İvedik açık ara önde

Güncelleme Tarihi:

İvedik açık ara önde
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2013 00:00

Bir zamanların (mesela 70’lerin) inanışına göre sinemayı öldüren katillerin başında televizyon gelirdi.

Haberin Devamı

Dönemin hâkim tanımıyla ‘Beyazcam’, ‘Yeşilçam’ı kurutanlar arasında en öncelikli sıradaydı. Lakin aradan geçen zaman içinde her şey rayına oturdu, televizyon ve sinemanın dünya ahret kardeş oldukları çoktan ilan edildi. Öyle ki özellikle bizim sinemamızda yolu önce TV’den geçenler ve popülerliklerini bu yolla ilan edenler, belli bir süre sonra gölgelerini yoğun bir şekilde sinemaya aksettirdiler.

BİRAZ ZEKÂ OLSA!

Bu güzergâhta ilerleyenler daha çok komediyle haşir neşir olanlardı. Malum güldürmek ağlatmaktan zordur ve bu genel kural gereği, güldürenleri seyircinin de gişede güldürmesi mantıklı bir denklemdir. Somutlamak gerekirse Yılmaz Erdoğan ya da Şahan Gökbakar, (kuşkusuz Cem Yılmaz için ayrı bir parantez açmak gerek, kendisinin TV şöhreti de var ama üstadın asıl aktığı yatak ‘stand-up’tı), bu yöndeki önemli duraklardı. Hikâyenin onlar adına bundan sonraki bölümleri, kalıcı olup olmayacakları meselesinde düğümleniyor (ki artık bence ‘Kalıcılar’daki yerleri kesin). Lakin bir başka gerçek daha var: Artık biliyoruz ki TV ekranlarında boy gösterenler reytinglerini, kendilerine olan ilgiyi, tutkuyu, beğeniyi bir an önce sinemaya da yansıtmak, biraz da bu yolla para kazanmak zorundalar adeta.
Bütün bu girizgâhın sebeb-i hikmeti de bu hafta gösterime giren ‘Sabit Kanca’ filmi. Söz konusu yapımın ana karakterine hayat veren İsmail Baki Tuncel, asıl olarak bir TV fenomeni, şöhreti, efsanesi ya da figürü. Önceleri Yavuz Seçkin’le birlikte ‘tandem’ oynayan, daha sonraları “Yollarımız burada ayrılıyor” diyerek kendi kaderini tayin hakkında ısrar eden ve artık ‘Solo’ takılan Tuncel, benim pek bilmediğim ama yeni neslin çok yakından tanıdığı bir tiplemesiyle sinemada kendince yeni bir serüvene atılmış görünüyor. ‘Sabit Kanca’, hazırcevap, modern dilde söylersek ‘nerd’, eski dilde ‘yalayıp yutmuş’, tıpkı eski halk ozanlarının atışmaları gibi hünerlerini, içindeki cevheri daha çok kahve köşelerinde karşısına çıkan kimselere gösteren ve girdiği tüm mücadelelerden içeride dışarıda üç puanla ayrılan bir tipleme. Tabii ki kenar mahalle çocuğu, tabii ki sevdiği ama açılamadığı bir kız var, tabii ki her ‘vatan evladı’ gibi küfürle, cinsel göndermeler içeren ve daha çok maço kültüre yaslanan sokak diliyle içli dışlı.
Kendisi de televizyon kökenli olan yönetmen Alper Mestçi, senaryosunu da yazdığı filmle ‘Sabit Kanca’yı perdeye taşımış. Taşımış da ne yazık ki ortaya çıkan yapıt, türdaşları gibi bir film mantığından çok arka arkaya sıralanmış skeçlerden oluşan bir toplu gösteriden öteye gidememiş. Hoş artık neredeyse, sinemada böyle bir tür var gibi kabul eder duruma geldik. Geldik de bu skeçler keşke daha derin, daha çarpıcı olsa ve en önemlisi, bu kadar sırtını argoya, kötü sokak edebiyatına dayamasa ya da dayasa ama biraz daha fazla zekâ, zarafet ve estetik olsa!..

