Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2004 00:00
Kardeşim, şu hayatta tek bir kocakarı kehaneti de boş çıksın, dişimi kıracağım.Koca yaz boyu güneş yüzü görmemiş İstanbul’da son bir haftadır pastırma yazı hesabına sıcak mı sıcak ve basınçlı mı basınçlı bir hava var ya...Mevzu anında gündeme geldi: ‘Ay şekerim, tam deprem havası valla!..’1999’dan beri deprem muhabbetleri neredeyse bir fetiş konusu olma yolunda. Hani biraz daha zorlansa ‘Ayol valla tam deprem havası, ah şimdi Japonya’da olmak vardı’ya kadar gidecek.Hoş, bir taraftan, konunun gündeme gelmesi için bahanemiz de boldu zaten. Málûmunuz, geçtiğimiz hafta İstanbul’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın düzenlediği ‘Deprem Şurası - 2004’ gerçekleşti.Oturuldu, bol bol deprem konuşuldu.Başbakan Erdoğan, 17 Ağustos Marmara depreminde henüz başbakan ya da belediye başkanı olmadığı için (!) olsa gerek, gönderdiği ‘video mesajı’nda gönül rahatlığıyla ‘Depremler ve arkalarına bıraktıkları manzaralar, İBRET tablolarıdır’ dedi meselá: ‘21. Yüzyıl Cumhuriyet Türkiyesi, bu manzaraları bir daha asla yaşamamalı.’Ne güzel... Yine şiir okumaktan öte, şiir gibi konuştunuz vallahi.Hatta ben de eklemek isterim: Kanun hükmünde kararname şey ettirin: Hayat da bayram olmalı...Bol bol ve yer yer boş boş konuşuldu mu deseydik ne?..Efen’im neymiş?: Türkiye, yakın geçmişinde büyük depremlerle sarsılan ve acı tecrübeler yaşayan bir ülkeymiş. Bu acı tecrübelerin çıkardığı yangınlar henüz küllenmemiş ancak acılardan ders almayı ve deprem gerçeğiyle yaşamayı öğrenmemiz gerekirmiş... Bu yazının kaleme alındığı akşam, yani 29 Eylül 2004, saat 18:42’de İstanbul’da 4,0 şiddetinde bir deprem meydana geldi.Ondan birkaç gün önce de bildiğiniz üzre TCK yasası, TBMM’den küçük tefek ‘defo’larla geçti...Málûmunuz, kaçak yapılara hizmet götüren belediye yöneticilerine ceza verilmesi yasadan çıkartıldı.Yanisi şu ki millet yine ormanını yakacak ve kendine tarla yapacak, denk getirip cebinin para gördüğü her fırsatta üzerine kaçak bir kat daha çıkacağı gecekondular dikecek,
seçim dönemlerinde belediye meclisi adayları oralarda yaşayan insanlara; ‘Bana oy verin, dükkan sizin olsun’ diyecek, akabinde ‘Allah’ın izniyle’ iktidara gelindiğinde ve durum gerektirdiğinde, o binaların kimilerini yıkmaya kalkacak, o binalarda oturan insanlar koltuklarının altına sıkıştırdıkları çocuklarıyla dama çıkacaklar ve çocuklarını ekmek bıçağıyla keseceklerine dair, kameralara karşı tehditler savuracaklar, olmadı kafalarından aşağı benzin döküp kendilerini yakmaya kalkacaklar...Allah’a emanet memleketim Absürdistan’da işler, her zamanki temposunda Allah’a emanet süregelecek.Belki şöyle bir fark olabilir ileride: Kim daha çok Allah’ın adını anarsa, o daha çok oy alacak.Neticede ona emanetiz, di mi ama?.. Ve bu devran böyle döner durur, memleket emin adımlarla bir ‘sıvasız mıvasız, ben koydum oldu evleri cumhuriyeti’ olma yolunda ilerlerken, imanınızın keyfine göre Tabiat Ana ya da Allah Baba günün birinde yine fena sallayacak...Ben diyeyim 7,5; siz deyin 8,0...Ve kim neye inanırsa inansın, bizim kabul gören lisanımıza göre bunun adı, dalga geçermişçesine yine mukadderat olacak.Hayır, onu bunu boşverin de kör gözüm parmağına yaşar dururken, bunları dile getirmek de felaket tellállığı oluyor ya bir yandan, orası da ayrı sinir...Ben de meselá, habire deprem geyiği çeviren uzmanlara, özellikle de vibratör görse; ‘Size tsunamilerden bahsetmiş miydim?’ şeklinde lafa giren Celal Şengör’e hafiften uyuz oluyorum.Fakat bu da böyle bir şey; kaçınmak mümkün değil. Deprem gibi...‘Birlikte yaşamayı öğreneceğiz’ dedi ya Başbakanımız; öyle, yerse yani...Depremin olduğu an, bizim katta kim varsa bir yandan telefonlarına sarılıp orayı burayı aramaya başladı, bir yandan da depremin merkezini ve şiddetini öğrenmek üzere televizyonun başına koştu.Oraya zaplıyoruz, buraya zaplıyoruz ki ne görelim!.. Murat Birsel, tv8’deki programı Gündemdekiler’de karşısına Türkiye Jeofizik Kurumu Başkanı, ‘ünlü depremci’ Ahmet Ercan’ı oturtmuş, konuşuyor.‘Pesss!’ dedik, ‘Bu nasıl bir gazetecilik refleksidir? Bunlar binada; ‘Ne olur ne olmaz, sallandığımız an canlı yayına sokarız’ hesabına kadrolu deprem uzmanı mı bekletiyorlar?’Bizim bildiğimiz, bu program, konukları önceden belirlenmiş bir program? Kaldı ki anında belirleniyor -o da ne demekse?- olsa bile, ulan, deprem daha iki dakika önce mi ne oldu?!Tesadüfmüş meğer, o günün konuğu zaten Ahmet Ercan’mış iyi mi!Ben tam Murat Birsel’i memleketin en ballı gazetecisi (Sormayın, mesleki deformasyon gırtlak boyu...) ilan ediyordum ki...Odada biri; ‘Abi deprem bunlar yüzünden oluyor valla! Sinir oluyorum bu geyiğe! Habire depremden konuşmanın ne álemi var!? Bak çağırdın mı geliyor işte!’ dedi.. O gerçi bunu şakasına söyledi.Ama yine de...Hani partinin biri, hükümet politikası olarak günah keçisi medyayı suçlamak adına bahane ararsa, bu da müessesemizin -pardon, sektörümüzün- ulvi bir hizmeti olsun yani!
button