Güncelleme Tarihi:
Katıksız bir İstanbul aşığı Mario Levi’ye sorsam Anadolu yakası derdi muhakkak. Hatta taa gerilere gidip şemsiyeli, beyaz eldivenli kadınların dolaştığı Üsküdar’ı hayal eder, Göztepe’deki yazlık evlerin bahçesinde çay saatlerini özlediğini söylerdi. Bilemiyorum Çamlıca Tepesi’ne çıktınız mı son yıllarda? Oradan görülen bozuk İstanbul silueti Türkiye’nin çağdaş yazarlarının daha ne kadar romantik kalabileceği sorusunu getiriyor aklıma. Yine de Anadolu yakasının bir fanatiği olarak, Murat Belge’nin “İstanbul Gezi Rehberi” (İletişim Yayınları) kitabı elinizde Vaniköy’de bir mola verip, “hayat hala güzel” olumlaması yapmanız için bir fırsat yaratmanızı tavsiye ediyorum.
İki sene önce Mimar Sinan Üniversitesi GSF’nin düzenlediği Yunus Aran Konferansı’nda sevgili danışmanım Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in Zaman-Mekân konulu konuşması İstanbul’un mimari sorunlarını özetliyordu. “Mimarlık içinde yaşadığı zamanın sorunlarını çözemiyor, ama ayna gibi kusursuzca yansıtıyor” diyordu hocam. Çünkü “mimari yapılar, üretildikleri zaman ve mekânlara tarih düşerler. Çeşitli sanatları ve teknolojileri içine alan mimarlık, mimarlık için değil, hayat içindir. Üretildikleri zaman-mekânı, ülkeyi ve kültürü yansıtırlar; temsil ederler, bilinçli olarak isteseler de istemeseler de...” O yılda (2012) Batı Ataşehir’deki Mimar Sinan Camisini eleştiren Doğan Kuban, Bozkurt Hoca’yı alkışlarken Çamlıca’ya daha büyüğü yapılacağını bilmiyordu üstelik. Yüksek gerilim hattı, otoban ve ormanın içine yapılan lüks villalar da tamamlanmamıştı. İstanbul’un tarihi siluetine geri dönüşsüz zarar vermeyen, gerçek işi kaliteli inşaat ve mimari olan firmaları tenzih ediyorum. Belki de bu sebeple Anadolu yakası diye ısrar ediyorum. Daha az modern yapı, daha az iş yeri ve rezidansları olduğu ve daha fazla yeşil kaldığı için.
Anadolu yakasında romantik kalmak da hala mümkün. Bir vapura atlayarak Kadıköy’e geçmenizi kitapçıları gezerek Moda’da Barış Manço’yu anmanızı, Kandilli’ye uzanarak çekeceğiniz küçük bir balık ziyafetinin ardından, Anadolu yakasının boğazında bir volta atmanızı, oldu olacak Göksu’da ya da Caddebostan sahilinde bir Türk kahvesi molası vermenizi öneriyorum. Mümkünse günlere bölümlü ve yürüyerek bir Anadolu fethi yapın. Pazar günü birbirinden keyifli cafe’lerden birini seçerek kahvaltı yapın ve Bağdat Caddesinin kalabalığına karışın. Perşembeleri kurulan Erenköy Pazarını unutmayın sakın! Akşam yorgunluğu çökünce sahilin adalar manzaralı banklarına çöküp çocukluğunuzun geçtiği piknik günlerine dönün. Olumsuz onca şeye rağmen güneş hala o müthiş görkemiyle batıyor sonuçta.