Kaderde Amerika’da ölü yıkamak da varmış

Güncelleme Tarihi:

Kaderde Amerika’da ölü yıkamak da varmış
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 13, 2004 00:00

Pazar sabahı, günün henüz aydınlandığı o saatlerde yollar boÅŸ, cami ise tam tersine doluydu. Yaban ellerde bayram namazları farklıdır. Yıl boyunca camiye uÄŸramayanlar bile bayram namazına gitme ihtiyacı duyar. Amerika’da da böyle olmuÅŸ, New Jersey civarındaki Türkler, birbirini görmek ve bayram namazı kılmak için camiye koÅŸmuÅŸtu.Oturacak yer ararken imamla göz göze geldi Levent. Çok iyi olmuÅŸtu namaz öncesinde imama görünmesi. BaÅŸlarını hafifçe öne eÄŸerek selamlaÅŸtılar.Kalabalığın o gün camiye koÅŸma nedeni belliydi. Sorulsa tamamı ‘Allah için’ diye yanıtlardı. Oysa Levent, camiye ne için geldiÄŸini bilmiyordu. Allah için mi, para için mi? Ä°kilemde kalmıştı. Amerika’da ticaretle uÄŸraşıyordu Levent. Yıllarca THY’de ‘uçuÅŸ hareket uzmanı’ olarak çalışmış, Kuveyt, Dubai, Arnavutluk gibi ülkeleri dolaÅŸtıktan sonra emekli olmuÅŸ ve hiç beklemediÄŸi anda eÅŸinden ayrılınca soluÄŸu bu ülkede almıştı. Huzurlu ve rahat bir yaÅŸam peÅŸindeydi.Namaz baÅŸlarken vazgeçti muhasebe yapmaktan. Nihayetinde imam çağırmış, o da gelmiÅŸti. Yaptığı halı yıkama iÅŸinin ücretini ödemek için bayram gününü ve üstelik namaz saatini seçen oydu. Camiden çıkanların yönü, yandaki kafeydi. Cemaat orada bayramlaşıyordu. Levent üç kiÅŸinin oturduÄŸu masada boÅŸ bir sandalye gördü. Oturmadan önce ‘Müsait mi?’ diye sordu. ‘Buyrun’ yanıtındaki ÅŸiveyi fark edince masadakilerin yüzlerine baktı. Üçü de Amerikalıydı.BoÅŸ sandalyeye iliÅŸirken sordu. ‘Türkçe biliyor musunuz?’ Biliyorlardı ama çok az. Sohbet bu noktadan itibaren yarı Türkçe, yarı Ä°ngilizce devam etti. Rodney, Paul ve Steve, üç yıl kadar önce aileleriyle birlikte Müslümanlığı seçmiÅŸlerdi. ‘Hamdolsun ÅŸimdi çok mutluyuz’ diyorlardı. Geçen yıl Mısır’a gitmiÅŸlerdi, bir önceki yıl da Türkiye’ye. Bu yaz yine Türkiye’ye gideceklerdi.Ä°mam geldi bu sırada. ‘Selamünaleykum’ diyerek oturdu. Levent, masadakileri tanıttı. ‘Amerikalı Müslümanlar hocam, bayram namazına gelmiÅŸler.’ Ä°mam ile Amerikalılar arasında Müslümanlık üzerine bir muhabbet baÅŸladı. Ä°mam, Ä°ngilizcesi yetmedikçe Levent’e dönüp, yardım istiyordu.Sohbet uzadıkça Amerikalılar’da huzursuzluk belirtileri baÅŸladı. Levent, imamın kulağına eÄŸilip, ‘Hocam, Philadelphia’dan gelmiÅŸler, dönüş yolları uzun’ diye uyarma gereÄŸi duydu. Ä°mam hemen toplanarak, sohbeti noktaladı.Amerikalılar’ı adreslerini alıp, ‘Yine görüşelim’ dilekleriyle uÄŸurladılar. Onlar gidince imam, para zarfını uzattı Levent’e; ‘Bereketi bol olsun.’ Levent, teÅŸekkür ederek evinin yolunu tuttu.Evi kalabalıktı o bayram. Konukları gelmiÅŸ, odalar yetmemiÅŸ, bir kısmı salonda uyumuÅŸtu. Eve gittiÄŸinde kahvaltı masası hazırdı, tek masaya sığmadılar. Erkekler bahçede, kadınlar içerde kahvaltı ettiler.Gün, bayramlaÅŸma ve eski bayramlar üzerine sohbetle devam etti. Yine öyle bitti. Bayram telefonları akÅŸama kadar hiç dinmedi. Sohbet bitip Levent yataÄŸa girdiÄŸinde, vakit geceyarısını çoktan geçmiÅŸti. GECEYARISI GELEN TELEFONUyumaya çalışırken birden cep telefonunun sesiyle irkildi; ‘Kim olabilir bu saatte?’ Açmadan önce saate baktı, gecenin üçüydü. Telefonu açtı; ‘Aloo...’ Ä°ngilizce konuÅŸan tanıdık bir ses geliyordu karşıdan. ‘Ben Rodney’ dedi. ‘Rodney?’ Haa evet, bu sabah tanıştığı Müslüman Amerikalılardan biriydi! Allah allah bu saatte aramasını gerektiren ne olabilir ki?Levent yatağında doÄŸrulurken, Rodney, ‘Biliyorum vakit çok geç ama aramak zorundaydım. Philadelphia’ya giderken yolda kaza geçirdik. Steve öldü.’ Levent, ‘Yapma Rodney’ dedi. Çabuk kaybetmiÅŸti Türkleri seven Amerikalı bir dostu.Rodney, hastaneden aramıştı, yardım istiyordu. Levent, ‘Hemen geliyorum Rodney. Seni cebinden ararım’ deyip, yataktan fırladı. KonuÅŸmaları duyan iÅŸ ortağı Berden ve konuklarına durumu anlatıp, arabasına atladığı gibi yola çıktı.Yaklaşık dört saatlik yolda sadece bir kez durdu. O da benzin almak ve kahve içmek için. Rodney ile bir benzinlikteki Burger King’te buluÅŸtuÄŸunda saat 09.00’a geliyordu; hiç uyumadan katetmiÅŸti bu uzun yolu.Rodney kazayı anlattı; ‘Arabayı Steve kullanıyordu. Nasıl olduÄŸunu anlayamadık. Araba yoldan çıkıp hendeÄŸe düştü, sonra da yan devrildi. Üçümüz de arabadan çıktık. Steve de iyi görünüyordu ama birden yığılıp kaldı. MeÄŸer kalp krizi geçirmiÅŸ heyecandan.’ Åžimdi sorun cenaze töreniydi. Rodney aslında bu sorunu çözmek için Levent’ten yardım istemiÅŸti; ‘Onu bir Müslüman gibi gömmemiz gerekli. Ama biz bu konuda hiçbir ÅŸey bilmiyoruz.’Cenaze törenleri konusunda Levent’in de hiç deneyimi yoktu. Tabii bunu ona söyleyemezdi. Çare bulması gerekliydi. Aklına New Jersey camisindeki imam geldi. ‘Herhalde bize yardım eder’ diyerek imamın telefonunu çevirdi.- Hocam, hani dün sabah tanıştığımız Amerikalı Müslümanlar var ya. Onlar dönüş yolunda kaza geçirmiÅŸler. Biri sizlere ömür.- Vah vah çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin.- Hocam, cenazeyi nasıl kaldırırız? Biliyorsun o bir Müslüman.