Güncelleme Tarihi:
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, vasiyeti üzerine 50 yıl önce nüshaları yakılan Kur’an mealinin sağlam kalan bir bölümü 80 yıl sonra ortaya çıktı. Prof. Dr. Recep Şentürk’ün bulup bastırdığı meale önsözü Prof. Dr. Hayrettin Karaman yazdı. FSM Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Recep Şentürk İslami camiada bir efsaneye dönüşen ve yakıldığı bilinen Mehmet Akif’e ait Kur’an mealinin öyküsünü şöyle anlatıyor: “1925’te yeni Cumhuriyet idaresi temel İslami kültürün millete kendi diliyle öğretilmesi düşüncesinden hareketle TBMM’de Kur’an tercümesi kararı aldı. Teklif Mehmet Akif’e götürüldü. Akif ısrarlar üzerine kabul etti ve yedi yıl bu işle uğraştı”.
DUYUM ÜZERİNE VAZGEÇTİ
Ancak milli şair namazda Kur’an’ın tercümesinin okutulacağı duyumu üzerine diyanetle sözleşmesini feshetti. Şöyle bir gerekçeyle: “Tercüme güzel oldu, hatta umduğumdan daha iyi. Lakin onu verirsem, namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam”...
Ağır bir hastalığa yakalandı, 1936 haziran ayında İstanbul’a son kez dönmeden önce, Kur’an meali’ni içeren defterleri yakın arkadaşı Yozgatlı Mehmet İhsan Efendi’ye, “Ben sağ olursam da gelirsem, noksanlarımı ikmal eder, basarız. Şayet ölür de gelemezsem, bunu yakarsın” vasiyetiyle teslim etti. İhsan Efendi nüshaları sağlığında yakmaya kıyamadı. 1961’de ölüm döşeğinde o nüshaları yakmasını oğlu (sonradan İKÖ Genel Sekreteri olacak olan) Ekmeleddin’e vasiyet etti. Mehmet Akif’in orijinal defteri ve İhsan Efendi’nin bu defterden el yazısıyla kopyaladığı nüshalar Ekmeleddin İhsanoğlu, İbrahim Sabri Efendi, Osman Saraç, Ali İhsan Okur ve İsmail Hakkı Şengüler’in tanıklığında yakıldı.
MİLLETVEKİLİ SAKLIYORMUŞ
Şengüler dedikodulara son vermek amacıyla 1992’de vasiyet gereği orijinal defterin yakıldığını kamuoyuna ilan etti. 20 yıldır bu hikâyenin bu hazin sonla bittiği sanılıyordu. Ancak mealin üçte birlik bölümünün DP Konya milletvekili Mustafa Runyun’da olduğu ortaya çıktı. Ali Yahya Runyun, 1988’de dosyayı Recep Şentürk’e ulaştırdı. Şentürk, “Yıllar boyu bu metni Mehmet Akif’in de duyduğu endişelerle kimseyle paylaşmadım.
12 Eylül ve 28 Şubat da basma düşüncemi engelledi. Akif, meali eksik gördüğü için mi yakılmasını vasiyet etti tartışması var. Böyle bir durum söz konusu değil. Meali tamamlandığı biliniyor. 15 bin adet bastırdık, güzel tepkiler aldık. Yrd. Doç. Dr. Asim Cüneyd Köksal ile yayıma hazırladık. Mahya yayınları tek kuruş almadı, biz de gelirini Mehmet Akif namına hayır işine harcayacağız. Mealin öne çıkan karakteristiği, bir Türkçe üstadı tarafından yayılmış olması.”
AKİF’İN TÜRKÇESİNDEN BAKARA SURESİ
Bismillahirrahirrahmanirrahim, Elf, Lam, Mim. Şu Kitab’ı görüyor musun? İşte bir kere onun hak olduğunda şüphe yok. Sonra, Allah’ın o saygılı kullarına yol gösterir ki gayba iman getirirler, namazlarını kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan muhtaç olanlara pay çıkarırlar. O kimselere de yol gösterir ki hem sana indirilenlere, hem senden evvel indirilmişlere inanırlar ve ahiret olacağını yakin ile onlar bilirler. İşte bu mabudlarının gösterdiği yolu tutmuşlar bunlardır. İşte felah bulmuş kimseler yok mu? Onlar da bunlardır. (Bakara 2. Sure, 1. Cüz)
HİKÂYESİ YILLARDIR KONUŞULUYORDU
Prof. Dr. Hayretti Karaman, ‘Bir Güzelin Takdimi’ başlıklı önsözde şöyle diyor: “Recep Şentürk beni odasına davet etti, odanın kapısını arkadan kilitledi, bana bir şey göstereceğini söyledi. Dolabı açtı, daktiloyla yazılmış, her tarafından eski olduğu anlaşılan bir metin çıkardı, bunun Mehmet Akif Ersoy’un yaptığı Kur’an mealinin bir kısmı olduğunu söyledi. Hemen bazı nirengi noktalarına baktım. Bunu yapanın hem Türkçeyi, hem Arapçayı, hem de Kur’an dilini iyi bildiği anlaşılıyordu. Görüşümü açıkladım: ‘Bu eseri, gerekli hizmeti yaparak yayınlayın’. Bu kitabın macerası-hikâyesi yıllardır konuşulurdu, keşke yakılmasaydı, korunsaydı da zamanı gelince yayınlansaydı diyerek iç geçirirdik.”
DÜZDAĞ: “ONA AİT OLDUĞUNA ŞÜPHE YOK”
Mehmed Akif üzerine geniş bir külliyatı bulunan Ertuğrul Düzdağ da kitaba yazdığı ‘Bulunan Meal’ başlıklı sunumda; “80 yıldır merak edilen, 30 yıl, ‘gerçekten yakıldı mı, yoksa bir yerlerde saklı duruyor mu?’ diye endişeli temennilerle anılan, 20 yıl önce, yakanların açık itirafı sonucu varlığından hemen ümit kesilen meal, şimdi üçte biriyle de olsa işte karşımızda. Merak, heyecan ve dikkatle okudum. Evet, Meal metninin Akif Bey’e ait olduğunda şüphe yok. Güzel bir Türkçe, akıcı bir dil” diyor.