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea83fcf018fbb8f8850931

Haberin Devamı

YERELDEN EVRENSELE

‘Sabit Kanca’da hikâye fazla ‘Slumdog Millionaire’ kokuyor. Hoş Danny Boyle’un filmi böyle bir öykü düzlemine kayarken bilginin günümüz toplumunda ve farklı sınıflarda nasıl bir işe yaradığını, artı Hindistan gibi bir toplumu resmediyor ve alttan alta hâlâ Charles Dickens hikâyelerinin belki İngiltere’de olmasa da eski sömürgelerinde hayatiyetini koruduğunu gösteriyordu. Yani ‘Slumdog Millionaire’ eksiği gediğiyle bir filmdi ve üzerinde düşünülecek, yazılacak (Yer yer ‘Oryantalist bakışı’ da dahil) çok şey barındırıyordu. ‘Sabit Kanca’ ise ‘Bilgi yarışması’nı kahramanını kahve köşelerinden kurtaracak bir seçenek olarak gösteriyor ve bir tür ‘Yerelden evrensele’nin ifadesi olarak sunuyor. Yarışmanın sunucusuyla adeta her sahnede atışan ‘Sabit Kanca’, cevapların kendisine çağrıştırdıkları üzerinden de anılara, yani öyküyü ayakta tutacak ara duraklara dalıyor. Lakin yönetmen Alper Mestçi’nin kurduğu dünya çok sakil duruyor. Hele ki kendisi de bir televizyoncu olan Mestçi, ‘Yarışma sahneleri’ni sadece iki kişi üzerinden çekmiş. Mesela ne stüdyo konukları, ne televizyonları başında Sabit Kanca’daki cevheri görüp heyecanlanan milyonlar, öyküye sızamamış. Bütün bunlar “Hazır elimizde böyle bir tipleme var, apar topar bir film çekip küpümüzü dolduralım” hissiyatının tezahürü gibi duruyor.
Sonuç? Galiba en çok ‘Akıt gelsin’ ve ‘İçinden geçicem’ ifadeleriyle zihinlerde yer edecek gibi görünen ‘Sabit Kanca’, İsmail Baki Tuncel adına belki gişede mutlu bir tablo sunabilir ama kendisinin yeteneklerine inanan biri olarak “Keşke daha iyi bir projeyle sinemadaki ‘Solo’ çalışmalarına ‘Merhaba’ deseydi” diye düşünüyorum. Ayrıca komedimiz adına bütün bu üstesinden gelinemeyen yeni hamleler, Cem Yılmaz’ın yetenekleri ve sinemasal erdemlerinin ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.

Haberin Devamı

Ne farkları var?

Tabii bütün bu genel tablo, İsmail Baki Tuncel’in aynı yoldan daha önce geçmiş Şahan Gökbakar’la kıyaslanmasına da düzlem hazırlıyor. Ve fakat bu kıyaslamada ‘Recep İvedik’ açık ara önde duruyor. Gökbakar’ın üç filmlik tiplemesinin her üç adımı da bana kalırsa ‘Sabit Kanca’dan daha iyiydi. İşin bir de ‘küfür ve argo kullanımı’ boyutu da var. ‘Sabit Kanca’ sinemamızda bu tür kullanımın en yoğun olduğu yapım gibi geldi bana. Kıyaslamada kategorik bir ayrıma da vurgu yapmak gerek; Gökbakar TV’de tipleme yaratıcısıydı. Tuncel ise daha çok taklitleriyle tanınan bir isim (ki Allah’ı var, bu işi muhteşem yapıyor). ‘Sabit Kanca’ orijinal bir tipleme ama ayakta durması için daha sağlam bir hikâyeye ve rejiye ihtiyacı varmış.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!