"Kadın bedeni sömürülüyor"

Güncelleme Tarihi:

Kadın bedeni sömürülüyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2010 03:00

“Arka Sokaklar” dizisinin yeni komiseri Zeynep Beşerler, hayatının en yoğun dönemini yaşıyor. Bu yıl üç sinema ve bir reklam filmi, bir tiyatro projesi, bir de dizide rol alan oyuncu, bu yüksek tempoda kısa bir mola alıp İstanbul Life dergisiyle buluştu; özel hayatını, yanlış anlaşılmaları, işini ve İstanbul’u anlattı.

Haberin Devamı

ZEYNEP BEŞERLER FOTOĞRAFLARI  

“Arka Sokaklar” beş sezondur devam eden, kadrosu oturmuş bir dizi. Ekibe kolay uyum sağlayabildiniz mi? 

- Evet. Zaten önceden ekiptekilerin çoğunu tanıyordum. Hızlı bir tempoyla işe başladığımız için de yabancılaşma hisstmedim.

Bir komiseri canlandırıyorsunuz, kanun koruyuculuğu yapıyorsunuz. Özel hayatınızda kuralcı mısınızdır?

- Kurallara çok düşkünlüğüm yoktur ama yıkmak için de uğraşmam. Bir polisi canlandırmaksa enteresan. Melek, şimdiye kadar oynadığım rollerden farklı. Beni heyecanlandırıyor, hayata değişik bir açıdan bakmamı sağlıyor. Arka sokaklarda bilmediğimiz çok şey oluyor. Üçüncü sayfa haberleri Türkiye’nin gerçeği. Cinnet getirenler, çocuğunu öldürenler. Her türlü olay yaşanıyor.

Peki siz İstanbul’un arka sokaklarını ne kadar bilirsiniz?  

- Arka sokak olmasa da Sultanahmet’i, Ahırkapı’yı, Samatya’yı çok seviyorum. Ahırkapı’da uzun zaman çalıştım ve oranın arka sokakları gerçekten çok eğlenceli. ınanılmaz güzel bir renklilik var. O kadar güzel bir mahalle hayatı yaşıyorlar ki... Herkes iç içe ve güven dolu. Kapıya kilit takmak yok öyle yerlerde.

İstanbul’da yapmaktan en çok keyif aldığınız şey nedir?

- Samatya’daki Kuleli Meyhanesi’nde ve Giritli Meyhane’de rakı-balık keyfi yapmak.

FIRSATIM OLSA SÜZER PLAZA’YI YIKARDIM

Tarihi dokuları daha çok seviyorsunuz anladığım kadarıyla...


- Evet, özellikle Sultanahmet’i... çünkü dokusu ve görselliği çok başka. En önemlisi de Sultanahmet ve civarına gittiğimde, kendimi turist gibi hissediyorum. Özgür ve rahat oluyorum. Kimse beni rahatsız etmiyor. “Sultanın Sırrı” adlı yeni bir film çektik. Topkapı Sarayı ve çevresinde geçiyor. Çekimler sırasında inanılmaz yerler gördüm. Çiniler, koltuklar, işlemeler, sütunlar... Nasıl bir işçilik, nasıl bir zevk varmış eski dönemde, hayran kaldım. Teknoloji dediğimiz şey iyi mi, kötü mü anlamadım. Güzellikten, estetikten her gün uzaklaşıyoruz. Beşiktaş’ın göbeğine bir plaza diktiler. Denizden bakınca Dolmabahçe Sarayı’nın silüetini mahvediyor. Bir yapılaşma kuralımız yok. Her bulduğumuz boşluğa bir şeyler dikmeye çalışıyoruz.

Peki size bir fırsat verilse, İstanbul’dan neyi kaldırıp, yerine neyi koyarsınız?

- Süzer Plaza’yı yıkıp yerine çok şık bir saray yapardım. Denizden bakıldığı zaman o kadar çirkin görünüyor ki...

İzmirli’siniz ve üniversiteyi kazanıp İstanbul’a geldiniz. ızmir ve İstanbul arasında bir karşılaştırma yapabilir misiniz?

- ızmir’de gerçek anlamda iş imkanı olsa, kimse İstanbul’a taşınmaz. ızmir çok rahat bir şehir. Modern insanların, modern zihniyetin bir arada yaşadığı bir yer. Yaşaması çok rahat ve ucuz. Orada iş imkanım olsaydı buraya sadece gezmeye gelirdim.

SÜRMENAJ OLMAMA ÇOK AZ KALMIŞTI

Bu yıl üç sinema filminiz gösterime girecek. Yeni filmlerinizden bahseder misiniz?

- Evet, çok eğlenceli bir yıl benim için. Sinan Çetin’in “Kağıt” filmi, Uğur Yağcıoğlu’nun “Show Business”ı ve Hakan şahin’in “Sultanın Sırrı” filmleri sırayla gösterime girecek. Hatta “Kağıt”, Altın Portakal Film Festivali’nde yarışacak. Film, ağır bir sistem eleştirisi. Bir tek kağıdın, bir insanın hayatını nasıl yok edebileceğini anlatıyor. Ben de hayatı yok olan kişinin kız arkadaşını canlandırıyorum. “Sultanın Sırrı”nda ise Topkapı Sarayı’nın müze müdür yardımcısını oynadım. “Show Business”da da plakçı bir adamın pavyon şarkıcısı sevgilisi rolündeydim. Bir de bu arada, bir çorap firmasının reklam filminde rol aldım. Bu yıl biraz yoğun bir geçti ve hepsi dizinin çekildiği dönemlere denk geldi. Çok yoğun bir süreçti ve sürmenaj olmama az kalmıştı. Sabahları “Ben şimdi hangi sete gidiyordum?” diye düşünüyordum.

