Güncelleme Tarihi:
Bu hafta konumuz İtalya... İtalyan sanatçıların son zamanlarda yazdıkları kitaplar ve yaptıkları filmlerden tatlı bir hayatı (Dolce Vita’yı) yaşamadıklarını anlıyoruz. Sosyal içerikli filmler ve kitaplarıyla İtalyan sanatçılar yaşadıkları hayatı sorgulayabildiklerini gösterirlerken bizler de İtalyanların en azından daha iyi bir hayata layık olduklarını düşündüklerini gözlemliyoruz. ‘Ruggine’ ve ‘Cose Dell’altro Mondo’ 31 Ağustos-10 Eylül tarihlerinde yapılan 68. Venedik Film Festivali’nde gösterilen ve İtalya’da tartışmalar yaratan iki yeni İtalyan filmi...
RUGGINE: Daniele Gaglianone’nin yeni filminde İtalyan sinemasının önde gelen genç kuşak oyuncularından Filippo Timi, Valerio Mastandrea, Valeria Slarino ve Stefano Accorsi var. 1970’li yılların sonlarında İtalya’nın kuzeyinde bir banliyödeyiz. Yazın kavurucu sıcaklığında çocuklar aralarında oyun oynuyorlar, terk edilmiş ve sıcaktan yanmakta olan arabaların üzerlerine uzanarak kendi çaplarında güneşe karşı küçük zaferler kazanıyorlar, dayanıklılıklarını ölçüyorlar.
Filmin ilerleyen sahnelerinde 250 model mavi bir Mercedes arabanın şehre doğru ilerlediğini görüyoruz. Arabadan çıkan beyaz çizgili, gri takım elbiseli adamın ceket cebinde mendil, parmağında evlilik alyansı, kolunda ise zarif bir saat var. Bisikletine binen kız çocuğuyla konuşmaya başlayan adam, düzgün aksanıyla ilerleyen günlerde şehirdeki yetişkinlerin takdirini ve saygısını kazanacak olan bir doktor.
Filippo Timi’nin canlandırdığı Doktor Boldrini’yi gördüğümüz ikinci sahnede ilk önce hasta bir çocuğu ziyaret eden doktor için odanın ışığı yakılmaya çalışıyor ama nafile. Bunun üzerine panjur yukarı çekiliyor ve bizler doktorun yüzünü görmüyoruz çünkü kamera adamı ensesinden ve profilden büyük, kara bir gölge olarak beyazperdeye taşıyor... Daha sonraki sahnelerde yine doktoru farklı küçük kurbanlarla beraber görüyoruz.
‘Ruggine’nin sonlarına doğru doktor arabasıyla ilerlerken bu sefer film boyunca izlediğimiz bir kız çocuğu karşısına çıkıyor. Arabasından inen adam yine bir şarkı mırıldanmaya başlıyor. Doktorun söylediği şarkının ilk üç kelimesi ‘Se vuoi morire...’ (Eğer ölmek istersen...). Doktor bu sözleri mırıldanırken elleriyle küçük kızı başından kavrıyor ve dehşet içinde onu uzun saçlarından kavrayıp yukarı doğru çekmesini izliyoruz. O sıralarda arkadaşlarının aralarında olmadığını, kaybolduğunu anlayan çocuklar hemen yola koyuluyorlar ve anne-babalarının saygu duydukları doktorla hesaplaşmaya gidiyorlar...
Gaglianone’nin filmi ‘kötü’nün çocuklarda bıraktığı izleri ve tahribatı anlatıyor. ‘Ruggine’de Accorsi, Solarino ve Mastrandrea yaşanılan trajik olayların ardından 30 yıl geçmesine rağmen sağlıklı, normal hayatlar süremeyen yetişkinler olarak karşımıza çıkıyorlar. Çocukluk anıları bugünkü hayatlarını zehirleyen bu karakterleri, yönetmenin kamerası mavi bir ışık eşliğinde izliyor. Acının izlerini, pedofiliyi, şiddetin getirdiği travmayı ve çocukların savunmasızlığını, yalnızlığını güzel bir sinema diliyle izleyicilere sunan Daniele Gaglianone çok rahatsız edici bir konuyu başarıyla beyazperdeye taşıyor. ‘Ruggine’de çocuklukları ellerinden alınmış insanların yıllar sonra var olmaya çalışmalarını izliyoruz...
COSE DELL’ALTRO MONDO: Yine İtalya’nın kuzeyindeyiz. Elinde büyük bir bıçakla dolaşan, sakallı, toplu bir işadamı çalışanlarına cinsel tacizde bulunmadığı zamanlar televizyon ekranına çıkarak çirkin, ırkçı açıklamalarda bulunuyor. Bağırarak konuşan işadamı (Libero Golfetto) bir gün televizyon ekranına çıkarak yaşadığı şehirde çalışan yabancı işçilere sesleniyor ve defalarca ‘Tornare a Casa’ (Evinize Dönün) diyor.
