Güncelleme Tarihi:
Aşkın Nur Yengi'nin fotoğrafları için tıklayın...
Zaman zaman üzerine çok gelindiğini söyleyen Yengi, "İsyan etmemi istedikleri için üzerime geliyorlar. Tuzağa düşelim, o tuzakla birlikte yeni bir şey üresin istiyorlar. Ama ben onların yaptığı oyunlara yenik düşmem" dedi.
Çocuk denilebilecek bir yaşta başladı sizin serüveniniz. Vokal yapmaya başlamanızdan bu yana tam 25 yıl geçmiş. Geriye dönüp baktığınızda müzik hayatınızı nasıl özetlersiniz?
- 12 yaş itibariyle başladığım bir meslek... Vokalistlik, ablamın hamileliğinden dolayı yapmak durumunda kaldığım bir iş... Çünkü hiç aklımda yoktu. Konservatuar öğrencisi bir çellisttim. İdealim çello çalıp, bir orkestranın elemanı olmaktı. Ama hayat insanı farklı hayallere yöneltebiliyor. Meslek hayatım genç yaşta uluslararası yarışmalarda kazandığım ödüllerle devam etti. Adım, yavaş yavaş yorumcu olarak anılmaya başlandı. 1990’da çıkardığım "Sevgiliye" adlı albümle de aldı başını gitti.
O dönemde en büyük destekçiniz ve bir bakıma öğretmeniniz, Sezen Aksu muydu?
- Ablama haksızlık etmeyeyim. En önemli dostum ablamdı. O hep yanımda olduğu için annem ve babam tarafından çalışmama onay verilmişti. Hiç bilmediğin bir dünyada, çocuk denecek bir yaşta var olman, her anne-babanın gönül rahatlığıyla onay vereceği bir durum değil. Şimdi Nazlı benden böyle bir şey talep etse endişe duyarım. Ablam bu mesleği icra eden ve o hayatı bilen biriydi. Sezen ablayı, Onno (Tunç) abiyi tanıdıktan sonra iyice rahatladılar.
OLGUN BİR ÇOCUKTUM
Çocukluğunuzu doya doya yaşayabildiniz mi?
- Yaşadım diyemem. Yaşıtlarım çok farklı bir hayat yaşıyordu, bense daha olgun olmak zorundaydım. İstemesen de o yük omuzlarına biniyor, her şeyi kontrollü yaşamaya başlıyorsun. Çocukluk kontrolsüzlük demek zaten... Bilmediğin şeyleri dilediğin gibi yapabilmen... Büyük bir sıkıntı mı duydum, hayır! Ben belki de bunlardan fedakarlık yaptığım için altın bilezik sahibi oldum. Başarı böyle bir şey çünkü... Ama yine de aklımın bir köşesinde "Acaba öyle olsa, ne olurdu?" sorusu vardır.
1990’da bir albüm çıkardınız ki, şimdi bile geçilmesi mümkün olmayan bir tiraj yakaladı...
- Ben kendi albümümü bile geçemedim. O dönemler ne korsanın, ne radyoların ne de televizyonun olduğu dönemlerdi. Tek kanallı dönemlerde satıyorduk biz o kasetleri... İnsanlar sadece kaset alıyor, müzik dinliyorlardı. Şimdi her şey dejenere oldu. Müzik de çabuk tüketiliyor, moda da, ilişkiler de... Bizim kişisel kıyametimiz gelmiş durumda, ama bunların bilincinde olan insanlar daha kontrollü yaşıyorlar. Farkındalığı olmayanlar ise bu sıkıntıdan payına düşeni alıyorlar. Ben siyah-beyaz dönemin kadınıyım. Renkli televizyon bile yoktu.
Korsan da yoktu herhalde...
- Korsan aslında benim "Hesap Ver" albümümümde vardı. Ben kendim aldım korsanımı Kıbrıs’tan...
Nasıl yani?
- Albümden sonra turne kapsamında Kıbrıs’a gitmiştim. Posterlerimin asılı olduğu bir dükkana espri olsun diye girdim. Aldım kendi kasetimi... Bir de baktım ki üstündeki resim renkli fotokopi. Yapımcıma götürdüm, araştırdılar ki korsan... Korsana rağmen çok iyi tiraj yakalamıştım. Ama o zaman Türkiye müzik dinliyordu.
"Aşkın’ın Şarkıları"yla sevenlerinize yeniden "merhaba" dediniz. İnceledim de, bu albümdeki dört şarkı ben 2,5, üç şarkı ise ben 3,5 yaşındayken çıkardığınız albümlerde yer alıyor. Buna rağmen o şarkıları biliyorum. Bu çok büyük bir başarı...
