İtiraf

Güncelleme Tarihi:

İtiraf
Oluşturulma Tarihi: Aralık 28, 2007 00:00

Cansel Elçin, Hello! dergisine verdiği röportajda, “Yetenek diye bir şey yok. Hayat isteklerden oluşur” dedi

Haberin Devamı

“Hatırla Sevgili” dizisinin yakışıklı oyuncusu Cansel Elçin’in oyunculuktan sonraki hedefi yönetmenlik yapmak... Gelecek planlarının temellerini şimdiden atan Elçin, Hello! dergisine verdiği röportajda, “Yetenek diye bir şey yok. Hayat isteklerden oluşur” dedi. "Kırık Kanatlar"daki Yüzbaşı Cemal rolünün ardından "Hatırla Sevgili" dizisindeki Ahmet karakteriyle akıllara kazınan, özellikle de kadınların hayranlığını kazanan ve "Küçük Kıyamet" filminde de başrol oynayan Cansel Elçin, şu sıralar "Hatırla Sevgili"de Yasemin’e olan tutkulu aşkıyla izleyicileri romantizmin büyülü dünyasında gezdirmeye devam ediyor.Yaşam serüveni de hayli hareketli geçmiş Cansel Elçin’in. O dokuz yaşındayken terzi babası Tire’den kalkıp ani bir kararla Paris’e gitmiş. Büyük bir kültür şoku yaşayan Elçin’in daha

İtiraf
İstanbul’u bile görmeden böyle bir değişim yaşaması zor olmuş haliyle. Liseyi bitirince aile mesleği olan tekstil işine girmiş. Ağabeyiyle birlikte ticaretle uğraşırken, farklı bir şeyler yapmak istediğini keşfetmiş. O ara siyaset-ekonomi okumuş. 24 yaşındayken tiyatro eğitimi almaya karar vermiş ve Ecole Florent’e yazılmış. Sinema ve oyunculuk aşkını Cansel Elçin anlatıyor.

Haberin Devamı

Türk sinemasında gelinen noktayı beğeniyor musunuz?

- Gerçekten bir Türk sineması var. Yavaş yavaş açılmaya başlıyor. Konular değişiyor, evrensel bir sinemaya doğru gidecek. Bunu Fatih Akın’ın ve Semih Kaplanoğlu’nun filminde de görüyoruz. Türkiye’yi Avrupa’da nasıl anlatabilirsiniz? Bence ülkeleri, insanları en kısa yoldan anlatmanın yolu sinema... Sinemanın içinde bütün sanatlar var; fotoğraf, resim, müzik, tiyatro.

Sizi derinden etkileyen sinema filmi hangisiydi?

- Ben "Yüzüklerin Efendisi", "Medusa Darbesi" gibi filmlerin, Kim Ki Duk, Michael Haneke gibi yönetmenlerin izleyicisiyim.

Sinema, ne ifade ediyor?

- Sinema bir felsefe.

"Kelebek" adlı bir de kısa filminiz var. Uzun metraj film çekmeyi de düşünüyor musunuz?

- Bir kitap okudum, onu filme çekmek istiyorum. Ama daha projenin başındayım. Hayat tecrübesi olarak biraz daha pişmem gerek. Bence film yönetmek, kitap yazmak gibi bir şey. Bazıları 20 yaşında çok güzel kitaplar yazıyor, ama benim daha zamana ihtiyacım var.

Haberin Devamı

Oyuncu yönetmek korkutur mu sizi?

- Beni en korkutan şey, ön çalışmalar... Herkes ne yapacağını bildikten sonra, set keyifli yerdir.

Sophie Marceau, "Bütün yönetmenlerin biraz aktör olması lazım. En azından bir iki filmde oynaması gerek" diyor.

- Çok haklı. Türkiye’de gördüğüm kadarıyla yönetmenler hiç oyunculuk yapmamış. Dünyada "aktör yönetmenliği" diye bir olay vardır. Yönetmenin bunu da bilmesi gerekiyor. Genelde Türkiye’de yönetmenler, görüntü yönetmenliğinden geliyor. Tek başına mücadele etme olayları var.

Güzel sanatların başka hangi alanına ilgilisiniz?

/images/100/0x0/55ea7b4ef018fbb8f882ce48
- Resim. Kendim yapmıyorum tabii... Dünyada yetenek diye bir şey yok. Benim hayran olduğum ünlü müzisyen, aktör Jacques Brel şöyle demiş; "Hayatta yetenek yok, Tanrı gelip birisini seçmiş ve ona bir yetenek vermiş gibi bir olay yok, ona inanmıyorum. Sadece hayat isteklerden oluşuyor." Sen bir şey istediğin zaman o başlıyor. Geri kalanın hepsi çalışmak. Benim en nefret ettiğim şey, kendini geliştirmeyen insanlar. Çalışınca başkalarından daha iyi şeyler yapma şansın oluyor. Hayatta bildiğiniz kadarsınız. Neden bir oyuncu bir başkasından daha iyi oynuyor? Çünkü o adam daha çok biliyor. Çünkü daha çok çalışmış, yaşamış, gezmiş.

