Ä°yi aile köpeÄŸi

THE SHAGGY DOG 
BAK ŞU KÖPEĞE

Şu sıralar Amerika’da ve dünyanın daha pek çok yerinde en fazla iş yapan filmler ya korku filmleri ya da içinde köpek barındıran yapımlar oluyor. Türkiye’de de durum pek farklı değil.

8 köpeğin kutuplardaki yaşam mücadelesini anlatan Kutup Köpekleri’nin hatırı sayılır bir gişe rakamı elde etmesinden sonra karşımızda yine köpekli bir aile filmi var (bu filmin yapımcısı da Kutup Köpekleri’nin arkasındaki isimden başkası değil zaten).

Bu tip filmlere olan rağbetin artması sayesinde çekimine yeşil ışık yakılan Bak Şu Köpeğe (The Shaggy Dog), Disney’in 1959 yılı yapımı sevilen klasiğinin yeniden çevrimi.

DISNEY’İN İLK LIVE ACTION FİLMİYDİ

Neredeyse yarım asır önce sinemalarda oynamış ilk Bak Şu Köpeğe, aile komedileri alanına çığır açan yepyeni boyutlar getirmiş, o güne kadar sadece animasyon filmleriyle tanınan Disney stüdyolarının insan aktörlerle yaptığı ilk ‘live-action’ yapımı olmuştu.

Charles Barton imzalı bu siyah beyaz filmde köpeklerden çok korkan ve evcil hayvanlara karşı alerji duyan postacı baba ile ergenlik çağındaki oğlunun komik öyküsü vardı. Olaylar evin oğlunun köpeğe dönüşmesiyle gelişiyordu.

Aradan 20 yıl kadar geçtikten sonra, 1976 yılında öykü bir kez daha beyazperdeye aktarıldı.

21. yüzyıla geldiğimizde ise farklı bir hikayeye geçiyoruz. Günümüzün ünlü komedyenlerinden Tim Allen, çok sevilen bu köpek masalına yepyeni bir boyut getiriyor ve mutasyona uğrayan kişi bu kez ailenin oğlu değil, babası oluyor.

300 YAŞINDAKİ BİLGE KÖPEK

2006 model Bak Şu Köpeğe, Tibet’te açılıyor. 300 yaşındaki bilge köpeğimizi yoga yaparken ve huzur içinde yaşarken buluyoruz. Açgözlü, ebedi gençlik düşkünü bir bilimadamı gelip, köpeği kaçırdığında ise hikaye Amerika’ya taşınıyor. Köpek 300 yıl yaşayabildiğine göre, onun genleriyle insanlar uzun yıllar genç kalabilir düşüncesinden yola çıkan Dr Kozak (Robert Downey Jr), acımasız iki laborantından hemen deneylere başlamalarını istiyor.

Diğer yanda ise bölge başsavcı yardımcısı Dave Douglas (Tim Allen), bu şirketi incelemek üzere görevlendirilmiş. Tam bir işkolik olan Dave bu görevi aldıktan sonra, uzun süredir ihmal ettiği karısı ve çocuklarından biraz daha uzaklaşıyor. Öyle ki, hayvan hakları savunucusu kızının yaptıklarına bile tahammül edemeyen bu adama bir ders lazım diyoruz içimizden. İlahi adaletin gelmesi uzun sürmüyor neyse ki. Laboratuara gittiği bir sırada genetik mutasyon serumuna maruz kalan Dave yavaş yavaş köpeğe dönüşüyor. Evin reisiyken köpeği olmak ne demek işte o zaman anlıyor ve ailesiyle ilgili daha önce kavrayamadığı pek çok şeyin de farkına varmaya başlıyor. Ama tek sorunu ailesine yaklaşmak ve onlara gerçek kimliğini anlatmak değil, Dr Kozak’ı da bir an önce durdurması ve gerçekleri ortaya çıkarması gerek.

Bak Şu Köpeğe, eğlendirici olmaya çalıştığı kadar bir şeyler anlatma derdinde de olan bir film. Kazayla köpeğe dönüşen baba ailesine bu kez uzaktan bakma imkanı buluyor ve insanken fark edemediklerini evin köpeği olduğunda daha iyi kavrıyor.  Tuhaf, ama baba çocuklarıyla dost olmayı köpekten öğreniyor, sevmenin, sevilmenin, bağlılığın değerini köpek olduktan sonra anlıyor.

