Güncelleme Tarihi:
Bir şarkıcıyla düet yaparak ya da tek şarkıyla değil, dopdolu bir albümle karşımızdasın. “Tek şarkıyla çıkış ve düet yapan kişi” algısı kırıldı mı sence?
- Evet, bu albümün en hoşuma giden özelliği, bütün şarkılarımın ayrı ayrı sevenlerinin oluşması. Hiçbir şarkıma boşuna emek vermediğimi hissediyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Albüm yapma fikri ne zamandan beri vardı?
- Aslında bu planlı bir hareketti. 20’li yaşlarda sahnede eşlikler, sanatçı arkadaşlarıma beste vermem ve prodüktörlük yapmamla başlayan süreçte kendi kitlem oluştu. Ben sahneye çıkınca çok güzel tepkiler alıyorduk ve herkes bana sempati duyuyordu. Ben de 25 yaşıma geldiğimde albüm yapma kararı aldım. Çünkü bestecilik ve prodüktörlükten sonra ya cesur bir adım atmam ya da kendi kariyerimde rutin bir şekilde ilermemem gerekiyordu. Cesur davranmayı seçtim. Risk aldım aslında ama “Atma”nın çok sevilmesi sayesinde güvenim yerine geldi. Bu planlı hareketin ikinci ayağı “Fark Atıyor” oldu. Şimdi de “Kapı”yla yola devam ediyorum.
Müziğe işin mutfağında başladın. Peki kendi albümünü yapmanla başkasının albümünü yapmak arasında ne gibi farklar var?
- Aslında ayırmıyorum. Başkalarına verdiğim şarkı sayısını azaltsam da sanatçı arkadaşlarımla çalışmalarım devam ediyor. Mesela Emel Sayın benim “Dönmedolap” isimli şarkımı seslendirecek. Ardından İbrahim Tatlıses, Ebru Gündeş ve İzel gelecek. O şarkılar için de en az kendi şarkılarım kadar heyecanlıyım. Tek farkı, kendi işinde sorumluluk artıyor. Birinde her şeyi doğru yapman lazım, öbüründe şarkıyı doğru yapman yeterli. Çünkü gerisi şarkıyı verdiğin sanatçıya kalıyor.
POPÜLER DÜNYANIN SEVDİĞİ BİRİYİM
Albüm yapan birçok aranjör var ama en popüler olanı sensin...
- Sadece aranjör değil, aynı zamanda söz yazarı ve besteci olmam avantaj yarattı herhalde. Bir de kendi kitlem beni çok destekledi. Ama diğer arkadaşlarım da çok başarılı. Sadece bazıları görselini kullanıyor, bazıları kullanmıyor. Müzik adamı olarak takılmak isteyen de var, daha ön plana çıkmak isteyen de...
Sen popüler olmayı seviyorsun ama, değil mi?
- Ben popüler dünyanın sevdiği biriyim. Hem onlar bana istediklerimi veriyor, hem de ben onlara. Bu şekilde aramızda tatlı bir flört var aslında.
Gelelim klibe... İlk klip “Kapı”ya geldi. Peki bütün şarkılara klip çekmeyi düşünür müsün?
- Ben evet derim de herhalde yapımcım krize girer! O yüzden dört veya beş klip düşünüyorum. “Kapı” klibim ve oradaki dansım çok sevildi. Renkler de benim sevdiğim ve temsil ettiğim genç neslin yansıması oldu. Doğal halimle, normalde sokağa nasıl çıkıyorsam, o şekilde klip çekmek istedik. “Kapı”dan sonra “Yatma” şarkısına klip çekmeyi düşünüyorum.
O klip için dans dersleri aldın mı?
- Evet, altı ay Alper Karaot, Ezgi Kıran ve Serap Çetintürk’ten dans dersleri aldım. Bu derslerin sonrasında koreografiler oluşturuldu zaten. Vücut dilimi çok daha rahat kullanıyorum artık.
Dansa önceden de ilgin var mıydı?
- Dans etmeyi çok seviyorum. Şarkıcılar genelde önde duruyor, arkada ne olup bittiğini bilmiyor, dansçıları figüran olarak kullanıyorlar. Ama ben onlarla ekip olarak çalışıyorum ve her hareketlerini ezbere biliyorum. İstediğim zaman aralarına girip çıkabiliyorum. Bu çok önemli benim için. Klibin final sahnesinde de bunu yaptık. Danstan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim. Müzik ve dans benim için iç içe...
SOYADIMA DEĞİL İSMİME GELECEK BİRİNİ ARIYORUM
“Kapı” şarkında “Olacakları önceden gördüm” diyorsun. Söz konusu aşk olduğunda hislerin kuvvetli midir, önceden görür müsün olacakları?
- Aşk çok enteresan bir duygu. Belki bir hastalık... Bana aşk nedir diye sorsan, tarifi olmayan bir duygu derim. Olduğu zaman da dert, olmadığı zaman da. Ama tabii ben aşkı yakından hissedebilen bir çocuğum ve o yüzden slow, romantik şarkılar yazabiliyorum. Çok acı çektiğim, bazen üzdüğüm zamanlar oluyor. Bütün bunları dengelemeye çalışıyorum.
Slow şarkıları kendi yaşadıklarından yola çıkarak mı yazıyorsun?
- Slow şarkıları genelde karşı taraf bana şarkıyı söylüyormuş gibi yazıyorum. Böylece rahatladığımı hissediyorum. Aşkı kalpten hissedemeyenler, hiçbir zaman insanların kalbine dokunan şarkılar yapamaz.
Nasıl bir insan sana kalbinin kapılarını açtırır?
