Jön olmaya müsait değilim

Güncelleme Tarihi:

Jön olmaya müsait değilim
Oluşturulma Tarihi: Nisan 28, 2008 00:00

"Yaprak Dökümü" ve "Kavak Yelleri" dizilerinde rol alan Ege Aydan, jön kavramına sıcak bakmıyor.

Haberin Devamı

Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik yapan, bugüne kadar 25 resim sergisi açan Aydan, "Ben hayatta öyle bir jön olamazdım, çünkü karakterim bu duruma müsait değil. O rollerde kendimi dört duvar arasına sıkışmış gibi hissederdim. Jön olmak bence oyun gücüyle alakalı, poz kesmek, yakışıklılığıyla oynamak ve onu pazarlamakla değil" diyor.

Şu sıralar hem "Yaprak Dökümü"  hem de "Kavak Yelleri" dizisinde rol alan, aynı zamanda "Son Ders" filmi gösterimde olan Ege Aydan’ın marifetleri saymakla bitmiyor. Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik yapan, bugüne kadar 25 resim sergisi açan, "Bana bir taş verin, istediğinizi yapabilirim" diyen Aydan, her nedense söz jön kavramına gelince geri çekiliyor bir tek! 80’li yılların jön kavramının kendisine uymadığını belirten sanatçı, "Karakterim buna müsait değil" diyerek kestirip atıyor.

Haberin Devamı

Opera sanatçısı bir anne, konservatuvar mezunu bir baba... Sizin oyuncu olmanıza hiç şaşırmamak lazım...

- Ayrıca halam opera sanatçısıydı, dayım da senfonide timpani çalardı... Gerçi ağabeyim Efe sanatı değil sporu seçti, ama bu durumdan ister istemez etkileniliyor.

Genelde operayla ilgilenen bir ailede büyümüşsünüz. Peki, hiç opera sanatçısı olmayı istemediniz mi?

Jön olmaya müsait değilim
- Ben daha çok tiyatroyu seviyordum. Sanatı bütün olarak değerlendiren bir aileydi benimki... Bir ara balet olmam için konservatuvara da götürdüler. Baleyi seviyordum, çünkü bale bölümünde ilkokul aşkım vardı. Ama İngiliz hocalar kemik yapıma bakıp, bale için uzun boylu olacağımı söylediler. Çok üzüldüm. Ama ilkokul aşkımla hálá görüşürüz ve "Sen benim ilk aşkımsın" diye takılırım ona...

Aynı zamanda resim de yapıyorsunuz. Bu yönünüzü de İstanbul’da açtığınız sergi ile öğrendik...

- Evet, küçük yaştan beri resim yapıyorum. Bir sürü ressamdan ders aldım, ailem de bana destek oldu. Bugüne kadar 25 sergi açtım. Sadece bu da değil, ben heykel de yapabiliyorum. Bana bir taş ver, istediğimi yapabilirim yontarak.

Haberin Devamı

Oyunculuğa dönersek; 1974’te "Kaynanalar" dizisi başladı ve siz de kadrodaydınız, değil mi?

- Evet, ama asıl 1986’da çekilen "Yarın Artık Bugündür" dizisiyle ünlendim ben. Necla Nazır’la oynadığımız dizi çok sevilmişti.

O dönemde Devlet Tiyatrosu’nda da görev alıyordunuz sanırım...

- Ben bu işleri Devlet Tiyatrosu’ndaki görevimi aksatmayacak şekilde yapıyordum. Zaten bir tek TRT vardı.

Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik de yaptığınızı biliyoruz. Bu geçiş nasıl oldu?

- 1990’lı yıllarda başladım yönetmenlik yapmaya. Tiyatro sahnesine çıkmadan önce oyuncuların seslerini ısıtması gerekir. Bunu yapmadığım için ses tellerimden iki kez ameliyat oldum. Sonra bir korku aldı beni. "Ya yine sesim kısılır da, oyunu yarım bırakırsam" diye endişelenmeye başladım. O yüzden küçük rolleri kabul eder oldum. Ardından da yönetmenlik ağır bastı, oyunculuk geri planda kaldı.

Haberin Devamı

Yönetmen olup yönlendirmek mi daha keyifli yoksa oyunculuk yapıp yönetmene göre şekillenmek mi?

- Kesinlikle oyuncu olmak daha kolay bir şey... Oyuncu ona verilen dilimi yönetmenin yönlendirdiği şekilde oynuyor, yönetmen ise bütün oyunu üzerine alıyor. Hele oyuncular Türk ise daha da egosantrik bir durum söz konusu! Hepsine değişik yaklaşmak ve motive etmek zorundasın bir kere... Çünkü biz Türkler duygusal insanlarız. Başarılı bir oyun çıkarmak istiyorsanız, oyuncunun oyuna çok iyi motive olmasını sağlamanız gerekir. Hem çok iyi abi, hem çok iyi yönetmen olacaksın yani...

Sizin bu camiaya girdiğiniz yıllarda "yeni jönler aranıyor" deniliyordu. Siz gözden kaçan bir isim mi oldunuz?