ALLEN’IN EN KILLI ROLÜ

Sinema teknolojisinde yaşanan gelişmeler ve yenilikler, hikayenin gerçekçi ve görsel açıdan tatmin edici bir şekilde anlatılmasına olanak sağlamış. Tim Allen’ın bir köpek gibi davrandığı sahneler gerçeğe son derece uygun olduğundan, özellikle köpek sahibi olanlar tarafından zevkle izlenecektir.

Bizim duymadığımız seslerin tüylü dostlarımız için ne kadar rahatsız edici olabileceği, onların yatakta ayak ucunda yatma tutkusu, arabada kafalarını dışarı çıkarıp, nefes alma istekleri filmin hoş detayları olarak akılda kalıyor.

Filmin başrolündeki Tim Allen, Amerika’nın en ünlü aile komedyenlerinden biri. Bugüne kadar unutulmaz karakter portreleriyle çıktı izleyici karşısına. En çok da Santa Clause’daki Noel Baba rolüyle hatırlandı. Bak Şu Köpeğe’de ise genetik mutasyon serumunun etkisiyle köpeğe dönüşen, bir avukat ve bir baba olarak davranmaya çalıştığı halde etrafını koklayıp tuhaf sesler çıkartmaktan da geri duramayan bir adamı canlandırıyor.

Tim Allen’ı bugüne dek yeterince sempatik bulmayanlar, daha doğrusu sevmeyenler bu bile filmdeki özverili performansına şapka çıkarmalılar. Allen her şeyi yüzde yüz gerçeklikle oynamaya kafayı taktığından son derce cesur davranmış. Kafasını köpek maması tabağının içine sokmaktan tutun dört ayak üzerinde koşmaya, insanları koklamaya, yanaklarını yalamaya, kendi kuyruğunu kovalamaya ve kafes içine çıplak kilitlenmeye kadar pek çok zorluğu göze almasını takdir etmek gerek.

Yine de Bak Şu Köpeğe, yetişkinler açısından pek tatmin edici bir film değil. Köpek sahibi olanlara ve köpek severlere ilginç gelebilecek sahneleri olsa da, genel anlamda pek bir esprisi ve derinliği olmayan sıradan bir aile komedisi olarak kalıyor.

Diğer yandan bu tip filmlerin çocuklara hayvan sevgisini aşıladığını unutmamak gerek. Bak Şu Köpeğe’nin vizyondaki ilk haftasının, İstanbul’da sokak hayvanları için yapılacak yürüyüşe denk gelmesi hoş bir tesadüf olsa gerek. İstanbul’da oturanlar, yarın saat 11.00’de Şişli Camii önünde başlayacak yürüyüşün ardından çocuklarıyla birlikte sinemaya giderek günü bu filmle tamamlayabilirler.

SCRABBLE OYNAYAN KÖPEK

Filmin başrolünde, ‘Bearded Collie’ adıyla bilinen sakallı İskoç çoban köpekleri var. İskoçya’dan getirilen bu köpekler, uzun ve kabarık tüylerinin yanı sıra gamsız, tasasız kişilik yapıları ve çabuk öğrenme becerileriyle ünlüler. Filmde kullanılan altı köpeğin hiçbirisinin profesyonel oyuncu olmaması nedeniyle eğitimlerine sıfırdan başlandı. Eğitimler sırasında alışılmadık yepyeni beceriler öğrendiler. Bunlar arasında bilgisayar başına oturarak patileriyle klavye yazmak, Scrabble (sözcük türetme) oyunu oynamak, hareket halindeki otobüsün üzerinde sörf yapmak da vardı. Kamera karşısına geçen diğer hayvanlar arasında bir maymun, bir şempanze, bir kedi, çeşitli tavşanlar, fareler ve öldürücü kobra yılanı vardı. Bu hayvanların her biri için özel eğitmenler görevlendirildi. 50 yetişkin insanı öldürebilecek zehir taşıyan 4 metrelik gerçek kobra yılanının eğitmenliğini ise bakıcısı yaptı.

