Güncelleme Tarihi:
Kore’nin en zengin ailelerinden birinin kızıyım. Babam Kore’de 25 şirketli bir holdingin sahibi. Ayrıca Kore’nin en büyük arazisi ve tüm dağların yüzde biri babamın. Önemli şehirlerin de ciddi bir kısmı... Altı kardeşiz, üç kız, üç erkek. En küçükleri benim. Benim hayat hikayem geleneğe karşı çıkmamla başladı. Bizim oralarda zenginler zenginlerle evlenir. Ben için de böyle bir gelecek planlanıyordu. Ülkenin bir diğer zengin ailesinin oğluyla evlenip zengin zengin yaşayacaktım. Konfüçyüs geleneği! Ama erkek hep daha üstün, kadın hep itaat eden taraf... Erkeğine, babasına hatta oğluna bile itaat etmek zorunda. Ben Batı’da okudum, iyi bir eğitim aldım. Ve geleneği sorgulamaya başladım. “Niye itaat edecekmişim” dedim. Benim için sorun istemediğim biriyle evlenmekten çok bu itaat döngüsüydü. Kendime de güveniyordum. Ailem bana para vermese de kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğimi biliyordum.
HASTALANINCA KORE’YE DÖNÜŞ
Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken hiç de zengin olmayan, mütevazı bir Kanadalıya aşık oldum. Herkes onun beni kafeslediğini zannediyor ama ben onu kaçırıp, evlendim. Okul bittikten sonra birlikte New York’a yerleştik. Üç yıl boyunca ben Bloomingdale’s’de çalıştım. Hayatı boyunca her istediği ayağına gelen biri olduğum için New York mücadelesi bana ağır geldi. Üç yılın sonunda bir dizi vajinal kist ve karnımda bir bebekle Kore’ye geri döndüm. Babam hasta olmama rağmen affetmedi. Gerçekten çok zor günler yaşadım. Hem tedavi oldum hem de içimde çocuğumu büyüttüm. Bebeğimin dünyaya gelmesiyle birlikte önce annem sonra babam yumuşadı. Beni ve bebeği kabul ediyorlardı ama kocamı asla. Ben de zaten ayrı kaldığım süre boyunca bu evliliğin doğru olmadığına karar vermiştim; boşandık.
ADAMLAR YAPAMADI BEN YAPTIM
New York Bloomingdale’s tecrübesine kadar modaya her kadın kadar yakındım. Ama o üç yıl bana ciddi bir tecrübe olmuştu. O yıllarda Gucci, Armani gibi Avrupa markaları Amerikan pazarına yeni giriş yapıyordu. Ve ben Bloomindale’s’te bu girişi yönetiyordum. Babam beş kuruş para vermiyordu, kendi paramı kazanmalıydım. 1990 yılında kendi işimi kurdum. Gucci, Marks&Spencer ve Alman çanta markası MCM’i Kore pazarına sokmaya karar verdim. Gucci ile birlikte aynı gruba ait olan Sonia Rykiel ve Yves Saint Lauren markalarını da ithal ediyordum. Kore’deki ilk lüks perakende şirketini kurdum. Her yıl iki kat büyüdüm. Ben o yıllarda Gucci’nin en yüksek ciro yaptığı beşinci ülkeydim. O kadar iyi iş yapıyorduk ki Kore’de açtığım mağazaları satın almayı önerdiler. 27 milyon dolara aldılar. 17 tane Marks&Spencer mağazam vardı. Orada sadece ithal edip satıyordum. Ama MCM’in lisans hakları da bendeydi. Çantaları Kore’de ürettiriyordum. 2005’te 100 milyon dolarlık iş ürettim. Ve böylece markayı satın aldım. İlk kez bir Koreli, bir Avrupa markasını satın aldı. Bunu zengin işadamlarının değil de bir kadın olarak benim yapmış olmam da epey şaşkınlık yarattı.
HEDEFİM MİLYAR DOLARLAR
Şu anda MCM 30 ülkede var. Tamamına sahip olduğumuz 110 mağazamız var; ayrıca 200 corner’da satılıyoruz. Geçen yıl 310 milyon dolar ciro yaptık, 2011 hedefimiz 400 milyon dolar. Lüks pazarı Avrupa’dan Asya’ya kayıyor. Çünkü Asya dünyanın üçte ikilik popülasyonuna sahip. Gelecek beş yılda Çin’de 100’den fazla MCM mağazası açmayı planlıyorum. Hedefim 5 yıl içinde milyar dolardan fazla ciro yapmak. Asyalılar kendilerine yakın kadınsı ve dürüst markaları seviyorlar. Avrupalı markaları fazla küstah buluyorlar. MCM böyle bir marka. Caka satmıyor, renkli, parlak ve kadın... Şu anda şirkette yüzde sekseni kadın olmak üzere 600 kişi çalışıyor. Çok uzun zamandır Küresel Kadın Zirvesi’nin sponsoruyum. Her zaman net kârımın yüzde onunu kadınlara veriyorum. Çünkü bana sadece kadın olduğum için çok ciddi bir ayrımcılık uygulandı. Yaşadıklarımı başka kadınlar yaşamasın istiyorum.
TÜRKİYE’DE TÖRE CİNAYETİNE KURBAN GİDERDİM
Şanslı olduğumu da biliyorum. Fakir bir ailenin kızı olsaydım bu kadar burnumun dikine gidemezdim. Ailemin istediği adamla değil canımın istediğiyle evlenseydim çok ağır cezalara çarptırılırdım. Türkiye’de olsam belki töre cinayetine kurban giderdim. Annem ve babam öldü. Babam ölünce üç erkek kardeşim mirası bölüştü. Diğer iki kız kardeş pek bir şey almadı onlar zaten başka zengin ailelerin çocuklarıyla evli. Babam ölmeden önce bana şunu dedi: “Şunu pişmanlıkla söylemeliyim ki, erkek kardeşlerinden daha fazla iş kanı taşıyorsun. Keşke erkek olsaydın.” Ben de “üzülme, erkek olmama gerek yok çünkü erkeklerden daha iyiyim” dedim. Şu anda MCM Türkiye’de bir tek havaalanında satılıyor. Bugün Boyner’le görüştük. Anlaşmamız olası.