Kanat Atkaya
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 06, 2007 00:00
THAD JONES
Detroit-New York Junction
(Blue Note)
Thad Jones (Tam adını yazmak istedi canım birden: Thaddeus Joseph Jones), özellikle 1950’lerin caz devlerine meraklı olanların favori isimlerinden biri.
Mingus onun için "Gelmiş geçmiş en iyi trompetçiydi" diyor. Miles Davis’i insanüstü bir platforma taşıyıp bu tarz bir yarışın dışında tutarsak kabul edebileceğim bir değerlendirme.
Neyse, bu değerlendirme kendi kendini yetiştiren bir yetenek olan Thad Jones’un muhteşem bir trompetçi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Büyük yeteneğine rağmen yıldızlaşmak yerine daha arka planda kalmayı tercih ettiğini düşünmüşümdür Thad Jones’un.
Biz albüme bakalım... Albüm, Otomobil Şehri Detroit’ten çıkan Jones’un, 1956’da bazı hemşehrileri ve New York’ta tanıştığı müzisyenlerle kaydettiği 5 parçalık bir klasik.
Gencecik gitarist Kenny Burrell, piyanoda Tommy Flanagan, davulda Shadow Wilson, basta Oscar Pettitford, saksofonda Billy Mitchell ve trompette Muhteşem Thad Jones.
Beş parçanın üçü, daha sonraki yıllarda çeşitli okullarda dersler de veren Thad Jones’un bestesi.
Müzik dünyasının bir başka açıdan, ses mühendisliği açısından efsane olan ismi Rudy Van Gelder, geçen sene bu güzel albümün 50’nci yaşında stüdyoya (laboratuvar mı demeliydim yoksa...) girdi ve albümü tertemiz bir şekilde yeniden hazırladı.
21 yıl önce bu dünyadan göçen Thad Jones’un "Detroit-New York Junction"ını caz seven insanlığa tavsiye ederim...
MOUSSE T.
All Nite Madness
(Peppermint Jam)
Mousse T’nin 2004 tarihli albümü, memlekete ulaşalı fazla olmadı. Değerlendirmek gerekir yine de diyerek, kapağında seksi olması amaçlanmış dansçı bir kadın ilüstrasyonu bulunan "All Nite Madness"ı dinlemeye başladım.
Mousse T, Avrupa müzik piyasasında kendisine mühim yer edinmiş bir Türk olarak pek çok başarı elde etti. Fakat bu albümü başarı hanesine yazmak pek mümkün değil.
Birincisi albümün bir kimliği yok. 12 parçalık albümde Mousse T.’nin eserlerine farklı vokaller eşlik ediyor.
Bunda problem yok. Hepsi de güzel sesli insanlar. Problem parçaların genel yapısında. Dans albümü desen pek değil... Pop albümü desen, albümü unutman gerekir... Rock değil, new wave değil ama hepsi bir şekilde olaya dahil oluyor.
"Aaaa! George Michael galiba. 1990’ların hemen başından esintiler taşıyor" diyorsunuz bir parçada, diğerinde "Sintısayzırı vermiş bünyeye, sanırsın erken dönem Depeche Mode..."
Üç yıl önce yapılan albüm, dinleyicisini ararken yolunu kaybeden albümler katarına eklenecek türden. Unutmak en iyisi galiba...