- Bir kere çok doğal olması gerekiyor. Soyadımdan değil, sadece ismimden dolayı benim yakınımda olması gerekiyor. Veya sadece elim ayağım, kaşım gözüm için değil, bana ben olduğum için yaklaşması gerek. Hayat boyu da ruhunu benimle ilerletebilmesi lazım.
Bu sözü biraz açabilir misin?
- Mesleğime saygı duyup arkamda olması, fanlarımla veya genel olarak insanlarla olan ilişkime müdahale etmemesi, saygı duyması şart. Böyle birini bulursam çok güzel bir aşk yaşayabilirim. Ama tüm bu özellikleri taşıyan kişiyi bulabilmek de biraz zor.
Seni sen olduğun için seven kişiyi şöhretine kapılmış olanlardan nasıl ayırt edebiliyorsun?
- Bunu ayırt etmek benim için pek de zor değil. Bazen sessizce dururum, uzaktan izlerim. Ama aslında her şeyi kavrarım.
FANLARIMIN KABULLENMEDİĞİ BİRİYLE ASLA EVLENMEM
Beste yapamamaktan çok korkuyormuşsun. Hangi zamanlarda bu hisse kapılıyorsun?
- Tabii ki bu en büyük korkum. Çünkü sermayesi belli olmayan tek meslek bizimkisi... Uzun süre piyano başına oturmayınca bu hisse kapılırım mesela... Veya çok güzel bir şarkı yaptıysam “Bunun üzerine çıkamam artık, bittin sen Sinan” derim. Neyse ki her zaman kader bana yardımcı oluyor.
Fanlarına çok bağlısın. Hatta onlar istemezse evlenmezmişsin bile, öyle demişsin...
- Aynen, hâlâ bu lafımın arkasındayım. Fan kulübümün adını da dövme yaptırdım, o kadar önemli ve kalıcılar benim için. Bu gerçekten kalpten bir bağ, çünkü beni bugünlere onlar getirdi. Her yerde, her nefesimde, her adımımda yanımdalar. Onlara olan bağlılığımı böyle göstermek istedim. Yeni jenerasyonla bağlantıda olmayan birinin uzun süre sanat camiasında tutunması mümkün değil bence...
Aşk, hayatının merkezine asla oturamaz o halde. Gözü kara bir aşık da olmazsın...
- Olabilirim ama hem o duygu çok kuvvetli olmalı hem de o kişi bütün sevenlerimi kabullenebilmeli...
Bir süre önce Nihal Öztürk’le birlikte olduğun yönünde haberler çıktı. İlişkiniz devam ediyor mu?
- Özel hayatımda kimse yok şu anda...
TÜRKİYE’DE YÜZÜ AVRUPA’YA DÖNÜK ÇOK ŞARKICI YOK
Bir röportajında “Başkalarını taklit eden özenti insanların ruh halinden şüphe ederim” demişsin. Fakat son dönemde Justin Bieber’ı taklit ettiğin konuşuluyor. Bu durum rahatsız etmiyor mu seni?
- Hiç rahatsız etmedi. 5-6 yaşındaki fotoğraflarım var, aynı bugünkü gibiyim. Hiçbir değişiklik yok. Bu benzetmeler çok normal ama... Çünkü Türkiye’de yüzü Avrupa’ya ve Amerika’ya dönük çok fazla şarkıcı yok. O yüzden böyle benzetmeler oluyor. Fan gruplarından dolayı da çıkabiliyor bazen böyle şeyler.
Taklit söz konusu değil yani...
- Değil... Justin Bieber, Justin Timberlake ve Rihanna benim çok beğendiğim sanatçılardır. Tabii onları her zaman takipte olacağız. Ama asla birebir taklit değil kastettiğim şey... Türkiye kendi Justin Bieber’larını, Justin Timberlake’lerini, Rihanna’larını çıkarabilmeli. O yüzden taklit etmeden sadece takipte olmak gerek. Aksi durumda zaten insan sadece kendini kandırır. Biz kendi gücümüzle, kendi tarzımızla, kendi benliğimizle var olmalı, yurtdışından da kopuk yaşamamalıyız.
BENİ ELEŞTİRENLER BİLE KONSERİME GELMEYE BAŞLADI
Bir kesim seni çok seviyor ve destekliyor; diğer kesim ise “Şarkı söylemesin” diyor. Bu duruma ne diyorsun?
- Herkese saygı duyuyorum. Herkes beni dinlemek, şarkılarımı sevmek zorunda değil. O yüzden bu konuda fazla söyleyebileceğim bir şey de yok. Ben sadece kendi yolumda yürüyorum. Tabii ki her sanatçının seveni olduğu gibi, sevmeyeni de olacaktır. Sevmeyenler olmazsa zaten bir sorun var demektir. Onlar hiçbir zaman kaybolmasın. Bir de şu var, zamanında eleştiren kesim bile sonradan konserlerime gelmeye başladı. Önyargılı olanlarla aramız yavaş yavaş düzeliyor.
BELKİ YAKINDAN BENDEN İYİ BİR PİLOT ÇIKAR
Sinan Akçıl boş zamanlarında neler yapar?
- Çok spor yapıyorum. Bazen kendimi sadece spora veriyorum, bazen de her şeyi kapatıp annemin yanına, Sapanca’ya gidiyorum. Orada baş kalıp başa dertleşiyoruz. Bir de son dönemde uçuş dersleri almaya başladım. Belki yakında iyi bir pilot çıkar benden!
Uçuş merakı nereden geliyor?
- Birkaç kez bir arkadaşımla uçmuştum. Gökyüzünde kendi yaptığım demo şarkıları dinliyordum ve çok hoşuma gitmişti o duygu. O yüzden ben de denemek istedim.