OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 21, 2001 00:00
O bir Emin Çölaşan! Anlatmaya bile gerek yok. Ama alışkanlık olmuş işte. Röportajın içinde de göreceksiniz zaten, ben ondan korkuyordum. Yani bu röportaja gidene kadar. Köşesindeki fotoğraftan ve bir kısım yazılarından ürküyordum. Ne var ki, konuşmaya gittiğimde ‘‘Benden korkmana gerek yok’’ dedi. Ve sebeplerini anlattı. Rahatladım. Bu rahatlamış halim. Ve size farklı bir Emin Çölaşan sunduğuma inanıyorum...Siz sevilen bir yazar mısınız?- Öyle tabii. Gerçi bunun bir terazisi, ölçüsü yok. Ama nereye gitsem, okuyucularımdan aldığım tepkiler genelde olumlu. Bugüne kadar hiç kimseden en ufak bir saygısızlık görmedim...Meslekte ulaşmak istediğiniz hangi nokta kaldı?- Kalmadı ki.Ne yani, deniz bitti mi?- Ne alakası var, denizde yüzmeye devam ediyorum. Ama ulaşacağım herhangi bir hedef kalmadı. Nefesin güçlü olduğu sürece o denizde yüzeceksin. O da senin görevin. Hürriyet gibi Türkiye'nin bir numaralı gazetesinde en çok okunan, en çok rağbet gören bir köşeyazarı olmuşsun, bundan sonrası artık idari görev. Genel yayın yönetmenliği, vesaire. Ama gazeteciliğe adım attığımdan beri benim idari bir görevde hiç gözüm olmadı. Peki Başyazar olmak filan?- Yok, zaten öyle bir ayrımı da kabul etmem. Kim başyazardır, kim değil o belli değil. Onlar ünvanlar. Önemli olan, insanlar seni okuyorlar mu, mesajlarını alıyor mu ve sana saygı duyuyor mu? Önemli olan budur.Uzun zamandır aynı şeyi yapıyorsunuz, heyecanınızı kaybetmediğinizi nasıl söyleyebilirsiniz?- Heyecanını kaybedersen gazeteciliğin biter. Ama bazen de kaybedersin. Sonuçta insanız hepimiz. Bazı yazılar olur, zorlamayla yazarsın.Sizin yazılarınız da mı arada şişer?- İtiraf edeyim, bazen olur. İçinden yazmak gelmez, zoraki yazarsın. Çünkü konu yoktur o gün. Ölü mevsimlerde, yazın filan biraz sıkışırız konu bulmakta. Ama yine de her yazını okunur hale getirmek senin yeteneğindir.Peki o heyecanla yazdığınız yazıları, gazete basıldıktan sonra okuduğunuzda ne olur?- Gazete bir gece önce gelir eve, sabırsızlıkla beklerim. Kendi yazımı tekrar tekrar okurum. İlk defa okuyormuş gibi.GÜÇSÜZLERLE UĞRAŞMAMİyi bir
haber geçti elinize. Biri bir ihbarda bulundu mesela ve doÄŸruluÄŸunu kanıtlayabiliyorsunuz. Bu heyecan ne ile kıyaslanabilir hayatta?- Hiçbir ÅŸeyle!Güzel bir kadınla filan...- Hayır, hiç bir ÅŸeyle kıyaslanmaz. Asla! O muhteÅŸem bir olaydır. Çünkü ertesi gün, o mesajı sen milyonlarca insana ileteceksin. Milyonlarca insan senin o mesajından etkilenecek. Yok böyle bir heyecan hayatta!Yani iyi bir yazı kadar hiçbir ÅŸey sizi tahrik etmez hayatta?- Tahrik deÄŸil, doyum saÄŸlamaz.Siz köşenizde herkesi yargılayabiliyorsunuz. Size gelen malzemeler biterse, köşeyazarlığınız biter mi?- Bitmez. Çünkü malzemelerle deÄŸil kendi kafanla yapıyorsun bu iÅŸi. Peki gazetecilik anlayışınızda zaman zaman suçsuz ve iyi insanları rahatsız etme tehlikesi yok mu?- Bugüne kadar masum insanları rahatsız etmedim ki. Birisi de çıkıp desin ki sen ÅŸu ÅŸu masum insanı rahatsız ettin. Ãœzerine gittiklerimin tamamı Türkiye'yi bu duruma getirenler. Güçlülerle uÄŸraşırım, güçsüzlerle deÄŸil. Bir de dini siyaset malzemesi yapanlarla, Türkiye'yi bölmeye çalışanlarla, hırsızla uÄŸraşırım.Çok okunuyorsunuz ama çok da korkuluyorsunuz...