Gülden Aydın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 2010 00:00
İskender Debasso Mardin Midyat’ın Narlı Köyü’nden. 34 yıl önce İsveç’e sığındı. Robert Kolejli, altı dil biliyor, İsveç’te çeşitli fakültelerde 15 yıl eğitim almış ve sosyonom yani sosyal çalışma uzmanı olmuş. İsveç Başbakanı, ona ‘amca’, belediye başkanı, vali, polis şefi ‘baba’ diye hitap ediyor. Bir oğlu İsveç’te belediye başkanı. İsveç’te çok başarılı, saygın bir vatandaştı ama bir dönem kovulduğu vatanına gönülden bağlıydı. Doğup büyüdüğü, iki bin yılllık dede yadigârı evi 750 bin dolar harcayıp restore ettirdi, üzerine üç katlı bir Asuri konak yaptırdı. Gittik, dedelerinin yüzlerce yıl önce oyduğu serin kalker mağaralardan birinde gün boyu sohbet ettik
Midyat’ın Narlı Köyü’ne hâkim bir tepenin üzerinde yükselen Debasso Konağı’na ulaşmak hiç kolay değil... İskender Debasso’nun (61) Midyatlı arkadaşı, eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu’nun buldozerle açtırdığı 500 metrelik yolu otomobille dura kalka tırmanmak gerekiyor. Yüksek duvarların batı cephesindeki kanatlı devasa demir kapı açıldığında, Asuri Süryani mimarisinin en yeni ve görkemli örneği karşımızda.
Duvarlar gibi konak da pembe Midyat taşından. Sağ tarafta sıralanan beyaz kalker (katori) mağaralarda masa, sandalyeler, filtre kahve makinesi hatta kütüphane bile var. Konağın önündeki Süryanice kitabede, 4. yüzyılda burada yaşayan Aziz Yuhanna D’kfone’nin adı yazılı. Evin duvarında ise İskender Debasso’nun kendi yaptığı güvercin, zambak ve güneş rölyefleri bulunuyor.
İskender Bey ve eşi Sara Hanım’ın rehberliğinde evi keşfetmek için önce yeraltına, ailenin bilinen tarihi olan 480 yıl öncesine iniyoruz. İskender Bey, “Burası aslında iki bin yıllık bir yerleşim alanı” diyor. Şimdi kiler ve depo olarak kullandıkları mağaralarda dedeleri yaşarmış. Kışın sıcak, yazın serin olan mağaralarda şaraphane, kuyu ve hayvan barınağı da var. Yer seviyesinden itibaren üç kat yükselen yeni evi ise dolaşmakla bitiremiyoruz. 30 oda, altı banyo, biri büyük üç mutfak, çamaşırhaneler, teraslarda yazın uyumak için dörder kişilik dört taht... 70 yetişkin ve 50 çocuğun aynı anda geceleyeceği bir yer burası. Yatak odalarında şık karyola ve gardıroplar, gömme dolap ve geniş ekran televizyonlar var. İskender Debasso’nun yılın sekiz ayını geçireceği bu evde, kış günleri için elektrikle çalışan merkezi ısıtma sistemi kurulmuş.
MANASTIRDAN ROBERT KOLEJ’E
İskender Debasso, 1949’da, Ahlah’da (Narlı) doğuyor. Babası Habsulu, annesi Sitto. İkisi kız, yedi kardeş... Ailesi tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. O zamanlar köy, 250 haneli, bin nüfuslu ve köyün tek Süryani ailesi yedi haneli Debassolar... Kürt komşularıyla huzur içinde yaşıyorlar.
Deyrulzafaran Manastırı’nda eğitim görüyor. Metropolit Yuhanna Dolabani ona İngilizce de öğretiyor. 15 yaşına geldiğinde İstanbul’a, Robert Kolej’e gönderiliyor. Kolejden sonra köye dönüp Sara ile evleniyor. Diyarbakır NATO Üssü’nde İngilizce-Türkçe çevirmenlik yapmaya başlıyor.
1974 Diyarbakır’ı... Yeni bir hayatın miladı. Orhan 6, İlhan 4, İbrahim 2 yaşında, Erhan altı aylık. 20 Temmuz’daki Kıbrıs Çıkarması’ndan birkaç gün sonra Debassolar ayin için gittikleri kilisenin sokağında taşlanıyorlar, can güvenliklerini polis sağlıyor. Bir akşam büyük oğul Orhan, korkmuş halde eve geliyor. Karşı komşuların, “Gavurlar bizi keserken siz içimizde yaşıyorsunuz. Bıçakla gözünüzü oyacağız” sözlerini tekrarlıyor. O gece evlerinden kaçıp Papaz Aziz Güner’e sığınıyorlar. İskender Debasso, yurtdışına gidiyor, İsveç’e yerleşmeye karar veriyor. Çok iyi bildiği İngilizcesinin yardımıyla Uppsala şehrinde Forklift operatörlüğü işi buluyor.