Haberin Devamı

- Ben "Aman meşhur oldum. Biraz kendimi göstereyim" gibi bir düşünceye sahip olmadım hiç... Devlet Tiyatroları’ndaki görevime devam ettim ve televizyona ek iş olarak baktım.

Hálá jön denilince Kadir İnanır, Tarık Akan gelir akıllara...

- Ben hayatta öyle bir jön olamazdım, çünkü karakterim bu duruma müsait değil. O rollerde kendimi dört duvar arasına sıkışmış gibi hissederdim. Günümüzde ise daha sahici, daha çağdaş bir jön kavramı var. Mesela "Son Ders" filmindeki Kaan’ı çok başarılı buldum. Ben öyle bir jön olmak isterdim işte... Bu tamamen oyun gücüyle alakalı, poz kesmek, yakışıklılığıyla oynamak ve onu pazarlamakla değil.

Her zaman tiyatroya döndüğünüzü vurguluyorsunuz. Peki, tiyatronun para kazandırmadığını ve tiyatrocuların bu nedenle dizi sektörüne yöneldiğini düşünürsek, sizi bu denli sadık kılan şey neydi?

- Sadece bir diploma... Sonuçta bu devlet beni eğitti ve bana bir diploma verdi. O zaman doğru düzgün bir konservatuvar ve doğru düzgün öğretmenler vardı. Şimdikilere laf söylemek için konuşmuyorum ama akademik eğitim bakımından çok daha iyi bir düzey vardı. İyi oyuncu olmak farklı, iyi öğretmen olmak farklıdır. Bizi öyle eğittiler ki, sahnede biri varsa rahatsız olmasın diye, sahne arkasında yürürken parmak ucumuza basardık. Günümüzde ise kimsenin bir şey umurunda değil. Yeni gelen jenerasyon çılgın olsun, ama iş ahlakı ve disiplini de yüksek olsun istiyorum.

Haberin Devamı

Şu anda rol aldığınız iki dizide de melankolik ve eşini aldatan karakterler oynuyorsunuz.

- Televizyon dünyasında bir resim oluşturuyorsun ve o resim insanların kafasında öylece kalıyor işte... Ben romantik, güven veren, sinsi karakterler için ilk akla gelen isimim artık.

Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu?

- Geçen sene "Hacı" dizisinde oynadım. "Kısmetim Otel"de de turisttik eşya satan bir adamı canlandırıyordum. Belki o işler tutmuş olsa, sen bu soruyu sormuyor olacaktın. Üzerimdeki bu etiket ortadan kalkacaktı.

İki dizide de karısını aldatan bir adam var. Peki, canlandırdığınız bu iki karaktere hak verdiğiniz anlar oluyor mu?

- Ben ikisini de tasvip etmiyorum. "Kavak Yelleri"ndeki adamdan nefret ediyorum bir kere... Sen git oğlunun arkadaşının ablasıyla beraber ol! Ben bunu normal hayatımda yapmış olsam, oğlum keser beni. Zaten yapmam, o da ayrı bir durum. "Yaprak Dökümü"ndeki adamsa Leyla’ya olan aşkını göstermek istiyor. Bunun için uyguladığı yöntemler bana göre değil. Ben onun gibi yaklaşmazdım.

Nasıl yaklaşırdınız?

- Dost gibi... Güven verir, güldürürdüm. Ben hayatım boyunca komik bir adamdım. Ama herkes beni aşırı ciddi zanneder.

Gelelim "Son Ders"e... Nasıl gelişti bu proje?

- Hep derler ya senaryo geldiğinde çok heyecanlandım diye, ben gerçekten çok heyecanlanmıştım.

Oyuncuların isteğiyle yapımcı filmi yeniden vizyona sokmuş... Bunun sebebi ne?

- Çünkü bizim filmimizle aynı dönemde "Recep İvedik" de vizyona girdi. Ve insanlar öyle filmleri çok seviyorlar. Bütün filmler komediye döndü bir ara... "Recep İvedik" gibi olsun diye film yapılıyordu. Tabii olacak ama bence bu kadar abartmamak lazım.

Oğlum bana hiç "baba" demedi

n Gerçek hayatta nasıl bir eşsiniz?

- Keyfim yerindeyse mutluluğumu etrafa yaymak isterim. Eşimin de keyiflenmesi benim en büyük keyfim oluyor.

Peki, oğlunuz?

/images/100/0x0/55eaf175f018fbb8f8a0b368
- Hep iki arkadaş gibiydik biz... Babalık çok garip bir duygu. Hálá elimi alnına koyduğum zaman ateşinin kaç olduğunu anlayabiliyorum, hatta küsuratına kadar...

Oğlunuz eski eşinizden değil mi?

- Evet, ama hálá görüşüyoruz. Bunca yılın ardından gayet medeni bir şekilde ayrıldık. O şu anda başka biriyle birlikte ve çok mutlu... Ben de 10 yıldır ikinci eşimle beraberim. Oğlum bana hiç "baba" demedi. Bu benim kurduğum samimi ilişkiden mi kaynaklanıyor, yoksa adımın arkasına ağabey, amca uygun olmuyor ondan mı, bilemem.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!