Güncelleme Tarihi:
Yakında ekrana gelecek "Aşk Yakar" dizisinde Özcan Deniz'le başrolü paylaşan Meltem Cumbul, InStyle dergisine konuştu: "İzmirli olmak bana pervasız bir taraf verir. Ama bu terbiyesizce bir pervasızlık değil. Mesela işte basıp giderim öyle. O belki etrafımdaki kişiler için çok iyi olmayabilir ama bana çok iyi gelir. Bazılarına göre bencil bir düşünce olabilir. Özgürlüğüne sahip olmak önemli bir şey bence. Onun dışında İzmirli olmak bana sıcakkanlı olmayı kazandırdı. Medeni olmayı, demokratik olmayı."
20’li yaşlarınızın başına dönelim. Hedeflediklerinizi ya da hayal ettiklerinizi düşünün. Ne kadar uzağında ya da yakınındasınız şu anda?
- Tam göbeğindeyim her şeyin (gülüyor). Kariyer üzerine 21 yaşında çok plan yapamıyorsun aslında. Sebebi de, kariyer ancak seçme hakkı sana verildiği zaman olabiliyor. Yani paraya ihtiyacın olmaması gerekiyor. Tabii bu çok göreceli bir şey. Kimileri paraya doymazlar ve hep ihtiyaçları vardır, benim için öyle değil. 20’li yaşlarda hayal ettiğim şeyler aslında ’seçme hakkı artık bana ait olsun’du. Durmak istediğimde durabileyim, istediğim projede yer alabilme
Şu anda daha mı huzurlusunuz?
- Tabii, yoksa nasıl üç yıl ara verebilirdim ki? Nasıl iki yıl Amerika’da kendime böyle bir lüks tanıyabilirdim?
Neden gittiniz Amerika’ya?
- Çok sıkılmıştım.
Neden?
- Her şeyden. Kendimden, herkesten. Hani her şey bazen insana çok karanlık gözükmeye başlar. Üstüme ölü toprağı serpilmiş gibi hissediyordum. Dışarıdan her şeyin çok parlak, en top noktada gözüktüğü dönemde ben yerin dibindeydim. O yüzden de çok hayırlı bir iş yaptım kendime ve çektim gittim.
Bu daha ziyade üreten insanların yaşadığı bir gel-git midir yoksa herkes mi yaşıyor sizce?
- Bence herkes yaşıyor. Sadece kendine ne kadar izin verdiğine bağlı. Benim üç çocuğum olsaydı ve her gün çalışmam gerekseydi bunların hiçbirisini düşünecek halde olmazdım. Benim o zaman çok fazla lüksüm vardı kendime bunu yaşatacak. Her şeye izin verdim kısacası. Şımarıklığa da, sıkılmaya da, yorulmaya da, gülmeye de, ağlamaya da...
LOS ANGELES’TA KENDİMİ TANIMAYA ÇALIŞTIM
Los Angeles’a gidince ne oldu?
- Olması gereken oldu. Bir beklentim yoktu. Tek beklentim kendime ’olma hakkını’ tanımaktı. Ne istersen, nasıl davranmak istersen ve ne yapmak istersen hepsine izin vermek, hiçbir şey için çaba göstermemek. Bunun oyunculuğuma da çok katkısı oldu. Çünkü bir efor sarf edersin bir şey için ve o oyunculuğuna da yansımaya başlar. Memnun etme isteği... Bu bazı karakterlerde güzel durabilir, eğer karakter ona uygunsa. Ama bazı karakterler için öyle değildir. Durmayı bilmek gerekir. O bakımdan bana çok faydası oldu. Kendimi tanımaya çalıştım. Aktör koçum Eric Morris’in de bana çok faydası oldu. UCLA’e gidip senaryo üzerine de çalışma imkánı buldum.
Geri dönme kararı almanızda ne etkili oldu?
- Bu dizi (Aşk Yakar)... Artık özlemiştim de. Benim yaratacağım her şey Türkiye ile ilgili. Orada ders yaparken yazdığım hikáyelerin bildiğim hikáyeler olduğunu gördüm. İzmir, İstanbul, ben, ailem... Hayal dünyam ne kadar geniş olursa olsun Türkiye’den Los Angeles’a gitmiş bir kızı yazıyordum mesela.