Haberin Devamı

En çok kime benzersiniz?

- Karakter olarak babama benziyorum.

Tire’deki hayatınız nasıldı? Sinema sevdası çocuk yaşta başlamış olmalı...

- 16 yaşıma kadar sürekli Türkiye’ye gidip geldiğimizde çok mutluydum. Çünkü iki ay tatilimiz oluyordu, o iki ayı Tire’de arkadaşlarımla sonuna kadar yaşıyordum. Şener Şen’in "Züğürt Ağa"sından tutun "Selamsız Bandosu"na, "Hababam Sınıfı"na kadar... İlk defa "Rocky"yi burada izledim. "Hatırla Sevgili"deki gibi, açık hava sineması, gazozlar ve çekirdekler... Ve film kopuyordu, bağırılıyordu. Filmdeki sevişme sahneleri kesiliyordu. Ağabeyime soruyordum "Ne oluyor?" diye... "Sen anlamazsın" diyordu. İlk izlediğim film, Clint Eastwood’un "İyi, Kötü ve Çirkin"iydi. Sonra Orhan Gencebay’lar, Ferdi Tayfur’lar... Onlarla büyüdüm. Sinemaya gitmeyi çok seviyordum. Sinema duygusunu bir yerde abim verdi galiba.

Haberin Devamı

Fransa’da ekonomi ve sosyal bilimler okudunuz...

- Ailece çalışmaya başladık Özal döneminden sonra. Avrupa’da yaşamak bir Türk için zordu, ama kendimizi toparladık. Bir şeyler öğrenmek ve kendimi bulmak istedim. Kim olduğumu bilmiyordum. Çünkü Fransa’dasınız, bir yandan Türkiye’desiniz. İki kültür arasında kalmış çocuk olarak; edebiyat, tiyatro, kendimle yüzleşmem ve kendimi tanımam için çok yardım etti. Ondan sonra da oyunculuk mesleğinden zevk aldım. Okurken fazla param yoktu, arkadaşımla gidip garsonluk, şoförlük yapıyordum ama çok mutluyduk. Her gün oyun izlerdik.

İstanbul’da da mutlu musunuz?

- İki sene oldu İstanbul’a yerleşeli. Çok şanslı bir hayatım var; dolu dolu, derin insanlarla yaşıyorum sinema camiasında. Çok özgür edebiyat konuşmaları oluyor.

Haberin Devamı

Güzel işlerde rol aldınız...

- O, Tomris Giritlioğlu’nun sayesinde oldu. Türkiye’nin en büyük yapımcısı. Türk sinemasını artık bilmeye, öğrenmeye başlıyorum. Burada imkanlar çok, bu çok güzel. Benim Türkiye’de yapacak çok işim varmış gibi geliyor. Küçük bir parça olmam önemli o işlerde.

"Hatırla Sevgili"ye ve orada canlandırdığınız Ahmet’e herkes bayılıyor...

- Orada aşk hikayesi var ve Türk tarihi anlatılıyor. Aşk hikayesinde bir parçayım. Genç kuşağın bu diziden bir şeyler öğrenmesi, aklında kalması benim için bir başarı. Yasemin’in gözüne 80 bölüm daha bakabilirim.

Aşk yorumunuz?

- Jacquel Brel, kadınları çok üst seviyeye koyuyordu ve kendine layık bir kadın bulamıyordu. Buradaki aşk da o kadar temiz. Bence bu çok güzel bir paralel.

Ben hiçbir şeye

bağımlı değilim

Eskiyi seviyorsunuz. Vazgeçemediğiniz spor ayakkabılarınız varmış...

İtiraf
- Tenis seven biriyim. John McKenna, Jimmy Connors, Roland Garros’u çok izledim. O ayakkabıları 15-16 yaşındayken almak istiyordum. Para biriktirip almıştım da... Erkek çocuğun küçüklüğünde ayakkabı çok önemli. Beş sene önce o ayakkabıların aynısını yine aldım, delindi ama bir türlü çöpe atamıyorum. O ayakkabılar benim ruhum oldu, seviyorum.

Alışkanlıklarınıza bağlı mısınızdır?

- Hayır. Ben hiçbir şeye bağımlı değilim. Galiba ilk şarabımı 14 yaşında içtim. Şimdi sadece rol icabı içerim mesela...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!