- Korkanlar varsa, hırsız takımıdır, üç kağıtçı takımıdır.Ama ben de sizden korkuyorum!- Senin korkmana gerek yok. Normal bir insan benden niye korksun? Ben sadece bir haksızlığa uÄŸradığım ya da birileri bir haksızlığa uÄŸradığı zaman kaplan kesiliyorum.Ya insanlar sizin yaptığınız tür yazarlıktan bir gün sıkılırsa...- Çok iddialı söylüyorum, milyonlarca insan benim yaptığım gazetecilikten son derece memnun. Ki ben gelen mektupların hepsini saklarım, e-mail'leri bile yazıya döktürürüm...DOÄžRUDAN KAFA ATIYORUMNeden? ‘‘İnsanlar benden memnun’’u kanıtlamak için mi?- Hayır, bunlar Türkiye'nin arÅŸivi. Bütün yazılı mesajları EskiÅŸehir Anadolu Ãœniversitesi'ne veriyorum, onlar kitap yapacaklar. Türkiye'nin dökümü var o mesajlarda. Ve bunu yapan baÅŸka bir yazar da yok.Takılmış plak gibi hep aynı ÅŸeyleri yazıyor diyenlere verecek cevabınız nedir peki?- Haksız bir eleÅŸtiri, gayet geniÅŸ bir yelpazede yazıyorum.Yazılarınızdaki üslup özel olarak geliÅŸtirilmiÅŸ bir dil mi? Mesela Hakkı Devrim de eleÅŸtiriyor, ama daha dolaylı ve kibarca. Siz zaman zaman doÄŸrudan kafa atıyorsunuz...- Evet ben doÄŸrudan kafa atıyorum. Çünkü dolaylı yollardan iÅŸ yapmayı sevmem. KonuÅŸurken de paldır küldür aklıma gelen herÅŸeyi söylüyorum. Tereddüt edeyim, ima yoluyla iÅŸi götüreyim benim yaradılışımda yok. KELLE KOLTUKTA YAPTIKZaman zaman memleketi arka plandan idare eden adam olduÄŸunuzu düşündüğünüz oluyor mu?- Arka plandan filan idare etmiyoruz.Yani açık açık mı yapıyorsunuz?- Yok canım, bizim iÅŸimiz memleket idare etmek filan deÄŸil. Tabii toplumu olumlu yönde etkiliyorum, bunu biliyorum. Açıkça söyleyeyim, eÄŸer biz bir kaç kiÅŸi olmasaydık bu basında...Kim o bir kaç kiÅŸi?- Ä°sim vermek istemiyorum.Bir tanesi UÄŸur Mumcu. Öyle deÄŸil mi?- Gayet tabii, biri UÄŸur... Ä°ÅŸte biz bir kaç kiÅŸi olmasaydık, PKK'cısı, dincisi, entel takımı vesairesi bugün son derece etkin bir duruma gelirdi. Biz bunların önünü kestik.Bir tür kahramansınız yani!- EstaÄŸfurullah. Öyle bir ÅŸey yok. Ama kendi ülkeme karşı görevimi yaptığıma inanırım. PKK terörü devam ederken, pek çok anlı ÅŸanlı gazeteci Apo'yla görüşme kuyruÄŸundaydı ve ‘‘Sayın Öcalan’’ diye hitap edip onunla konuÅŸtular. Biz bunların frenine bastırdık. Kelle koltukta yaptık bunları.ÖZEL YAÅžAMIM FARKLITam olarak siz kimdiniz?- Biz, bir kaç gazeteci arkadaÅŸ... Birinin ismini verip, öbürünü vermezsen olmaz. Biz ülkemiz için yaptık bunları. Kavgadan hiç çekinmem, biri bana bulaşırsa üzerine takır takır giderim.Peki bir kadın için düelloya yapabilir misiniz?- Hayır yapmam. Hiçbir kadın için bunu yapmam.Bütün bu eli sopalı ve testereli adam görüntüsünün altında baÅŸka bir Emin ÇölaÅŸan yok mu?- Emin ÇölaÅŸan özel yaÅŸamında yumuÅŸak, düzgün, sakin, kimseyle kavga etmeyen, hoÅŸgörülü, duygulu bir insandır. Sadece Türkiye'yi soyanlara, bölmeye çalışanlara karşıdır.Sadece onlarla kavga ederken sertsiniz yani...- Bazen sevdiÄŸim insanlara karşı da sert olabilirim, o ayrı. Ama bu onları kırmaz, incitmez. Özel yaÅŸamımla yazılarım farklı benim. Pek çok insan beni belki haklı olarak çok sert, acımasız biri zannediyor. Öyle deÄŸilim.Duygusallığınıza dair hoÅŸ bir örnek verseniz...- Duygusalım derken ÅŸunu kastediyorum. Ä°nsanları korumak. Burada açıklanmaz tabii. Maddi ve manevi. Yani olay ÅŸudur: Güçlülere kılıç çekip, güçsüzleri savunmak...Bir tür Zoro'sunuz yani.