İsveç’te bir Türk var

Güncelleme Tarihi:

İsveç’te bir Türk var
Oluşturulma Tarihi: Aralık 23, 2011 23:31

Lütfi Özkök, Türkiye için olduğu kadar İsveç ve diğer başka Avrupa şehirlerinin kültür çevresi için de önemli fotoğraf sanatçılarından. Dahası şair ve çevirmenlik de yapıyor. Özkök, bilhassa Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış yazarların fotoğraflarıyla daha geniş kitlelere duyurmuştur adını.

Haberin Devamı

Neden portre çektiğini bir kitabında; “Küçüklüğümden beri insan yüzünde gizemli bir çekicilik bulurum. İnsan yüzü kadar ilginç ve anlamlı başka bir manzara var mıdır? Gözlere bakın. İnsan ruhunun aynasıdır. Mutluluğu, acıyı, sevinci, kaderi yansıtan bir aynadır gözler. Her yüz bir keşif macerasıdır,” sözleriyle açıklıyordu usta fotoğrafçı. Yıllar önce yerleştiği İsveç’in en önemli isimlerinden olmasının yanında, 2009’da yine İsveç’te Yılın Avrupalısı seçilmesi onun her anlamda kendini ispatladığını da gösteriyor. İsveçliler için sadece bir Türk şairi ve fotoğrafçısı değil, Fransız edebiyatı ve kültürünü özümsemiş bir kültür adamıdır da Özkök.
Osman İkiz, Rüzgârların Yolunda isimli kitabında fotoğraf sanatçısı, şair Lütfi Özkök’ün tüm yönlerini resmeden bir portre kitabına imza atmış. Çocukluktan gençlik yıllarına, Paris’teki yaşantısından Stockholm’e geçişine, şairliğinden fotoğrafçılığına her yönüyle Lütfi Özkök’ü, dünden bugüne anlatıyor. İkizbooks tarafından yayınlanan kitaptan bazı bölümleri sizin için seçtik...

EVLENDİĞİM GECE SIZIP KALMIŞIM

Haberin Devamı

Anne-Marie bir gün eliyle karnını işaret etti. Sevgilisinin hamile olduğunu öğrenince Lütfi’nin ayakları sevinçten yerden kesilir gibi oldu ve daha fazla gecikmeden Anne-Marie’ye evlenme teklif etti. Genç âşıkların evlenmeye karar verdikleri arkadaş çevresinde hemen duyuldu. Haber bütün arkadaşlarını sevindirmişti. İki âşık vakit geçirmeden üniversitenin karşısındaki belediye sarayında evlendiler. Bütün arkadaşları, çifti kutlamak için onlarda toplandılar. Amerikalı bir arkadaşları bir şişe viski getirmişti. Lütfi, mutluluktan ipin ucunu kaçırmış, viski kadehlerini ardı ardına devirmişti. O gece Lütfi için her zaman gülerek hatırladığı unutulmaz bir anı oldu: “Yahu aç talebe karnına viski kadehlerini yuvarlayınca sarhoş olmuşum. Evlendiğimiz gece balkonda sızıp kalmışım.”