Dört ay sonra eşi ve çocukları da gidiyor. Patronu İskender Debasso’yu altı aylık İsveççe kursuna gönderiyor. Sırada üniversite vardır. Uppsala Üniversitesi’nin Ekonomi Bölümü’ne giriyor. İkinci sınıfta mutsuz olduğunu farkediyor, yeniden liseye yazılıyor. İsveççe’yi istediği gibi öğrenip tekrar üniversiteye, 15 yıl sürecek eğitimine dönüyor.
Kitaplara çok düşkün olduğu için her gün beş saat tren yolculuğuyla en iyi kütüphaneye sahip olan Örebro Üniversitesi’ne gidip geliyor. Çalışmadığı için, evini devlet yardımıyla geçindiriyor. Eşi Sara Debasso, “İskender 15 yıl okudu. Eve para girmedi, kitap girdi” diyor. Bir buçuk yıl Ortadoğu ve Avrupa iktisadi tarihi, iki yıl sosyoloji, bir yıl da kariyer psikolojisi okuyor. Daha sonra çocuk ve yetişkin psikolojisi... Sosyonom olup, üniversitede Ortadoğu Medeniyet Tarihi dersleri vermeye başlıyor.
ÜÇ BİN KİTAP BAĞIŞLADI VALİ ZİYARETİNE GELDİ
İsveç’te öğrenciyken, hocası Persson okula çok eski bir bisikletle gidip gelmektedir. İskender Debasso ise kırmızı Volvo’suyla. Hocasıyla trafikte karşılaşınca çok utanır, o görmeden otomobilini götürüp park eder. O gün otomobilini satıp eve yedi tane bisikletle döner: Kendisine, eşine, beş oğluna. Eşi Sara biricik lüksü Volvo’nun satılmasına çok üzülür. Beş çocukla nasıl, nereye gidecektir? Çaresiz bisiklet kullanmayı öğrenir ve ailece bisiklet konvoyu halinde dolaşmaya başlarlar. İskender Debasso, günlerini kitaplar arasında geçirmektedir. 2000 yılında evindeki kitaplığında biriken Türkiye üzerine yazılmış İngilizce, Türkçe, Arapça, Süryanice üç bin kitabı Uppsala Şehir Kütüphanesi’ne bağışlar. Belediye başkanı ziyaretine gelip teşekkür eder. İkinci gelişinde yanında vali de vardır. Kütüphanede kendisine iki oda ve bir görevli vermek istediklerini, araştırmalarını burada yapmasını teklif ederler. Sevinçle kabul eder. “Kitapların tümünü dijital ortama geçirdim. Benimki kütüphanenin en çok ilgi gören bölümü oldu.” diyor. Bu arada çok sayıda makalenin yanı sıra ‘Neden Bazı Erkekler Kadınları Dövüyor’ ve ‘İsveç’teki Asuri Sorunu’adlı iki de kitap yazar. Biri İsveç dilinde diğeri İngilizce. “Şimdi kitap yazmak mı? Asla. Kitapların hepsi bu evdir. İkinci hedefim, botanik bahçesi kurmak. Bölgenin endemik türlerini çok iyi bilirim. 800 yıl önceki Süryani edebiyatı ve tıbbından yararlanırım.”
DÖNMEMİZİN NEDENİ BENDEKİ VATAN SEVGİSİ
Giderken yedi aileydik. 36 yılda aile genişledi, 54 aile olduk. Mesela benim beş oğlumdan 11 torunum oldu. Üç yıl önce geldik. Restorasyon ve ek binaya başladık. Çocuklarım ve amca çocuklarıyla birlikte ortaklaşa yaptık. 750 bin doların çoğunu, oğlum Orhan verdi. Bu mağaralarda köyün hayvanları barınıyordu. Biz verdik, kimse zorla almadı bizden. Tarlalarımızı ekip biçiyorlar. Tarlaların gelirini köyün elektrik su gibi ortak masrafına veriyorlar. Kira almıyoruz. Bu şartı dört yıl önce vefat eden babam koymuştu. Asuri ailesi olarak dönmemizin nedeni, köylülerimizin samimiyeti, dürüstlük ve insaniyeti. Kadın, çocuk, erkek, yaşlı; herkes dönüşümüze sevindi. Bende yalnız köy değil, vatan sevgisi var. Memleketimi seviyorum. Türkiye’de eskiden birbirimizi iyi dinlemiyor, anlamıyorduk. Şimdi daha iyi dinleyip anlıyoruz. İnsanlar iyiye, doğruya gidiyor.
BU EV MİRAS DEĞİL EMANET
“Bu evi miras değil, dedelerimden kalan bir emanet olarak görüyorum. Benim için ‘İsveç’ten dede emaneti için dönen sosyonom’ deyin. Hıristiyan olarak düşünseydim, Kudüs’e gidip kendime ev yapardım. İstesem, bu parayla İsveç’te de bina yapardım, kirasından torunlarım faydalanırdı. Ya da restoran açardım. Sonraki nesillerin beni anlayacağını, gelip göreceğini umuyorum. Dedelerimin emaneti benim için mukaddestir. Çok kültürlü bir memleket, zengin memlekettir.”