Güncelleme Tarihi:
Hayatı olduğu gibi kabul etmek zor bir süreçtir. Bunu başarabilmek ise büyük bir erdemdir. İşte Sinem Yıldırım bu süreci en doğru şekilde ve katıksız yaşayabilmiş. Yaşamında sahip olduklarına her zaman şükreden Yıldırım, hayata sıkı sıkıya tutunmasını sağlayan iki meleğiyle HELLO! objektifine pozlar verdi.
Zorlu bir süreç atlattınız. Biraz anlatır mısınız nasıl geçti?Â
Sinem Yıldırım: Sanırım çoğu şey alışılmışın epey dışında bir seyir takip etti. Ben buna alışkınımdır esasen. Sıradan bir yaşam seçmemişim gelirken. Yaşamıma dahil ettiğim insanlar, yaşadığım duygular, geçtiğim yerler, hafızalarda bıraktığım anılar hep olağanüstü olmuştur. Bu bağlamda herkesin yaşadığı sıradan bir olay olan boşanma sürecini de ekstrem olaylar silsilesi halinde yaşadım. Gerçekte tüm insanlar aynı gökyüzünün altında birbirinin benzeri durumları dönüp dolaşıp deneyimliyorlar. Yaşanan her olay tekamül zincirimizde yeni bir halka. Her olay bizi bize kazandıracak olan yeni bir imtihan. Bizler bu imtihanlarda ya başarılı oluruz ya olamayız. Tabii durumumuz bu kadar dramatik olunca hele ki biraz tanınmış insanlarsanız tüm bakışlar doğal olarak size çevriliyor. Ben hep kaçtım bu ilgiden. Durum zaten çok zordu bir de dert anlatmaya çalışmak çok zorlayıcı oldu benim için. Özellikle basında çıkan aslı astarı olmayan, yalan dolan, tuhaf haberler bu sürecin çok daha yıpratıcı ve kanamalı olmasını sağladı tüm aile için. Çocuklarımı gazetelerden uzak tutmak için ciddi efor sarfettim.
Herkes, Ahmet Bayer ile sizi mutsuz sona götüren nedeni ya da nedenleri merak ediyor...
Evlilik bir takdir-i ilahi'dir ve Tanrı yazgısıdır. Her şey doğru, dürüst, temiz, net, açık ve belli bir frekansın üstünde olsun isterim. Çok küçük yaşta evlendim ve çok erken anne oldum. İnsan o yaşta bazı şeyleri tam göremiyor. Bir de herkesi kendim gibi sanma, her söylenene inanma gibi tuhaf bir durumum vardır. İyi niyet de bunlara eklenince bazı şeyleri görmeyi başaramamışım. Her durumda hatayı hep kendimde ararım ben. Tabii farkedip gidişatı değiştirmek için bir karar alıyorsunuz ‘Bunlar madem böyle o zaman bunu burada durduralım başka bir boyutta ama hep pozitifte kalalım’ diyorsunuz. İşte tam o sırada o olay oluyor. Yine de çok çaba sarfedildi. Ben, kim haklıydı, kim değildi, ne, niye oldu gibi kimseye bir faydası olmayacak konuların gündemde olmasını onaylamıyorum. Akıllı insanlar her yeni duruma göre yeni bir ortam ve strateji yaratıp yollarına devam edebilenlerdir. Evlilikler önceden akit verilerek kurulmuş bağlardır. Zamanı gelmişse de o vakitte son bulur. Zor olan boşanmaya rağmen sıcak duygularla, saygıyla, insani sevgiyle ilişkileri yürütmeye devam edebilmektir. Egonuzdan arınmanızı gerektiren bir durumdur bu. Zira ego işin içine girince sen haksızdın, kötüydün, ben hep şahaneydim falan gibi komik ve gereksiz savaşlar sonsuza dek uzayıp gider. En önemlisi kızlarım en huzurlu ve şuurlu şekilde yaşadılar bu süreci. Genelde boşanmalarda perişan olan hep çocuklar olur.
Sizi en çok üzen şey ne oldu?
Yaşanan tüm hayal kırıklıkları, insanı bir üst bilince ulaştıran doğum sancıları gibidir. İnsanın uğradığı hüsranlar ve çektiği acılar, onu daha değişik düşünce boyutlarına sevk eder. Herkesin yaşamında gri ya da zifiri karanlık dönemler olur. En başta tüm zamanım, yıllarım, bütün emeğim, tüm sevgim boşa gitti gibi hissetmiştim, şimdi bu da kalmadı. Herkes elinden geleni yaptı ama kader buraya kadarmış. İsterseniz 5 kere evlenin, 4 çocuğunuz olsun farketmez, yalnız doğarsınız ve yalnız göçersiniz dünyadan. O insanlar sizin evriminiz için bir süreliğine sizinle yanyana duran kişilerdir ve zamanı gelince çocuklarınız bile olsalar kendi yollarında yürümek için tek tek yanınızdan ayrılırlar. Hepimizin evrim sürecimizde önceden çizdiğimiz bir yolumuz var. Canımız acısa da, yorulsak da, bıksak da, yaralansak da, hayal kırıklığına uğrasak da, o yolda yürümeye devam etmeli ve ana planı tamamlamalıyız. Gerçek başarı budur bir insan için.