Sizi tiyatro sahnesinde göremedik hiç. Bir tiyatro projeniz var mı?

- Aslında bir tiyatro ekibimiz var. ıki yıldır oyun hazırlıyoruz. Ancak bir türlü aynı dönemlerde boş olmadığımız için sahneye koyamadık. Bu sene Mustafa Yağcıoğlu’nun yazdığı “Ölüm” oyununu ocak ayında sahnelemeyi istiyoruz.

Fransız Dili ve Edebiyatı okurken üçüncü sınıfta okulu bırakıp oyuncu oldunuz. Nasıl karar verdiniz buna?

- Hiçbir zaman oyuncu olmayı düşünmemiştim. Bir arkadaşımın gece kulübünde “kulüp yıldızı” seçildim. Sinan Çetin’le tesadüfen o gece tanıştık. Ardından bir reklam filmi, Tarkan’ın klibi derken kendimi dizi setlerinde buldum. Uğur Yücel’le çalıştığımız “Alacakaranlık” dizisi çok zamanımı alıyordu. Okula devam edemiyordum. Ben de okulu bir kenara koymaya karar verdim, bir gün elbet bitiririm diye düşündüm ama hâlâ bitiremedim.

BELKİ ANİDEN SIKILIP “BEN GİDİYORUM” DERİM

“İlişkim yüzünden kariyerim geri planda kaldı” demiştiniz...


- Tam olarak öyle dememiştim aslında. Kariyerim geri planda kalmadı. Ben ilişkimi kendi adıma ön plana çıkartmıştım. Tabii ki ilişki yaşadığın insandan dolayı seninle çalışmak istemeyenler, teklif getiremeyenler olabiliyor. Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz maalesef. ıster istemez böyle durumlarla karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Peki, şimdi kariyerinizi nasıl yönlendirmeyi düşünüyorsunuz?

- Bir kariyerim olması hiç derdim değil. Biraz rahatım bu konuda. Bugün, bu işi yapmaktan keyif alıyor muyum? Evet... Yarın ne yapacağımı biliyor muyum? Hayır... O zaman ne için buna kafa yorayım? Yarın ne olacak bilmiyorum. Belki de çok sıkılacağım ve “Ben gidiyorum” diyeceğim! Bunun planlamasını yapmak benim hayatıma uygun değil. Anı yaşıyorum.

Filmlerde gösterilen cinsellik konusuna, filmin bu sahnelerle pazarlanmasından dolayı temkinli yaklaştığınızı biliyoruz. Mesleğe ilk adım attığınız dönemlerde böyle açıklamalarınız vardı. Hâlâ kadın bedeninin sömürüldüğünü düşünüyor musunuz?

- Hâlâ aynı sömürünün devam ettiği konusunda hemfikirim, o ayrı... Ama bana bu işe ilk girdiğim zaman “Rol gelse öpüşür müsün, sevişir misin?” diye sordular. Ne yapacağını çok fazla bilmeyen bir genç kız olarak öpüşmeyi, sevişmeyi tercih etmeyeceğimi söyledim. Aradan çok zaman geçti, oyuncu olarak kabul edilir oldum. Yine aynı soruyu sordular. Kimseyle öpüşmeye, sevişmeye meraklı olmadığımı ama rolün gerekliliğiyse yapacağımı söyledim. Bunun üzerine “Önce öpüşmem dedi, sonra öpüşürüm dedi” gibi şeyler yazdılar. 22 yaşında genç bir kız ilk işinde “Öpüşürüm de, sevişirim de” dese insanlarda nasıl bir algı yaratır? Bunları tamamen farklı şekillerde yazdılar.

Haberin Devamı

ERKEKLERİN SIRTI SIVAZLANDIĞI İÇİN ZAVALLI BİR TOPLUM OLDUK

Bir kadın oyuncu, film gösterime girmeden sevişme sahneleri basına dağıtıldığı için filmin galasına gitmemişti. Siz de aynı tavrı sergiler misiniz?


- Bence çok haklıydı. Sonuçta filmlerde ve dizilerde de gerçek hayattan bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. O yüzden bir öpüşme, sevişme sahnesi olması çok normal. Köylerde her dakika bir kıza tecavüz ediliyor, zorla evlendiriliyorlar. Bir kız kendi isteğiyle sevgilisiyle birlikte oluyor diye ailesi tarafından katlediliyor. Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz. Her şey ayıp, her şey tabu. Aslında ayıp değil, sokakta yaşanan gerçek bu. Kimse kusura bakmasın ama bütün erkeklerin çocukluktan itibaren sırtı sıvazlanıp pohpohlandığı için şu anda zavallı bir toplum durumundayız.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!