İyi ki yıkanmayı sevmiyoruz

Güncelleme Tarihi:

İyi ki yıkanmayı sevmiyoruz
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 03, 2007 11:28

Haberin Devamı

Sayın Ahmet Rasim bey, yine tatsız bir konu ile canınızı sıkacağım, kusuruma bakmayın. Bu mektubun konusu susuzluk olacak. Efendim siz diğer dünyaya göç ettiğinizden beri dünyanın iklimi çok değişti. Küresel ısınma denen bela yüzünden havalar gittikçe ısındı. Isınmakla birlikte kuraklık baş gösterdi.


Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere bir çok yer çöle döndü. Üstadım, Ankara'ya iki günde bir su veriliyor artık. Koca başkentin düştüğü hali düşünebiliyor musunuz? "Yağmur yağmazsa yetkililer ne yapsın” diyebilirsiniz. Şimdi harıl harıl boru döşeyip, Kızılırmak'ın suyunu Ankara'ya getirmeye uğraşıyorlar. Halbuki kafayı iklimle bozmuş olanlar (Miktat Kadıoğlu, Ömer Madra, Tema yetkilileri...) uzun zamandan beri bu tehlikenin kapımızı çalacağını bağırıp duruyorlardı. Yöneticilerimiz tam bir Türk gibi davranıp, geliyorum diyen tehlikeyi, "yumurta kapıya dayanıncaya" kadar beklediler.

Haberin Devamı

Sayın üstadım, sadece Ankara değil İstanbul da susuzlukla yüz yüze kaldı. Kentteki barajların çoğu kurudu. Bir çoğunda da su yarının altına düştü. Söylenenlere bakılırsa koca, İstanbul'un dört aylık suyu kalmış. Sonra sen sağ ben selamet!..

Ahmet Rasim bey, geçmiş dönemlerde yaşamakla ne de iyi etmişsiniz. O zamanlarda susuzluk kelimesi sözlüklere bile girmemişti daha. İstanbul'un gölleri su ile dolup taşıyordu. Su şebekesi falan olmadığı için, çoğu evler kullanma sularını bahçelerdeki kuyulardan sağlıyorlardı. İçme sularını ise ya mahalle çeşmelerinden taşıyor, ya da sakalardan satın alıyorlardı. Su tüketimi de oldukça azdı. Bugünkü gibi her gün duş alma adeti yoktu. Söz aramızda, bugün de öyle her gün duş alanların sayısı pek fazla değil ya!.. Çoğunluk haftada bir gün yıkanır, o gün tüm ev halkı sırayla banyoya girip çıkardı. Evler genellikle Pazar günleri hamama dönerdi. Genç evliler haftada birkaç kez, gece yarısı birkaç tas su dökünüp, boy aptesti alırlardı. Bu yüzden göller dolup taşardı. Su hiç eksilmezdi. Bir de İstanbul'un çevresindeki su kaynaklarından lezzetli soğuk sular fışkırırdı. Sizin arada bir bu kaynaklara gittiğinizi, giderken yol üstündeki lokantalarda mola verdiğinizi, lezzetli mezeler eşliğinde birkaç kadeh parlattığınızı biliyorum. Bu konuda yazdıklarınızı okurken, ağzımın sulandığını itiraf etmeliyim. Hele şifalı sulardan bol bol içebilmek için, çokça tuzlu sardalye konservesi, turşu, sakatat yediğinizi, bunların üstüne tas tas su içtiğinizi, insanın sakaların su taşıdığı kırbalara döndüğünü, İstanbul'a davul gibi bir karınla dönmek zorunda kalmaktan yakındığınızı çok iyi hatırlıyorum. Şimdi o kaynakların yanına yaklaşmak yasak. Çünkü hepsinin tepesine bir tesis yapıldı. Artık kana kana su içmek çok pahalı. Sayın üstadım yakında havada parayla satılırsa hiç şaşmam.

Haberin Devamı

Dönelim İstanbul’un susuzluğuna. Belki düşmüş bir cüzdan bulurum umuduyla yere bakarak yürüyen İstanbullular, artık gökyüzüne bakarak yürümeye başladılar. Herkes, bir damla bile yağmur bırakmadan akıp giden bulutlara çok kızıyor. İmkanları olsa, onları bir kementle yakalayıp yere indirecek, sıkıp suyunu çıkartacaklar. Bütün Avrupa’yı sellere boğan bulutlar, nedense İstanbul’dan bu iyiliği esirgiyor. Sayın üstadım, sanırım bunun meteorolojik bir açıklaması vardır. Belediye Başkanı, şimdilik su kısıtlaması düşünülmediğini söylüyor. Kısıtlama yüzünden litrelerce suyun ziyan olacağını, bilinçli su harcamanın daha yararlı sonuçlar vereceğini öne sürüyor. Haksız da değil. Son günlerde bidon, depo satıcıları satış rekorları kırıyorlarmış. Bir de evlerde işe yaramayan küvetler su deposuna dönüştürülmüş. Küvete doldurulan su yosun tutmaya başlayınca, boşaltıp tekrar dolduruyorlarmış. Allah onlara akıl fikir versin.

Haberin Devamı

Sayın üstadım, gidip gelirken hala hortumlarla araba yıkayanları, bahçe fıskiyelerini saatlerce açık tutanları, kapılarının önünü sulayanları, musluk suyu ile harç karıştıranları görüyorum. İşte o zaman bazılarımızın zekasının, maymundan bir adım ötede olduğunu iddia edenlere inanasım geliyor. Sayın Ahmet Rasim bey, Allahtan öyle her gün yıkanma alışkanlığımız yok. Bir de vücut temizliğine düşkün millet olsaydık, göllerde su falan kalmazdı.

Sayın üstadım, siz cennet mekanda gürül gürül akan soğuk pınarların başında keyif çatarken, biz su derdine düştük. Umarım sonbahar yağmurları fazla gecikmeden yağmaya başlar. Yoksa halimiz haraptır.

Saygılarımın kabulünü rica ederim

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!