Banu Tuna
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2009 00:00
Gözlerinizi kapatın ve ünlü bir anneniz ya da babanız olduğunu hayal edin. Siz de en fazla 13-14 yaşındasınız. Onları ve dolayısıyla sizi herkes tanıyor, önünüzde tüm kapılar açılıyor, istediğinizi satın alabilecek kadar çok paranız var, herkes sizinle arkadaş olabilmek için can atıyor, fikirlerinizi merak ediyor. Nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Şanslı mı?
Peki bir de şöyle düşünelim. Ünlü bir anne babanız var. Siz yine 13-14 yaşındasınız. Hamburgerciden çıkarken flaşlar patlıyor, eli kameralı bazı adamlar okul bahçesinde bile rahat bırakmıyor, gazeteler üzerinizdeki giysilerin markasına varana kadar yazıyor, soğuk havada çorapsız sokağa çıkmanıza izin verdiği için annenizi ayıplıyor, bir kızı ya da oğlanı öpüyorsunuz, en yakın arkadaşınızdan önce tüm ülke öğreniyor, birileri sürekli size mikrofon uzatıp sorular soruyor... Sonra aradan birkaç yıl geçiyor, siz 20’li yaşlarınızdasınız. Kendinize bir meslek, gidilecek bir yol seçmeniz lazım. Önünüzde hazır bir yol var, üstelik de konforlu. Anneniz gibi şarkıcı, babanız gibi aktör olabilirsiniz. Taşıdığınız soyadıyla yaşıtlarınızın onlarca adım önüne geçmeniz an meselesi. Peki bu yükün altına girmeye gücünüz yeter mi?
“Jade Jagger İstanbul’a geliyor, röportaj yapalım mı” dediler.
Önce pek istifimi bozmadım. “Soyadı çok tanıdık geliyor ama kim ki bu Jade Jagger?”
“Mick Jagger’ın kızıymış.”
Mick Jagger adını duyunca aklım gitti, tuzağa düştüm, sazan gibi atladım. Koskoca Mick Jagger’ın kızı geliyor, tabii röportaj yapmak lazım. Hatta derhal işe koyulmak lazım.
“Peki ne iş yapıyor bu Jade?”
“Life-style parti organizasyonu!!!”
İşin isminin afili durduğuna bakmayın. Bu, Jade babasının soyadından faydalanarak para kazanıyor demek. Ben hiçbir üniversitede “life style parti organizasyonu” bölümü olduğunu duymadım.
Zaten Jade de üniversite okumamış.
Bir yandan mücevher tasarımı ve dekorasyon işiyle ilgileniyor ama her ikisinin de eğitimini almamış. Buna karşılık dekorasyonda, geleneksel Jagger bohem stiliyle modern çizgiyi harmanlıyor!
Anlaşıldı, Jade babası gibi parlak bir isim değil. Aslında İstanbul’a geliyor olması da yılın bombası değil. Ama yine de onunla konuşabiliriz, babasının hatırına, babasını sorabiliriz. Bize bu kadar ünlü bir babanın kızı olarak doğmanın nasıl bir şey olduğunu anlatabilir.
Ama Jade bunu istemiyor.
Babası nedeniyle anılmak hoşuna gitmiyor... İşini anlatmak istiyor... O babasından bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın çünkü...
Peki o zaman düzenlediği partinin “Mick Jagger’ın kızı Jade Jagger İstanbul’da” diye lanse edilmesine neden izin veriyor? Ve neden “geleneksel Jagger bohemi” diye açıkladığı bir dekorasyon stilini satıyor? Çünkü Jade’in adından büyük bir soyadı var. Onu kullanmak hoşuna gidiyor ama sadece onunla tanımlanmaktan çekiniyor.
Doğuştan ünlü olmak şans mı lanet mi, karar vermek zor.
Delhi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Surabhika Maheshwari, Ünlü Ebeveynlerin Çocukları başlıklı bir çalışma yapmış. Bazen çocukların, anne babalarına ait şöhrete bağımlı olduklarını, ya da hayatlarının sonuna kadar o şöhretle yaşayacaklarını sandıklarını söylüyor. Üstelik anne babanınki kadar büyük başarı elde edemediklerinde kendilerini başarısız kabul ediyorlar.
Jade Jagger sendromuna bizden en iyi örnek Helin Avşar. Ben hâlâ Helin Avşar’ın ne iş yaptığını tam olarak bilmiyorum. Mağaza sahibi, tasarımcı, oyuncu, şarkıcı... Kendisi ülke çapında bir şöhret. Hepsinden önemlisi Hülya Avşar’ın kardeşi.
Ablasının radyo programına konuk olmuş, Hülya Avşar’ın “Benim ismim seni eziyor mu” sorusuna şu cevabı vermişti: “Herkes bana bir yükün altındaymışım gibi davranıyor. Ne yükü? Ben umursamazım. Önüme bir şey koyarım olursa olur. Her şeyi yapıp başarılı olmak zorunda değilim. Biri tutmazsa biri tutar. Ben kendim için yapıyorum.”
Zaten ablası da kendisinin şöhretinden sonuna kadar faydalanmasını salık vermişti: “Benim böyle ablam olsa ondan faydalanırdım. Kardeşim olduğun için hızlı yol alıyorsun belki de...”
Neticede, en ufak katkınızın bulunmadığı bir şöhretin soyadına hapsolup kalmak, şanstan çok lanet sanki. Bu çocuklar ışığa çekilen pervaneleri hatırlatıyor bana. Parlak hayata karşı koyamıyorlar ama ışığın etrafında boş boş dönüp durmaktan başka bir şey de yapmıyorlar.
LANETTEN KURTULMAK İÇİN SOYADINI DEĞİŞTİREN VAR
Elimizdeki örnekler, bu çocukların önünde birkaç seçenek olduğunu gösteriyor: Kimi soyadının nimetlerinden sonuna kadar faydalanmayı seçiyor. Öyle çok büyük başarılara filan imza atmıyor ama yine de herkes onu tanıyor. Kimi anne babasının izinden gidiyor, hatta daha büyük başarılara imza atıyor. Kimi aynı yoldan gidiyor ama kimsenin kendisine torpil geçmemesi için soyadını kullanmıyor, kimiyse sıradan bir insan olmak pahasına kendine başka bir yol çiziyor. Biz onları tanımıyoruz zaten. Örneğin Amerikalı ünlü şair Sylvia Plath’in oğlu Nicholas’ın bir zoolog ve deniz bilimci olduğunu ancak annesi gibi intihar ettiğinde öğrendik.
Bir de kendini kendi yeteneğiyle ispat etmeyi seçenler var. Ünlü yönetmen Francis Ford Coppola’nın yeğeni olan Nicolas Cage, torpil yapılmaması için kendine daha kariyerinin başında başka bir soyadı seçti. Bir de geçtiğimiz ay ölen Natasha Richardson var. O da hem anne hem baba tarafından şöhretli aktör ailelerinden geliyordu. Annesinin Vanessa Redgrave olduğunu hatırlatmak isterim. Aile mesleğini seçmesine rağmen, kendi başının çaresine bakmak için ülkesi İngiltere’den ayrıldı ve rahat nefes alabilmek Amerika’da şansını denedi.