Bu ilişkide en çok fedakarlık payı kime düştü sizce?
Erkekler kaldıkları yerden hemen devam edebiliyorlar. Kadınlar hele ki bir de anne iseler kendilerini hep geri plana atıyorlar, çünkü bir anne en önce çocuÄŸunu düşünür. BoÅŸanmış erkekler yeni bir evliliÄŸe daha yatkın olup çabucak evlenebiliyorlar ama bir kadın çocuklarıyla yaÅŸayıp, yeni bir evliliÄŸi düşünmeyebiliyor.Â
Eski eşinizle sık sık görüşüyor musunuz, neticede arada çocuklar var?
Özel günlerde ve gerekli görürsek görüşüyoruz pek tabii ki. Onca seneniz, emeğiniz, nefesiniz geçmiş birbirinize. Yüzüne bakmamak çok ayıp bence. Hele çocuklar varsa evlilik olmasa da aile bağı ömür boyu devam eder.
Yeniden evlenmeyi düşünür müsünüz? Yanıtınız evetse nasıl bir evlilik olmalı?
Ben aile insanıyım. Çok büyük masalarda yenen çok kalabalık aile yemeklerini severim. Sürekli değişen partnerlerle dönemsel kısa ilişkiler kurmak yaradılışıma uygun değil. Tüm varlığımla tek bir kişiye sonsuza dek bağlı olmayı seviyorum. O kişi için yaşamayı, onu düşünmeyi, göremediğimde özlemeyi, onun için hazırlanmayı, birlikte yaratılmış anıları, tüm enerjimi ona vermeyi ve sadakati seviyorum. Aile insanı olduğumdan ve flörtöz bir yapım olmadığından evlenebilirim. Kader, yaşayıp göreceğiz ne varsa.
Hangi hataları yapmazsınız? Ya da yapmadığınız, eksik kalan neyi yaparsınız?
Ä°drak insanı düşünceye baÄŸlıyor, düşünce mantığa, mantık akla baÄŸlıyor ve insan görevini bilinçli bir ÅŸekilde ancak ondan sonra idrak edebiliyor. Bu zincirde bazen olayları yerinde ve zamanında idrak edemeyebiliyorsunuz, ki bu size hata yaptım olarak hissettiriyor. Bu baÄŸlamda idrak edebilmek çok önemli. Bu da tecrübeyle çok ilintili. Ben çok genç ve tecrübesizdim, ayrıca her ÅŸey çok iyi organize edilmiÅŸti, göremedim.Â
Yaşanan sıkıntılara rağmen güçlü kalmayı nasıl başardınız?
Çok duygusal ve tutkulu bir özden yaratılmış olduğum için her duyguyu en yüksek boyutunda yaşıyordum. Aşıksam gökyüzünde dolaşıyor, üzülmüşsem toprağa giriyordum sanki. Şimdi bunu dengelemeyi başardım. İçimde sonsuz bir güç var benim. Özüm hiç sarsılmıyor hep sakin ve en derinde sukunetle duruyor ve dışarıdan izliyor sanki olayları. Her duyguyu deneyimliyorum ama kendimi perişan etmeden. Yaşamımdaki bu sadeliği çok seviyorum. Dingin, kristal sularda seyir halindeyim. Hayatta her şey gelir, her şey geçer.
Bu süreçte kızlarınız ile diyaloğunuz ne durumdaydı?
Onlara doğdukları andan itibaren büyük insanlar gibi davrandım, hiçbir konuda çocuk muamelesi yapmadım. Zor bir dönemdi onlar için de. Ama hayatı bir bütün olarak kabul etmeyi öğrettim. Her şeyin hep pembe olduğu bir ortamda ne öğrenebilirsiniz ki? Zorluklar insanın dostu aslında ama insanlar bunun farkında değil. O acılarla yükseliyor ruhun frekansı. Canımızı acıtan olaylar, bizim imtihanlarımızdır. Çocuklarım bu bilince çok erken yaşta sahip oldular. Her şeyi net bir şekilde büyük insanlar gibi konuştuğunuzda çocuklar anlarlar sizi. Ben de her gelişmeyi en sakin şekilde açtım onlara. Dramatize etmedim, yanlarında ağlamadım. Gelecekte onlar da çok güçlü anneler olacaklar.
Röportajın devamı HELLO! dergisinde...