Güncelleme Tarihi:
Anlatıyor:
“Önce çantamı uçağa vermeyi düşündüm, ama Ankara aktarmada sorun çıkar diye vaz geçtim. (Tercüme: kaybolur diye korktum!) Küçük ama ağır çantamı elime aldım, ama taşımak ne mümkün! Arkadaşlar cesaretlendirdiler beni: “Burası Türkiye, biri çıkar taşıyacak...”
Cizre’den Diyarbakır’a kadar mihmandarım, sağolsun, taşıdı çantamı. Havalimanında polisi geçtikten sonra yalnız kaldım, bir müddet ayağımla itekledim çantayı, ama bekleme salonundan uçağa giderken pes ettim artık, bana yardım edecek, eli boş bir yolcu aramaya başladım etrafta.
Baktım kuyruğun sonunda biri bıyıklı, orta yaşlı iki bey, elleri boş. Durumumu izah ettim, fazla söze gerek yoktu zaten, bir kolum hareketsiz... “Gayet tabii hanımefendi, ne demek!” dediler hiç tereddütsüz.
Ve bıyıklı olan bey hemen yüklendi çantamı. Ancak diğeri bir huzursuzlandı nedense. “Ben alayım” diye hamle etti, bıyıklı bey vermedi, “Tamam, ben hallederim!” Ama ta uçağa kadar, ikincisi hep huzursuzdu, fark ettim.
Neyse, sağolsunlar, uçağa kadar taşıdıkları gibi, üst bagaja da yerleştirdiler çantamı. Tam yerlerine otururken ikinci bey, yani hamle edip de çantayı alamayan:
- Başkanımız çok naziktir! dedi kaşla göz arasında.
Bu sefer ben huzursuz oldum: tanıyamadım, bir gaf mı yaptım acaba, diye daha bir dikkatli baktım bıyıklı ve centilmen beyin yüzüne. I-ıh, çıkaramadım.
- Affedersiniz, ben çıkaramadım, kimdir bu bey?
- Mardin Belediye Başkanı...
Sağolsun Başkan Bey, uçaktan inerken de çantamı yüklendi, Ankara’da birlikte indik uçaktan.
Ama Başkan Bey’in yolculuğu Ankara’ya kadardı, benim bir de İstanbul yolum vardı daha, aynı çantayla.
İkinci bekleme salonunda, yine gözüm eli boş beylerde... Bir taraftan da kendi kendime “Kısmetli günümdeysem, bir başkan daha çıkar kısmetime” diye düşünüyorum, ama gülecek bile halim yok.
Uçağa çağrıldık, çaresiz bir köşede bekleyen iki beye yanaşıp yine ricada bulundum. Yine tereddütsüz kabul ettiler. Yine kısa boylu olan bey çantama davranırken, uzun boylu olanı sapından tutup asıldı, taşımak için ısrar etti. Birinci bey çantayı vermedi, tıpkı Mardin Belediye Başkanı gibi “Tamam, tamam ben taşırım...” dedi o da.
Uçağa bindik, nazik yardımcım bagajı yerine yerleştirdi, inerken yine – benim söylememe bile gerek kalmadan – çantayı aldı bagajdan, ben bir taksiye binene kadar da taşıdı sağ olsun.
Tam ben taksiye binerken, uzunca boylu olup da bagajı alamayan bey gururla fısıldadı kulağıma:
- Başkanımız sağ olsun, çok duyarlıdır bu konuda...
Aman Allah, bu bey de neyin başkanı?
- Beyefendi Güven Sigorta Yönetim Kurulu Başkanımız’dır!
Çantamı önce Mardin Belediye Başkanı’na, ardından Güven Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı’na taşıtmış olmaktan... utanayım mı, ben ne talihli kadınım diye sevineyim mi, bilemedim...”
*
Aşk olsun Şenay, Serdar seni Cizre’lere, Silopi’lere göreve göndermiş, bagajını hamallara taşıtacak değil ya...
Not : Gazetelerden abuk sabuk başlıkları derleye derleye, bende meslekî deformasyon olmaya başladı. “Meslektaşlarım bu yazıya ne başlık atardı acaba?” diye düşünüyorum her seferinde. Bu yazıda da aynı şey geldi başıma: “Pışt pışt Başkan!” mı derler di acaba, yoksa “Bagajımı ne başkanlar istedi de vermedim” daha mı iyi bir başlık olurdu?