Güncelleme Tarihi:
Bu yıl 13 Nisan ile 28 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan festivalde, Imamura’nın 40 yılı aşan yönetmenlik kariyerinin çeşitli dönemlerini örnekleyen filmleri seyirciyle buluşacak. Imamura'nın erken dönem filmlerinden, 1961 yapımı "Domuzlar ve Savaş Gemileri"nden, geçen yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışan son filmi "Kızıl Köprünün Altından Akan Ilık Sular"a kadar uzanan bu seçki, yönetmenin sinema serüveninin belli başlı duraklarına uğrayacak.
Bir söyleşisinde, "Ben insan bedeninin alt bölümü ile sosyal yapının alt sınıfları arasındaki ilişkiyle ilgiliyim" diyen Imamura, erkek kahramanlarını genellikle çevre şartlarının etkisiyle yüreği katılaşmış, sert yapılı karakterler arasından seçer. Kadın kahramanları ise, geleneksel Japon filmlerinde çizilenin tersine, genellikle içine düştükleri çetrefil durumlarla baş edebilecek güçlü bir yapıya, kıvrak bir zekaya sahip.
"Böcek Kadın" (Nippon Konchuki) adlı filminde gerçek bir fahişeyi oynatan Imamura, "Bir Adam Kayboldu"da da anlattığı öyküye benzer bir şekilde kayıp nişanlısını arayan bir kadına rol verdi.
JAPON YENİ DALGA'SININ ÖNEMLİ YÖNETMENLERİNDEN
Kariyerinin ilk döneminde, İkinci Dünya Savaşı’nda askerlere fahişe olarak eşlik eden kadınlara ve savaş sonrasında ülkelerinden ayrı düşmüş Japonlara dair belgeseller çeken Imamura, sonradan Japon sinemasına biçim verecek Yeni Dalga akımı içinde etkin bir yer edindi.
Stüdyo sistemine olduğu kadar, asistanlığını yaptığı Yasujiro Ozu gibi ustaların sinema anlayışına da mesafeli duran yönetmen, zamanla kendi özgün dilini geliştirdi. Özellikle alt tabakadan karakterler aracılığıyla savaş sonrası Japon toplumunun iç çalkantılarını işledi, bu arada tabu sayılan konuları da deşmekten çekinmedi.
Siyah beyaz olarak çektiği "Domuzlar ve Savaş Gemileri" (Buta to gunkan) bir Amerikan üssünün gölgesinde, serseri bir genç ile kız arkadaşı arasında gelişen öyküsüyle savaş sonrası Japon toplumunun karamsar bir tablosu gibidir.
1964 yapımı "Cinayet Niyetleri" (Akai Satsui), kendisine tecavüz eden adama bağlanan evli bir kadını anlatır.
Imamura’nın 1966’da çektiği "Pornocular" (Jinruigaku nyumon) pornografi sektöründe çalışan garip bir karakterin karmaşık ilişkilerini, Fellini’yi çağrıştıran bir dille anlatır.
Imamura’nın az bilinen ancak en ilginç filmlerinden biri olan "Bir Adam Kayboldu" (Ningen Johatsu), belgesel anlatımını çok farklı noktalara taşır: Kayıp eşini arayan bir kadın, kendisiyle ilgili belgesel çeken yönetmene aşık olur ve bu, filmin çok katmanlı yapısı içinde işlenen konulardan yalnızca bir tanesidir.
Yönetmenin ertesi yıl çektiği "Tanrıların Derin Arzuları" (Kamigami no Fukaki Yokubo) tropikal bir adaya su kuyusu açmak üzere gelen bir mühendisin, doğayla içiçe, ilkel bir yaşamın sürdüğü bu adada karşılaştığı, sıradışı bir cinsellik anlayışını benimsemiş bir ailenin fertleriyle olan ilişkisi ele alır.
USTANIN BAÅžYAPITI "Ä°NTÄ°KAM BENÄ°M"Â
Imamura’nın başyapıtı kabul edilen, 1979 tarihli "İntikam Benim" (Fukusho suruwa ware ni ari) kadınları önce baştan çıkarıp daha sonra öldüren ve sonunda bir kadına aşık olan azılı bir katilin öyküsünü tarafsız bir gözle anlatır.
Yönetmen yakın dönem filmlerinden "Yılan Balığı"nda (Unagi), kendisine ihanet eden karısını öldürdüğü için sekiz yıl hapishanede kalan bir adamın öyküsünü anlatır.
Ä°KÄ° KEZ ALTIN PALMÄ°YE KAZANDI
Imamura, 1960’lı yıllardan beri Japon sinemasının en özgün temsilcilerinden biri. Buna rağmen Batı’da üne kavuşmak için uzun bir süre beklemek zorunda kaldı.
"Narayama Türküsü"nün, 1983’de kazandığı Altın Palmiye ödülü, Imamura adını uluslararası sinema arenasına taşıdı ve daha geniş çevrelerce tanınmasını sağladı. 1997’de Cannes’da Altın Palmiye’yi, Abbas Kiarostami’nin "Kirazın Tadı" adlı filmiyle paylaşan "Yılan Balığı" onu, bu ödülü iki kez kazanma başarısını göstermiş olan dört seçkin yönetmenin arasına soktu.