Güncelleme Tarihi:
Başa gelmiş, çekilir: Zamanlamayı kendimce ayarlamaya çalışıyorum ki, kapıdaki izdiham hafiflemiş olsun. Duyumlara göre, saat 14.00 itibariyle kapıda dikilenler, ilerleyen saatlerde, vaat edildiği gibi 16.30’da kapılar açılmayınca, sıkıntıdan bayılanlar olmuş. “Yok deve” denilecek bir durum değilmiş; vasıl olunca anlıyorum: 41 yıllık ömrümde, varmış meğer, ben böyle bir deve, görmedim.
İçeri girince çok yalnızlık çekmiyorum. İki adımda bir önüme bir tanıdık kader kurbanı ebeveyn çıkıyor: Kimisi lise arkadaşı, kimisi işten, kimisi hayattan…
Liseden bir arkadaşım zıplıyor koluma, kızına doğru sürüklüyor: “Bak bu Ebru gazeteci, seni Meet and Greet’e sokar!”
“Hö?” diyorum, “Annenin dediği Allah katı çocum, yok öyle bir şey, annelik hissiyatı, ondan öyle söylüyor.”
Meet and Greet şöyle bir şey: İçeri giren çocuklardan bazıları, Justin Bieber’la, müşerref oluyor. Rivayetler muhtelif: 20 kişilik kapasite varmış, beher bilet 2 bin 700 TL’ymiş, 100 kişilik kapasiteye uzanan karaborsada mecra 6 bin TL’ye tırmanmış vs. Buna bilahare döneceğiz.
HERKES Mİ AĞLAR!
Ortalık, bir histeri arenası: Millet ağlıyor. Çocukların neredeyse tümü. Kimisi Justin dolaylı muhtelif hislenme hallerinden, kimisi anasını-babasını bulamadığından, kimisi sırf ergen olduğu, kimisi uykusu geldiği ya da acıktığı ya da çişi geldiği için. Ebeveynler de var: Çocuğunu arayıp bulamayanlar, bulunca, bu kadar uğraştık bu çocuğu mutlu edelim diye, şimdi niye ağlıyor diye triplerinde olanlar… Herkes mi ağlar, evet, ağlıyor.
Konser güya 19.30’da başlayacak, zira bu bir çocuk müsameresi. Fakat yok; başlamıyor. Başlamıyor da başlamıyor. İki saate yakın, bütün ebeveynler Justin’in ceddini anarken, Michael Jackson’ın diskografisi dinleniyor. Babalar, 20.30’da konser başlamazsa, konser monser dinlemeden eve gidileceğine dair hemfikirler. Çocuklar üşüdü, çocuklar aç, çocukların uyuması lazım.
Saat 21.00’i geçerken, Meet and Greet gazilerinden üç kızla buluşuyoruz. Gazi derken, şöyle: Çocukların ağlamaktan içi çıkmış. Çünkü Justin, onca beklemeye, önlerinden geçivermiş, ne bir selam çakmış, ne bir hal hatır sormuş, sonra da korumalar bunları dışarı ittirivermiş.
“Söyleyin madem, görseydiniz ne diyecektiniz?” diye soruyorum. Anlatıyorlar. Anlatıyorlar derken, organizasyonla uğraşan hanımefendi, “Siz anlıyor musunuz ne dediğini?” diye sorma gereği duyuyor, çünkü anlaşılmıyor. Salya ve sümük. Durum biraz yatışınca anlaşıyoruz: Selin (12), Dilan (15) ve Emily (12) Meet and Greet mağduru. Selin’le Dilan en azından göz göze gelebilmişler Justin’le ama Emily onu bile görmemiş. “Hani Justin’le aranıza nifak sokmak gibi de olmasın ama küstünüz mü peki?” diye sorunca kafalarında bir tartıyorlar. Önce “Evet, biraz...” ama sonra, “Yok yok”! Hani ben medyumsam, ulaştırmam gereken mesaj şuymuş: “Justin seni çok seviyoruz; ‘Meet and Greet’ini biraz düzelt!” Ağlamaktan yanımızda bulunamayan 16 yaşındaki Busenaz Demirdizen’in annesi Ömür Demirdizen’e şunu soruyorum: “Hani bu parayı vermişsiniz, çocuğunuz bir de üzerine bunca ağlıyor, siz nasıl hissediyorsunuz?” Ne desin? ‘Mümkün olsa Justin’i de alırdık’ tadında, fakat bunu gıcık bir tondan değil, en anne tonundan söylüyor. Gerekiyorsa, böbreğini de verir, kıvam o kıvam... Busenaz geliyor yanımıza sonradan: “Ne zamandır izliyorsun Justin’i?” diye soruyorum. “Çıktığından beri! Biz onla büyüdük” diyor; annesi de “O da bunlarla büyüdü” diye tamamlıyor.
Şener Tiryakioğlu, üç çocuk babası,yönetici ve dünya tatlısı bir adam. Bugün işi ekip, Adapazarı’ndan yola çıkarak. kızı Simla’yı (13) getirmiş. Karı koca İstanbullularmış, çocuklar olunca orada ENKA da var diye Sakarya’ya taşınmışlar. “Hep internetten sonra oldu bunlar” diyor; “Bu interaktiviteden. Çocuk bir şey söylediğinde, birebir kendilerine söylüyormuş gibi algılıyorlar. Anlatmaya çalışıyoruz, anlamıyor bizimki.”
‘BIRAKIRIM KONSERİ’
19.30’da başlayacak konser, neredeyse 22.00’ye sarkınca, ebeveynlerden homurtular yükseliyor. Hayır, sıkıyorsa, uyku vakti diye sürükle çocuğu götür. Anası babası boşansa, affeder çocuk ama bunu zor...
Bilmem kaç saattir, her kıpırtıda çııııııığlık çıııııığlığa sahne açılıyor zanneden gençlik, nihayet mutlu sona eriyor: Justin, sahnede. Barkovizyonda, 19 yaşında insanın ‘biyografisi’ yayımlanıyor konserin muhtelif bölümlerinde. Şaka değil, bir kısmında gerçekten, şeyinde bez bağlı. Sen nelere kadirsin ey YouTube! Mürebbiyelerin ve yabancı dil öğreten anaokullarının hakkı teslim edilsin: İzleyenlerin hemen hepsi, tek bir ağızdan, mükemmel bir aksanla, şarkılara eşlik ediyor. Arada sahneye atılan bir şeyden dolayı seyirciye, ‘bak bırakırım konseri’ gözdağı veriyor. Çocuklar ne kadar ağladı o arada, anlatmayayım, hatırladıkça fena oluyorum. Vazifeşinaslığımı yiyeyim, sonuna kadar kalıyorum. Biste, Baby’yi söylüyor, İstanbul’a selam olsun, Maslak o sakil altyapısıyla bu konseri atlattıysa, büyük deprem de hafif geçer.
Çıkışta, bir anne-kız diyaloğuna şahit oldum ki hadiseyi özetler:
Kız, annesine Justin’in sahneye atılan maddeden dolayı konseri bırakmaya niyetlendiğini söyledi.
Muhabbetin ilerleyişi şöyle:
- E n’apsın çocuğum; herkes yabancı bir ülkeye gittiğinde ürker.
- Ama anne gül atmışlar.
- A a, nerden bilsin çocuk, belki zehirli güldür?
- Yok, öyle değilmiş, gül atınca utanıyormuş Justin.
Ulan Justin, sana var ya, karada ölüm yok.