/images/100/0x0/563d9496f018fb32c8ef1ab8

SIRF KORKAKLIĞIM YÜZÜNDEN

Haberin Devamı

Ekmek ve Sevda isimli kitapta, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Oktay Rıfat’ın şiirleri yer almaktaydı. Geleneksel şiirden ayrılarak modern bir anlayışla ortaya çıkan bu dört şairi İsveçli okurlar çok sevdi. Lütfi, mutluydu ama tam huzur içinde değildi. Sanki içini bir kurt kemirmekteydi. Antolojiyi modern Türk şiirini tam anlamıyla temsil edecek kapsamda hazırlayamamıştı. Sebebi de korkaklığıydı. Şöyle anlatıyor; “Korkaklığım yüzünden nasıl Viyana’da Yahudi Hans’a selamı kestiysem, anneme babama Hıristiyan bir kızla evlendiğimi açıklayamadıysam gene o korkaklığım yüzünden modern Türk şiirinin en önemli temsilcisini antolojiye almamıştım.. Türkiye’de antidemokradik güçler içimize korku sindirmiş. Memleketinden kaçmak zorunda kalan, yasaklı, adı ‘vatan haini’ne çıkarılmış Nâzım Hikmet’i korkaklığım yüzünden antolojiye almadım. Bu hatayı ancak 23 yıl sonra Ekmek ve Sevda, Tiden Yayınevi tarafından tekrar yayınlanırken gidermeye çalıştım.

Haberin Devamı

EVDEKİ MİSAFİR NAZIM HİKMET

Nâzım Hikmet, Uluslararası Barış Konferansı için Stockholm’e geldiğinde bir yolunu bulup evime davet ettim... Evde daha samimi bir hava oluştu. Nâzım’ın davranışları da çok samimiydi. Bildiğimiz halde Türkiye’den neden kaçtığını sorduk. Askere alınıp öldürüleceğine inandığını söyledi. Anne-Marie ile Fransızca konuşuyor, ama ona ‘Meri’ diye sesleniyordu. Bize sorular yönelttiği zaman yanıtlarımızı dikkatle dinliyordu. Anne-Marie bir ara ‘Türk sucuğu var ister misiniz?’ diye sordu. ‘Getir. Yağlı yasak, ama atın ölümü arpadan olsun,’ diyerek sucuğu özlemle yedi.

CHAGALL’DEN MEKTUP

Ünlü ressam Marc Chagall, Stockholm’ün gösterişli rıhtım caddesi Strandvagen’de kendisine ithafen bir sanat galerisi açmak isteyen sanat koleksiyoncusu Lasse Ahrenberg’in davetlisi olarak İsveç’te bulunuyordu... “Marc Chagall’in yerini bulup yanına gittim. Chagall, yazdığım şiirlerin politik içerikli mi yoksa aşk şiirleri mi olduğunu sordu. İkincisi, dedim. O zaman benden kendisi için de bir şiir yazmamı istedi. Yazacağıma dair söz verdim ve birkaç fotoğraf çekmek için izin istedim. Kabul etti ve bir film dolusu fotoğraf çektim. İş arkadaşlarım çocukça mutluluğuma gülüyorlardı. Bana gülüşlerine aldırmıyordum. Eve geldiğimde karanlık oda haline getirdiğim banyoya koşarken kalbim hızla çarpmaktaydı. O heyecanla karanlık odaya girdim ve hemen kamerayı açtım. Bir de ne göreyim, kamerada film yok. Bu unutulmaz dikkatsizliğimi iki ay sonra Fransızca yazdığım bir şiirle telafi etmeye çalıştım.”
Chagall’den 31 Ocak 1961’de bir mektup geldi. Şöyle yazıyordu; “İlginiz gerçekten çok duygulandırdı beni. Şiirinizi sevdim. İnşaallah birgün karşılaşma fırsatı çıkar. Bu benim için büyük bir zevk olacak.”

ONDAN İSTEYİN

Haberin Devamı

Yıl 1967. Kültür redaktörleri Nobel Ödülü’nü kazanma olasılığı güçlü yazarlar hakkında dosya hazırlamaktalar. En güçlü adayların fotoğraflarını ve yazarlar hakkında çıkacak yazıları baskıya hazır hale getirmek için telaştalar. Samuel Beckett gene en fazla şans tanınan adaylar arasında sayılıyor. Life Dergisi, fazla gecikmeden yazarın fotoğrafını çekmek istiyor. Redaktör telefon edip bir fotoğrafçı göndermek istediğini bildiriyor. Samuel Beckett, redaktörü çok kısa ve kesin bir ifadeyle yanıtlıyor:
“İsveç’te bir Türk var. Ondan isteyin.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!