Ne kadar oldu geri döneli?
- Aslında tam bir yıl oldu ama o kadar bu proje ile ilgili çalışıyoruz ki, burada mıyım Los Angeles’ta mıyım bilmiyorum. "Aşk Yakar" neredeyse ben oradayım.
Dizinin çekimine başlanması için neden bir yıl geçmesi gerekti ki?
Nasıl bir şeyle karşılaşacağız bu dizide?
- Bazı hikáyeler vardır, en başından dinlemeye başlarsın. Bu hikáye çocukluklarından beri birbirlerine aşık olan ama bir türlü bir araya gelemeyen iki insanın hikáyesi olduğu için her şeyin bittiğini zannettiğimiz bir anda yepyeni bir hikáyeyle başlıyor. Dolayısıyla tam birleştikleri zamanlarda hep başka şeyler oluşuyor. Bu yüzden biraz sürprizli olacak seyirci için.
Kaç bölüm için anlaştınız?
- Hikáye 40 bölüm üzerinden oluşturuldu. Kalabalık bir ekibimiz var. Yönetmenimiz Mehmet Ulukan.
Nazlı karakteriyle ilgili ne söyleyebilirsiniz?
- Ana karakterlerin üç aşaması var. Nazlı, birinci döneminde tamamıyla kendini bir erkeğe adamış ve hayatı onun üzerinden yaşayan bir karakter. İkinci kısmı özgürleşme süreci, birey olma hali. Onun devamında ise Nazlı daha da değişmiş olacak. Ama bu bir sürpriz.
İzmirli olmak size ne kazandırdı?
- İzmirli olmak bana pervasız bir taraf verir. Ama bu terbiyesizce bir pervasızlık değil. Mesela işte basıp giderim öyle. O belki etrafımdaki kişiler için çok iyi olmayabilir ama bana çok iyi gelir. Bazılarına göre bencil bir düşünce olabilir.
Ya da özgürlük diyelim.
- (Gülüyor) Evet, özgürlük diyelim. Özgürlüğüne sahip olmak önemli bir şey bence. Onun dışında İzmirli olmak bana sıcakkanlı olmayı kazandırdı. Medeni olmayı, demokratik olmayı... Minicik şortlarla, paten yaparak büyüyorsun. Sokaklarda kimse seni kaçıracakmış gibi hissetmiyorsun ya da kimse senin bacaklarına bakmıyor. Soğuk yerlere ait insanlar daha soğuk duruyorlar galiba.
Özcan’la çalıştığım için mutluyum
Özcan Deniz’le başrol oynuyorsunuz. Nasıl gidiyor?
- Onunla çalıştığım için çok mutluyum. Çok uyumlu ve disiplinli bir yapıya sahip. Genel olarak ekiple de her şey yolunda gidiyor. n Çekimler nerede yapılıyor?
- Balat’ta. Oranın dokusu da çok güzel, insanları da. Çekim yaptığımız mekán da Gönül Yarası’nda Nazım Öğretmen’in (Şener Şen) eviydi. Tanıdığım, çok sevdiğim bir mekán. Sanki o dört yıl hiç geçmemiş gibi.
Marka takıntım yok
Vazgeçemediğiniz şeyler var mıdır? Kıyafet, aksesuvar?
- Her şeyden vazgeçebilirim. Çok az almakla birlikte çanta seviyorum. Ayakkabı bakmayı da seviyorum.
Marka takıntınız var mı?
- Yok ama beğendiğim markalar var. O markaları gördüğümde ’Neler çıkarmış acaba?’ diye bakarım. Balenciaga’nın üstleri hoşuma gider mesela. Fendi’nin çantalarına, Sergio Rossi’nin, Miu Miu’nun ayakkabılarına bakarım. Max Mara’nın paltoları çok güzeldir. Stella McCartney’nin pantolonları, bu yaz çıkardığı jean’leri çok güzeller. Gucci’nin geçen kış yaptığı kadife pantolonlar da öyle. Bunlar benim günlük de kullanabileceğim, kaliteli pantolonlar.