- Onu bilmiyorum...O da güçsüzlerin yanındadır...- Evet, ben de öyleyim.Hayattaki tek ölçünüz dürüstlük müdür?- En önemli ölçülerimden biridir.MUNÄ°S AMA GERÇEKÇİYÄ°MSizin ‘‘O benim arkadaşım yamuk yapsa bile korururum’’ gibi bir ölçünüz yok yani.- Yamuk olarak söylemiyorum ama çok sevdiÄŸim insanları bile acımasızca eleÅŸtirmiÅŸimdir yazılarımda. Murat Karayalçın'ı mesela. Benim kardeÅŸim gibidir. Ama Murat'ı baÅŸbakan yardımcılığı yaptığı dönemde acımasızca eleÅŸtirdim. Hatta bir ara küstü bana. Sonra, Ä°stemihan Talay. O da sevdiÄŸim bir arkadaşımdır, oÄŸlunun belgeleri gelmiÅŸti, yayınladım. TeÅŸvikiye Camii'nin arazisinde bir dondurmacı açmıştı. Kültür Bakanlığı'nın etkisinin de olduÄŸu anlaşılıyordu, belgeliydi yazdım. Yazmasan olmaz. Ama bütün sevdiklerin ve yakınların için de oturup paldır küldür yazı yazamazsın. Sonuçta insansın. Bazı ÅŸeyleri görmezden gelebilirsin, çok doÄŸaldır. Bunun tersini söyleyecek her hangi bir köşeyazarı da tanımıyorum. Varsa da yalan söylüyordur.Sizin ölçülerinizi reddeden bütün diÄŸer köşeyazarlarını defterden siliyor musunuz? Yoksa size raÄŸmen usta ve iyi olduÄŸunu düşündüğünüz yazarlar var mı?- Gayet tabii iyi yazarlar var. Ä°sim vermek gerekirse, Ä°lhan Selçuk, Hasan Pulur. BaÅŸka genç arkadaÅŸlarımız da var. Mesela bizim ErtuÄŸrul Özkök'ü ben iyi bir yazar olarak görürüm. Yazıları etkilidir. Sedat Ergin iyidir. Fikirlerini reddetsem de önem verip okuduÄŸum baÅŸka kiÅŸiler var. Sizce siz aÅŸağıdaki şıklardan hangisine giriyorsunuz? a) Dürüst ama saldırgan b) Munis ama gerçekçi c) Çalışkan ama yanlış anlaşılan e) Saldırgan ama haksız yere suçlanan-Munis ama gerçekçi.DolduruÅŸa geldiÄŸim olmuÅŸturGazeteciler meslek hayatları boyunca ne tür görünmeyen sınavlardan geçiyor?- Pek çok sınavdan. Bir dolu ÅŸey öğrenirsin. Ben hálá öğreniyorum mesela...Bu kadar tecrübelisiniz. Ama hálá öğreniyorum diyorsunuz. Bir örnek verin. Hangi olayda ne öğrendiniz?- Şöyle söyleyeyim, birisi seni dolduruÅŸa getirebilir mesela.Ama siz hiç dolduruÅŸa gelecek biri gibi durmuyorsunuz!- Mutlaka dolduruÅŸa geldiÄŸim de olmuÅŸtur. Ama bunu asgari düzeyde tutmaya çalışırım. Gelen bilgileri çok ciddi bir süzgeçten geçiririm. ÇoÄŸunlukla ihbarlar, imzasız mektuplarla gelir. Türk toplumunun huyudur maalesef. Bilgi doÄŸrudur belki yine de kullanmam. Yarın öbür gün yanlış çıkar diye. Belgeler, e-mail'le, faksla, mektupla gelir. Minik kuÅŸ mu getirir?- Yok, o sadece bir simge. Ä°mzasız ihbarlar dışında dolduruÅŸun baÅŸka bir ÅŸekli de var: Tanıdığın biridir, muteber insandır, siyasetçidir, gelir senin yanına, baÅŸkalarına olan hıncı kini ya da siyasi görüş ayrılıkları nedeniyle sana bir ÅŸeyler verir. Resmen birilerini kötüler; orada artık senin gazetecilik deneyimlerin devreye girer. Sınavlar bunlar yani.Peki siz bu sınavlarda hiç ikmale kalmadınız mı?- Yok. Ama çok ufak tefek yanılgılarım olmuÅŸtur.Bari bir hata söyleyin ki, onun da hatası varmış diye yazabileyim...- Yıllar önce ODTÃœ Rektörü için bir yazı yazmıştım. MeÄŸer rektörleri karıştırmışım, kendisinden deÄŸil ama baÅŸkalarından tepki geldi, ama ben bu hatamı düzeltmedim. Sonra o insan vefat etti. Hálá bu olayın vicdan azabını çekerim. Her gün yazı yazıp, bu tür hatalara düşmemek mümkün deÄŸil. Elin mahkum.Â
button