Irkçı işadamının sözlerinin ardından, ertesi sabah şehir sakinleri oldukça farklı bir manzarayla karşılaşıyorlar. Sokaklar terk edilmiş, çöplerse toplanmamış... Şehir kısa bir zaman zarfında yaşanmaz bir hâl almaya başlıyor. Korkunç işadamının ‘Evinize Dönün’ çağrısına olumlu cevap veren bütün göçmenlerin İtalya’yı terk ettiklerini anlıyoruz...
‘Ruggine’ filminde de izlediğimiz Valerio Mastandrea, ‘Cose Dell’Altro Mondo’da Ariele adında bir polis memuru rolüyle karşımıza çıkıyor. Ariele’nin eski eşi rolünde izlediğimiz Valentina Lodovini’nin Valerio Mastandrea kadar başarılı olduğu filmin kahramanı ise 56 yaşında olan ve rezil adam rolünde büyük bir oyunculuk sergileyen Diego Abatantuno...
Yönetmen Francesco Patierno zaman zaman güldüren bu yeni filmiyle İtalya’da büyük tartışmalar yarattı. Ülkesinde gözlemlediği ırkçılığın kabul edilemez olduğunu mizah yoluyla anlatan yeni filmiye Patierno bütün insanlara birbirlerine ihtiyaçları olduğu mesajını veriyor. Filmin fragmanının gösterilmeye başlandığı yaz günlerinde İtalya’nın aşırı sağcı bir parlementerinin ırkçılıkla suçladığı film Venedik’te 10 dakika boyunca alkışlandı...
İTALYANLARIN YAZ AŞKI
İtalyanlar bu yıl yaz şarkılarını kendilerine çok uzak bir coğrafyada buldular. Brezilyalı Maria Gadu 24 yaşında. Farklı, derin, sıcak yorumuyla Brezilya’dan sonra şimdi de İtalyanları etkisi altına alan Maria aylardır 1 numaradaki yerini kimselere kaptırmıyor. Kendi adını taşıyan albümündeki 13 şarkıdan 8’ini yazan Maria önümüzdeki zaman zarfında dünyanın birçok ülkesinde büyük başarılar kazanacağına inanıyorum.
Jacques Brel’in ‘Ne Me Quitte Pas’sını Fransız Barbara ve İtalyan Ornella Vanoni’yi andıran bir yorumla sunan Maria Gadu ilk albümünü büyük annesine ithaf etmiş. Brezilya Portekizcesiyle İtalya’da milyonlarca yeni hayrana sahip olan Maria’yı Türk müzikseverler de çok sevecekler. Maria Gadu’nun Brezilya’dan sonra İtalya’yı etkisi alan güzel şarkısının adı ise ‘Shimbalaie’.
STREGA 2011
Cesare Pavese, Alberto Moravia, Elsa Morante, Natalia Ginsburg, Primo Levi ve Umberto Eco gibi yazarların kazandıkları Strega ödülü İtalyan edebiyatının en prestijli roman ödülü. Bu yaz 65. Strega ödülünü farklı bir kitapevi, farklı bir yazar ve farklı bir kitap kazandı. Son yıllarda sürekli İtalya Başbakanının kitap şirketi Mondadori’de basılan romanların ödüllendirilmesinden sonra bu sene ilk defa farklı bir yayınevinin bastığı ve Berlusconi’yle küreselleşmeye eleştiri getiren bir kitap Strega ödülüne layık görüldü.
Tecrübeli yazar Edoardo Nesi 2011 Strega Ödülünü ‘Storia Della Mia Gente’ (Halkımın Hikayesi) adlı romanıyla kazandı. Amerika’da eğitimini tamamladıktan sonra Prato’da 15 yıl boyunca aile mesleğini (tekstil endüstrisi) devam ettiren Edoardo Nesi’nin deneme ve roman türlerini birleştirdiği yapıtı ‘Storia Della Mia Gente’de küreselleşmeye ve sisteme karşı verdiği ve kaybettiği savaşı okuyoruz.
Bir edebiyat aşığı olan ve David F. Wallace’ın ‘Infinite Jest’ romanını İtalyancaya çeviren yazar/anlatıcının kendini en iyi hissettiği yer Thomas Pynchon, Ernest Hemingway ve F. Scott Fitzgerald’ın kitaplarının arası... Moda dünyasını da eleştiren Nesi, moda yaratıcılarının birer soytarı olduklarını, giysileri maliyetlerinin en az on katına sattıklarını ve iki kuruş paranın peşinde koşarken İtalya’da üretilmesi gereken giysileri Çin’de ürettiklerini, İspanyol Merdivenlerinde defile yapmakla da İtalyan kültürünün kurtulamayacağını yazıyor.
Yazar ‘Storia Della Mia Gente’nin 133. Sayfasında, ‘...aynı zevkleri olan, her yerde lezzeti olmayan aynı hamburgeri yemekten mutlu olan tüketiciler(i), hikayesi olmayan aynı filmleri görüp aynı plastik müziği dinleyen, bütün bir günü internette gevezelik ederek geçiren ve bir kitap bile okumayan, üzerine aynı soluk moda imitasyonu (kıyafeti) geçiren ve söyleyecek hiçbir şeyi olmamasına karşın aynı lisanda konuşan insanları eleştiriyor. Edoardo Nesi haksız değil...