Güncelleme Tarihi:
Bir felsefe profesörü Necdet Sümer. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde yıllardır çalışmalarını sürdürüyor. Yaptığı her işin felsefesi üzerine düşünüyor önce. 30 yıl üzerinde çalıştığı Türk Sanat Müziği'ni içinden çıkamayarak bırakmış. Şimdi kendini heykelle ifade ettiğini düşünüyor. ‘‘Heykel ve Dans’’, ‘‘Nü Heykeller’’ adı altında iki sergi açtı Ankara'da. 10-23 Aralık tarihleri arasında İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. The Marmara Opera Sanat Galerisi'nde açacağı son sergisi için üç yıldır aralıksız olarak çalışmış. Toplam 21 parça heykelin yeraldığı sergide eserlerin çoğu kadın figürlerinden oluşuyor. Sümer'e göre kadın bedeni ne kadar çok işlenirse işlensin tükenmeyecek bir kaynak. Hareminde tuttuğu kızlarını şimdi görücüye çıkarttığını düşünüyor.
Bir felsecisiniz ve heykel yapıyorsunuz. Sanırım heykele başlamadan çok önce onun felsefesi üzerine düşündünüz?
- Ben sanat nedir sorusunu, önce müzik sanatına ilgim nedeniyle ele aldım. Heykel çalışmaya başladığımda genel olarak sanatın doğasına ilişkin uzun yıllar üzerinde düşünmüştüm ve görüşlerim oluşmuştu zaten. Heykel bu görüşleri daha güçlendirme ya da zenginleştirme bakımından müziğe ek olarak bana çok yararlı oldu. Sanatsal etkinliklerin bütün dallarının birleştiği ortak zemini yakalamaya çalıştım. Tek tek sanat dallarının bütün içindeki yerini, ortak zemini saptamaya çalıştım. Bu batılı kültürde, sanat felsefesi denilen çalışmalarla çok eskiden yapılmış. Bunların başında da Platon gelir. Platon sanat felsefesinin ilk örneğini vermiştir. Sanatsal etkinliklerin bütününe ilişkin görüş üretmede de ilk çalışma Aristotoles'tir. Aristoteles'in poetikası bütün batı eleştiri tarihinin temelini oluşturur. Bugün sanat üzerine ne dersek diyelim ipin ucu Aristoteles'e gider.
Daha önce müzik çalıştığınızı söylediniz. O alanı artık çözdüm, yapacak bir şey yok diyerek mi heykele geçtiniz?
- İlk gençliğimden başlayarak müziğe ilgi duydum ve 30 yıl müzikle uğraştım. Ben müziğe, Türk toplumunda çok boyutlu müzik nasıl oluşturulabilir, çağdaşlaşma amacının çerçevesi içinde, müzik yerel müzikler olmaktan evrenselliğe nasıl gidebilir problemini ele aldım. Karşıma çocukluğumda dinlediğim Türk müziği ve onun enstrümanları çıktı. Kültür devriminin bir parçası olarak bu müzik nasıl yola girer diye baktım. Fakat bu sorunun üstesinden kendi anlayışımın çerçevesinde tek başıma çıkamayacağımı anladım. Müzik meselesi o kadar ağır oldu ki benim için tıkandığımı farkettim. Şimdi heykelde de aynı şeyi yapıyorum. İşin hem teorik hem de uygulama yanıyla ilgilenmekten kendimi hiç bir zaman alamadım.
FOTOĞRAFTAN YARARLANDI
Kaç yıl oldu heykele geçeli?
- 1985 yılında kili elime aldım ve 86'da heykel çalışmaya başladım. Sanatla ilgim eleştiri kuramıyla ve sanat felsefesiyle başlamıştı. Bu kuramsal ilgim müzikle sürdü sonra da heykele geçmiş oldum. Fotoğraftan çok yararlandım bu konuda. Canlı modelle fotoğraf arasında benim için hiç fark yoktur. Dünyaya zaten birer fotoğraf karesi gibi bakmıyor muyuz? Heykel dediğimiz zaman taş düşünürüz, maden, kil, mermer, ağaç düşünürüz. Oysa durum gerçekte böyle değildir. Heykel ışıkla yapılır. Tıpkı ressamın resminde yaptığı gibi.
Çalışmalarınız klasik heykel anlayışına uygun. Bu seçiminizin nedeni nedir?
- İlk bakışta öyle gibi görünüyor. Çünkü figürsüz(non figüratif) bir sanatsal konum söz konusu olamaz. Yoktur böyle birşey. Çünkü algı yetimiz, işitsel olsun görsel olsun farkı algılar. Fark oluştuğu an biçim oluşmaya başlar. Biz bir varlığı algıladığımız an artık onun biçimini algılıyoruz demektir. Onun için non figüratif demek aldatıcı ve yanıltıcı bir şeydir. Bu nedenle figürden kaçmamak demek, biçim oluşturmak demektir.
BİLEBİLME İMKANI
Ağırlıklı olarak nü çalışıyorsunuz. Kadın bedeni sizin için ne ifade ediyor?
- İnsan bedeni, sanatsal yapı için son derece zengin bir kaynak. Ne kadar tüketmeye çalışırsak çalışalım tükenmiyor. Daha çok reklam amaçlı olarak bütün dünyanın kadın bedenini kullandığını biliyoruz. Hala kadın bedeninin metafor olarak önemini bütün bunlar ortadan kaldırmıyor. Çünkü bir fotoğrafçı çıkıp öyle bir kadın fotoğrafı çekiyor ki, her şey sil baştan yenileniyor.
Heykele çok sonraları başladınız. Aldığınız tepkiler nasıldı?
- Ben bu işin erbabının kanısını sormak yerine, bu etkinliklerin içinde olmayan ama sanatsal ürünlere ve etkinliklere ilgi duyan, gerçek yaşamdan gelebilecek etkileri almaya çalıştım. Bu işin uzmanı, üstadı, erbabı, yani sanatçı diye adlandırılan kişilerin kanılarından çok bu işle uğraşmayanların kanıları benim için hem en önemli ölçüt oldu hem de motivasyon. Pek çok insan benim şu veya bu heykelimle karşılaştığı zaman daha önce heykel denilen sanat ürününü ciddiye alıp onu beğenip beğenmediğini bile ölçmeye kalkışmadan yaşamışken, bu vesileyle heykele ilgi duymaya başladım diyen çok oldu. Bunlar benim için çok önemliydi. Hem motivasyon dediğimiz yararlı dürtüyü sağlaması bakımından hem de yarattığı etkinin ölçülmesi bakımından.
Postmodernizm için ne düşünüyorsunuz?
- Ben postmodern denen durumda yapılan tartışmaları kısaca söylemek gerekirse modernizmin doğru olarak kavranılamaması olarak görüyorum. Bu tür görüşler eski çağda da vardı. Eski Yunan'da, klasik dönemin o en parlak döneminde bir yandan da benzer bir tartışma hep vardı. İnsan gerçekten bilebilir mi? Bilebilme imkanı ne kadardır. Bunu tartışanlar Sofistler adı verilen bir gruptu. Bugün postmodern durumu tartışanlar işte o sofistlere benzetilebilir ama onlardan bile çok gerideler.