mutsuz olduğunu, neden halamızın bir daha hiç evlenmediğini, aldatıldığımızı ya da bu kadar sevgisiz kaldığımızı anlayabiliriz.
Evlilik, en basit tanımıyla toplumların çocuk sahibi olmaya ve dolayısıyla cinsel ilişkiye verdiği onay. Çocuk, babaya ait soyun devamı (bkz. soyadı) ve toplumların sürekliliği için elzem bir araç. Bu formül, tarih boyu; ekonomi, siyasi, dini ve kültürel kurumlarca desteklenedurur, normalleştirilir ve içselleştirilir. Aile içindeki sevgi bağlarının yaşam enerjimize katkısını ve çocuk sahibi olmanın kutsallığını yadsımıyorum. Ama kaçımız eşitlikçi bir aile düzeni içindeyiz? Hangimiz birlikte geliştiği eşiyle evli? Çevremde kariyer yapmış, çocuklu kadınlar ya bitap halde, ya mutsuzluğunu öteliyor ya da boşanıyorlar. Boşandıktan sonrası daha da zor, çocuklu kadının yeniden âşık olması için önce kendi ailesini karşısına alması gerekiyor.
Osho “milyonlarca insan cesetlerle sevişmekte” diyor. On yılını devirmiş çiftlere bir bakın. Evlilik kurumuna yatırım yapmış erkeklerin de hali harap. Para ve güç sahibi olamazlarsa itibar görmüyorlar. Ama ne hikmetse toplum tarafından gizli ilişki kurduklarında yaftalanmıyorlar. Yasak ilişki ortaya çıktığında “evdeki kadın” diğerini suçluyor, ama çok azı cezayı kuruma kesip boşanmaya gidiyor. Çünkü güç ve iktidar sahibi olan erkek! Eşitsizliği yaratanın politik iktidar ve otorite olduğunu görmezden gelen kadın, hemcinsini aşağılıyor. Öte yanda siz hiç aldatılıp da eşini affeden bir erkek tanıdınız mı? Hadi tanıdınız, “delikanlı adammış, helal olsun” diyenleri?
Yaşam Boyu Bir İnsana Tutunmak, Kendinden Vazgeçmektir
Hiçbir ilişki sonsuz değildir. Yaşamımıza giren herkesin irili ufaklı rolü ve belli bir vadesi vardır. Yaşam boyu bir insana tutunmak, kendinden vazgeçmektir. Sahiplilik, bağımlılık; esaret ve mutsuzluğu doğurur. Ancak tek başına sen olabildiğin zaman, bütünleşebildiğin kişiyi yaşamına çekebilirsin. Aynı AVM’de turlayıp, aynı tatil yerlerine giden, aynı şeyleri yiyip benzer giyinen insanların içinde, lüks otel salonlarında davetlilerin eğlendiği, çiftlerin yorgunluktan helak olduğu düğünleri yapan, sözüm ona âşık ve tek eşli insanlar! Hikâyenin ortasında başka bedenlere batık yatırımlar yapan bir sistemin kurbanı olmuyorlar mı? Oysa özgür iki insanın, gelişim üzerine değişebilirlik ilkesi temelinde kurulu bir ilişkide bütün o içselleştirdiklerimiz anlamını yitirir.
Osho kadar iddialı değilim, ama kadının yalnızlığa mahkûmiyetine itirazım var. Boşanan, eşini kaybeden, mutsuz bir evliliği sürdüren ya da erkeklerden nefret ettiği için kendini ilişkiye kapatan ve ölene kadar “hiç eşli” yaşayan kadınlar var. Tabi aynı anda birden fazla eşe sahip olmayı savunmadığımı da bilmem söylememe gerek var mı? Bedensel, ruhsal ve zihinsel bütünlük arayışında olan, her karşılaşmayı bir anlamı olduğu için kutsayan ve ayrılma vakti geldiğinde “hoşça kal” diyebilen, özgür ve bilinçli seçim yapabilen kadınlar hayal ediyorum. Biz istersek dünya değişir. 8 Mart Dünya Kadınlar günümüz kutlu olsun.