- Hay aksi, ben ÅŸimdi havaalanına gidiyorum, yoldayım. Biraz sonra Türkiye’ye uçuyorum. Ä°ÅŸte ÅŸimdi felaketti! Ne yapacaktı Levent? Ä°mam, UÅŸaklı komÅŸusunun adını, telefonunu verdi. ‘Merak etme, o bilir bu iÅŸleri. Sana yardım eder’ dedi, telefonu kapattı.Birkaç dakika bekledikten sonra UÅŸaklıyı aradı Levent. ‘Tamam, ÅŸimdi hoca aradı. Ne yapabiliriz?’ Levent, UÅŸaklı’ya dört saat uzaktaki Philadelphia’da olduklarını, cenaze töreni için bir din adamına ihtiyaçları olduÄŸunu söyledi. ‘Tamam abi’ dedi UÅŸaklı, ‘Kendimi toparlayayım, sana haber vereceÄŸim.’Rodney ile kahve içip, cenazeyi, mezarlığı konuÅŸurken telefon çaldı. UÅŸaklıydı arayan; ‘Hafız arkadaÅŸ az sonra yola çıkıyor, yaklaşınca seni cebinden arayacak.’Hafızı beklerken, Rodney ve Steve’in eÅŸi, tören hazırlıklarını tamamlamak üzere evden ayrıldılar. Levent de Paul ile birlikte kaldı.4.5 saat sonra hafız geldiÄŸinde iÅŸlemler tamamlanmış, törenin ertesi sabah yapılması kesinleÅŸmiÅŸti. Hafız, 25 yaşında bir gençti.O SORU HİÇ AKLINA GELMEMÄ°ÅžTÄ°AkÅŸam Steve’in evinde toplandı herkes. Kasvetli bir hava çökmüştü üzerlerine. Saatler ağır akıyordu. Ismarlanan pizzaları yerken Paul, ‘Bir ÅŸey içer misin?’ diye sordu Levent’e.35 yıldır hasta olduÄŸu günler dışında her akÅŸam içmiÅŸti. ÇoÄŸunlukla da rakıyı tercih ederdi. Hafız’ın yanında uygun kaçmayacağını düşünüp, ‘Hayır’ dedi içi giderek.Odaya çekildiÄŸinde çoktan piÅŸman olmuÅŸtu bile. Salondaki Paul’ün yanına gidip fısıldadım; ‘Bana bir bardak viski getirir misin? Sakın Hafız’a gösterme.’ Az sonra Paul, elinde bir termos ve iki bardakla odaya girdi. ‘Ben de içeceÄŸim’ dedi Paul. Ä°lk kadehleri bir dikiÅŸte bitirdiler. Ä°kinciyi de birlikte içtikten sonra Paul termosu bırakıp çıktı. Levent, ancak üçüncü kadehi devirdikten sonra uyuyabildi.Ertesi sabah evin salonunda buluÅŸtular. Hazırlıklar son kez gözden geçirilirken, hafız, o can alıcı soruyu sordu:- Cenazeyi kim yıkadı?Levent, boÅŸ gözlerle baktı hafıza. ‘Nasıl yani?’ Soruyu bir kez daha tekrarladı hafız. Öyle ya, ölünün yıkanması gerekirdi. DoÄŸru söylüyordu hafız! Bu hiç aklına gelmemiÅŸti Levent’in.‘Hocam bunu atladık. Bunlar bilmez. Sen hafızsın, sen yapabilirsin’ dedi Levent yalvaran bir sesle. Hafız, hiç üzerine almadı; ‘Yok abi, ben biliyorum ama bu iÅŸi hayatta yapamam.’ Peki kim yapacak? Geride tek bir seçenek kalmıştı, o da Levent’in ta kendisiydi.53 yıllık yaÅŸamında çok görmüş geçirmiÅŸ, Kuveyt’te bulamayınca içki imal etmiÅŸ, Bodrum’da otel iÅŸletmiÅŸ, uçurtma yapıp satmıştı ama bunca renkli hayatında hiç ölü yıkamak zorunda kalmamıştı.‘Sevabı büyük’ dedi Hafız, anlattı usulünü; ‘Önce taharet aldırılacak, sonra bütün vücudu yıkanıp kefenlenecek.’ Rodney, bir sorun olduÄŸunu anlamıştı. ‘Steve’in Ä°slami kurallara göre yıkanması lazım’ diyerek özetledi Levent. Hem de bir an önce yapılması gerekiyordu bu iÅŸin.Rodney’in yardımıyla hastane yönetimini ikna etti. Banyoya benzer bir odaya getirdiler Steve’in cesedini. Levent, ölüyle baÅŸ baÅŸa kalınca bütün vücudunun titrediÄŸini hissetti. YaÅŸamında ilk kez bir ölüye dokunacaktı. EYVAH DUALARI UNUTTUMBir süre öyle kalakaldı. Baktı elleri hareket etmiyor, beyninden komutlar gönderdi, ‘Haydi’ diye. Sonunda baÅŸardı mavi muÅŸambayı kaldırıp bazı bölümleri morarmış ölüye dokunmayı. Tekerlekli sedyeyi, çeÅŸmenin yanına çekti. Suyu ılıtıp, hortumu üzerine tutarak sıvı sabunla ovarak yıkamaya baÅŸladı. Önce hafızın dediÄŸi gibi taharet aldırdı, sonra da abdest. Ön tarafını yıkamak kolay olmuÅŸtu. Ä°ÅŸ, sırtını yıkamaya gelince zorlaÅŸtı. Vücut soÄŸuduÄŸundan hareket ettirmek kolay deÄŸildi. Sedyeden düşürmeden çevirince kendini kutladı baÅŸarısından ötürü.Yıkama bitince etrafına baktı, kurulamak için havlu bırakmamışlardı. GömleÄŸini çıkarıp onunla kuruladı Steve’i. O iÅŸ de bitince şöyle bir doÄŸrulup, ‘Eksik bir ÅŸey kaldı mı?’ diye sordu kendine. Eyvah! Hafız’ın söylediÄŸi duaları okumayı unutmuÅŸtu. Steve’in yüzüne baktı. Beni affet, bu kadar becerebildim.’ Fatiha suresini okuyarak telafi etmeye çalıştı eksiÄŸini. Sonra da ‘Hoşçakal Steve’ diyerek, mavi brandayı yeniden üzerine örttü. Ä°ÅŸlem tamamdı.Rodney, kefen olarak kullanacakları beyaz çarÅŸafla kapıda bekliyordu. ‘Bana yardım edebilir misin? Bununla sarmamız lazım’ dedi Levent. Rodney, cevap vermek yerine başını önüne eÄŸdi. Neyse o sırada yanlarına gelen bir hastane görevlisi yardımı kabul etti. Onunla beraber çarÅŸafa sardılar Steve’i. Artık defin için hazırdı.Levent, elini yüzünü yıkayıp, alelacele bulunan bir gömleÄŸi giyerek hastane dışına çıktı. Hafız, ‘Helal be abi, çok sevap aldın’ diyerek karşıladı onu. Arabaya binerken, camda gördü kendini. Yüzü bembeyaz, kireç gibi olmuÅŸtu.KoltuÄŸa otururken, bir sigara yaktı. ‘Eee hafız. Bundan sonrası sana emanet, zor kısmı atlattık.’ Yarım saat kadar sonra cenaze arabasının arkasından mezarlığa doÄŸru ilerlerken ÅŸoku hálá üzerinden atamamıştı. Nasıl olmuÅŸtu da bir ölüyü yıkayabilmiÅŸti? Kendine ÅŸaşıyordu.YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: 0 (212) 677 0 888 e-mail: fbildirici@hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Medya Towers GüneÅŸli/Ä°stanbul. Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamÇARÅžAMBALEZBÄ°YEN KADININ SÃœRPRÄ°Z SEVGÄ°LÄ°SÄ°Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!