- "Ayrılmam", "Susma", "Yazık", "Bile Bile", "Serserim", "Hesap Ver"... Bunların hepsini sayabilirim ama bir şeyi de atlamamak lazım. Korsanın olmadığı dönemde insanlar kaset alıp dinliyorlardı. İnsanlar mutluydular. Toplum olarak biz mutluyduk. Dengeler bozuldu. Ekonomik kriz, işsizlik, alım gücünün azalması derken, insanların keyfi kaçtı. Müzik de bundan nasibini aldı. Umudum var, umudun bittiği
Bu camiadan uzak kalmaya çalıştıkça içine çekildiğiniz zamanlar oldu. Hakkınızda çıkan iddiaları yalanlamadınız bile... "Yeter artık" dediğiniz olmuyor mu hiç?
- İsyan etmemi istedikleri için zaten üzerime geliyorlar. Ben öyle diyeyim de oradan bir polemik çıksın. Tuzağa düşelim, o tuzakla birlikte yeni bir şey üresin istiyorlar. Bir hayat var ortada ve tecrübeler... Onların yaptığı oyunlara da yenik düşmem herhalde... Onlar ne söylerse söylesin, ben kulaklarımı kapatıyorum.
Doğumdan sonra hastaneden çıkarken, mutluluğunuzu doya doya yaşayamadığınızı düşündüren bir ifade vardı...
- Endişeliydim. 7,5 aylık doğdu Nazlı ve erken doğmuş bebekler her zaman mikroba açıktır. Yanımıza 25-30 kişi geldi. Grip midir, enfoksiyonlu mudur, hiçbir şey bilmiyoruz. Sizi kırmamak da istemiyoruz ama anneyim sonuçta... Haliyle ne yapacağını şaşırıyorsun. Zaten ilk 1,5-2 ay eve kimse gelmesin diye planlar yaptım. Geldiklerinde de "Şimdi uyudu" diyordum. Hálá endişe gibi gereksiz bir duygu yaşıyorum. Çok sevgiyle büyüyeceği bir gerçek. Keşke bütün çocuklar anne-babanın yanında, o sevgiyle büyüse... Ama hayat acaba aynı sevgiyi gösterecek mi? Bu bile bir endişe, ben geniş olamıyorum.
Nazlı artık bir yaşında oldu. Endişeleriniz artıyor mu?
- Annelik bir anlamda yarı endişe demek. Her zaman endişe duyacağım. Nasıl arkadaşlıklar kuracak, hangi okullara gidecek, ne meslek seçecek, ilk erkek arkadaşı kim olacak? İnsansan bunları düşünmek zorundasın.
Ben 15 çocuk istesem Haluk hemen ’tamam’ der
İkinci çocuk çok mu uzak?
- Yorgunluklar, çekilen acılar ve yaşadığım hastalığın sebebinin çok net bilinmemesi, gözümü korkutuyor. Hayatımın son dönemleriyle ilgili hep endişeden bahsediyorum, ama yaşadığım şeyler onları gerektirdi. Kendim çok cesurumdur, acıdan korkmam mesela... Üstesinden gelirim her şeyin. Ama sırf beni etkilemeyen durumlar bunlar... Benimle beraber etkileyeceği bir bebek, aile var. Onları da düşünmek önemli. Cesaret için erken gibi geliyor. Haluk da arada soruyor, "Çocukların arasında kaç yaş fark olsun" diye, "Mümkünse 35" diyorum!
Haluk Bey’in fikri nedir?
- 15 tane çocuğumuz olsun diyeyim, "Tamam" der. Çocuklara hayran ama o da benim gibi düşünüyor. Geleneksel Türk ailesi yapısına mesleki olarak uygun değiliz ama çocuğumuzla çok vakit geçirmeyi seviyoruz. Onların hayatlarını çalmayalım diyoruz. İki çocuk demek, iki sorumluluk demek. Gün geçtikçe daha düşündürücü oluyor. Bir de Nazlı’nın 15 tane yeğeni ve kuzeni var. Hiçbir zaman yalnız kalmayacak. Çocuklar ya anne-baba ayrılıklarından dolayı ya da onu çok sevecek birileri olmadığı zaman problemli oluyorlar.
Sezen, evliliğim ve kızım için iki ayrı şarkı yazdı
Ben 15 gün içinde 4 şarkıyı bulur, 10 günde de okur veririm. O bir şey değil ki... Ben gerçekten sizin de kalbinizi okşayabilecek, şeyleri
Röportaj: Gözde YILMAZ