HAFTANIN DÄ°ÄžER FÄ°LMLERÄ°

 THE CONSTANT GARDENER

Kabuslardaki Afrika

Gözünü para bürümüş ilaç şirketlerinin ve Afrika’yı deneme yanılma tahtası olarak gören batılı hükümetlerin icraatlarını ortaya döken Arka Bahçe gecikmeli olarak vizyonda. Başrol oyuncularından Rachel Weisz’a En İyi Yardımcı kadın Oscar’ı getiren film ünlü casus romanları yazarı John Lee Carre’nin romanının sinemaya uyarlandı.

Afrika’da geçen Arka Bahçe, Justin adlı bir diplomatın, eşi Tessa’yı kaybetmesi üzerine, dünya çapında bir komplonun arkasındaki gerçeği aydınlatmak için çıktığı tehlikeli yolculuğu beyazperdeye taşıyor.

Justin, Tessa’nın ölümünün arkasındaki olayları araştırmak için daha önce ilgilenmediği olaylara daldığında karısının sadakatsizliğinden, hükümet yetkililerinin de parmağının olduğu akıl almaz olaylara kadar pek çok şey keşfediyor.

Karşımızdaki bir belgesel değil elbette, kurmaca bir hikayenin beyazperde yansıması. Ancak belgesel tadındaki bu yapımda anlatılanların, hatta belki daha da kötüsünün gerçekte de var olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Göz kamaÅŸtırıcı Afrika manzaraları, iyi oyunculukları ve dünyada olup bitenlere sırtını dönmek istemeyenlere çok ÅŸey söyleyen hüzünlü hikayesiyle kaçırılmaması gereken bir film Arka Bahçe. Çok eÄŸlendirmiyor belki, ama bilinmesi gerekenleri bir tokat gibi insanın yüzüne çarpıyor.Â

 CRAZY

Baba ve oÄŸlu

Kanada’nın Oscarları sayılan Genie Ödülleri'nde 12 adaylığı bulunan ve 10 dalda ödülü kucaklayan Çılgın (C.R.A.Z.Y.), Beaulieu ailesinin 5 oğlundan birisi olan Zac ve babasının 20 yıla yayılan hikayesini anlatıyor.

Bebekliğini bildiğimiz Zac, yetişkin olana dek, gözümüzün önünde zorlu bir süreçten geçiyor. Kendisine her sabah tost ütüleyen (gerçekten de mutfak tezgahı üzerinde ütüyle tost yapan bir kadın var bu filmde) aşırı korumacı annesi, eşcinsel eğilimlerinin farkına vardıktan sonra dünyayı ona dar eden babası, bir türlü anlaşamadığı dört erkek kardeşi ile yaşamak zorunda olan bir çocuğun kimi zaman komik, kimi zamansa hüzünlü hikayesini izliyoruz.

Babalar ve oğullar arasındaki ilişki üzerine kurulu bu başarılı Kanada filminin en etkileyici özelliklerinden birisi müzikleri. Çılgın, Patsy Cline'dan Jefferson Airplane’e, Pink Floyd'dan The Rolling Stones'a, David Bowie'den Charles Aznavour'a, Elvis Presley'den The Cure'a, kadar efsanevi pek çok ismin şarkılarına ev sahipliği yapıyor.

 PEINDRE OU FAIRE L’AMOUR

 Çivisi çıkmış evlilikler

Geçtiğimiz yıl Altın Palmiye için yarıştığı Cannes Film Festivali’nin en cüretkar filmi kabul edilen Mutluluğun Resmi, 25. Uluslararası İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından vizyondaki yerini aldı.

Film, orta yaş bunalımındaki bir çiftin bir başka evli çiftle yakınlaşmasını ve işin iyice çığırından çıkmasının ardından eş değiştirme bağımlısı olmalarına kadar uzanan hikayelerini anlatıyor.

Bu çılgın Fransız filminin başrollerinde Sabina Azema ve ülkemizde de sevilen ünlü Fransız oyuncu Daniel Auteuil var.

Evlilik kurumuna farklı bir bakış açısı getiren Mutluluğun Resmi, Fransa’da geçen yılın en çok izlenen filmlerinden biri olmuştu. Ülkemizde ise sıra dışı konusuyla herkese hitap etmeyeceği kesin!