Güncelleme Tarihi:
Çünkü onun kulağı bazı seslere, gözü bazı renklere kapalı demektir. Kafasında bir –ist (-ci) kalıbı vardır ve hayatı o dar kalıbın içine tıkmaya çalışır. Varoluşa değgin soru işaretlerinden tutun da, en pratik, güncel konulara kadar her şeyi, düşünmek ve kendine göre bir görüş/tutum belirlemek yerine, başkalarının malı birkaç kalıp cümlenin içine sokarak geçiştirir. Böylece “acaba mı?” endişesinden, beynini yormaktan, pozisyonunu savunmaktan en kolay yoldan kurtulmuş olur.
Fazla mı alafortinfoni oldu bu cümle? Örnekle açıklamaya çalışayım:
Üniversite öğrencisi olduğumuz yıllarda (1970’lerin ikinci yarısı) solcu kızlarımız vardı, çeşidi bol.
Aşk =“Küçük burjuvalık” (Mao)
Güzel bir filme gitmek = “Burjuva dejeneresansı”
Futbol maçı = “Halkın uyuşturulması” vs, vs...
(Bu kızlar bugün yaşasaydı – komünizmin modası geçti – eminim türban takarlardı.)
16-17 yaşında bir gencin yaşamak istediği gibi yaşamanız imkânsız. “Solculuk” (ya da milliyetçilik, dincilik...) size neyi yapmanız, neyi niye yapmamanız gerektiğini emrettiğinden başka, neyi nasıl düşünmeniz, neyi niye düşünmemeniz gerektiğini de empoze ediyordu.
Entelektüel açıdan korkak ve tembel olanların hepsi, farklı ya da zaman içinde değişen –cilikler seçmişlerdi kendilerine. O kalıba girmek, sizi birey olarak ortadan kaldırıyor, bir bütünün parçası olma konforunu temin ediyordu.
Köpekbalığı güçlüdür, tehdit eden odur zaten. Vatoz, kendini korumak için, tek başına kuma gömülür. Müren, yine tek başına, bir kaya gediğine sığınır. Adını unuttuğum o sarı-siyah balık, kendine bir koruyucu bulmuştur, zehirli deniz anemonunun kolları arasına sığınır. Balon balığı iğneli vücudunu şişirir, iskorpit dikenlerine ve kamuflaj kabiliyetine güvenir...
Bunların hepsi “egzistansiyel” sorunlarını tabii ve bireysel çarelerle, “tabiatın zekâsıyla” halletmeyi başaran balıklardır.
Bir de kamuflaj kabiliyeti, dikenli iğnesi, ağababası olmayan balıklar vardır. Onlar da kurtuluşu “sürü halinde” yaşamada bulurlar. Binlercesi, onbinlercesi, birbirinden farksız, büyük sürüler halinde yaşarlar.
Kuyruk darbeleri bile bireysel değildir artık, birey sağa dönmez, sürü sağa döner, balık yüzeye çıkmaz, sürü yüzeye çıkar... Bir canavar saldırdığı zaman sürünün kalabalık oluşu onları koruyacaktır.
Evet, -ist/-ci’lerden bahsediyorduk. Benim öğrencilik yıllarımda bunlar solda komünizmin çeşitli fraksiyonlarına ayrılmışlardı. Sağdaysa (o zaman pek dinciler yoktu ortada) bu kadar bile “seçme özgürlüğünüz” yoktu. Zaten “sevmeyeni” en kısa zamanda “terk etmeye” zorluyorlardı.
İki cephenin de ortak bir özelliği vardı : -ist/-ci kalıbına tıkılmış olmak.
Fikir tartışması yerine kalıba sığdırmakla, özgür tavır ve tepki yerine şartlı refleksle cevap vermek.
Ne kadar istci'si varsa...
Ben böylesinden çok korkarım..